İNSAN OLMA SANATI: TİYATRO
İnsan, bu dünyadaki hayatının amacının zengin olmak, güçlü olmak, hakim olmak, servet sahibi olmak, cinsel arzularını doyurmak veya daha fazla yemek gibi hedefleri tatmin etmek olduğunu sanmak gibi bir yanılgı içindedir. Güç, şöhret, para ve şehvet peşinde koşan insan, büyük ölçüde mutlu, gelişen ve olgunlaşan medeni bir birey olmanın hayatın esas amacı olduğunu unutmaktadır. Hayatın amacı, zengin, güçlü ve meşhur olmak değildir. Hayatın amacı, bilgiyle, akılla, ahlakla, sanatla, felsefeyle, bilimle donanmış insan olmaktır. İnsanın insan olması, ancak kendisini ve başkalarını seyretmesiyle mümkündür. Tiyatro, insanın hem kendisini hem başka insanların hayatlarını seyretmesini sağlayan insan olma sanatıdır. Tiyatro, kişiyi insanlaştırmaktadır. Tiyatronun olmadığı kültürlerde medeni insan olmak neredeyse imkansızlık derecesinde zordur. Felsefenin, bilimin, sanatın, müziğin, edebiyatın olmadığı bedevi kültürlerde tiyatro başta olmak üzere kişiyi insanlaştıran sanat faaliyetlerinin hiçbiri bulunmamaktadır. Tiyatro, insan olma sanatı, tecrübesi ve faaliyetidir.
Kişinin insanlaşması için kendisini
insanlıktan çıkaran ve vahşileştiren duygularıyla, düşünceleriyle, arzularıyla,
inançlarıyla, kalıplarıyla, bilgileriyle, alışkanlıklarıyla, kısacası
kendisiyle ve kültürüyle hayatı boyunca
mücadele etmesi gerekmektedir. Kutsallaştırılan ve yüceltilen birçok kişinin
güç, servet ve şehvet düşükünü fanatik karakterlerini ve hayatlarını bir
tiyatro eseri sayesinde görebiliyoruz. Kendilerini ve başkalarını seyretme
kapasitesi olmayanlar, görmeyi istemediğimiz gerçekleri seyretmemizi sağlayan
tiyatro eserlerinden nefret etmekte, kendilerini aydınlatmak isteyen tiyatroya
karşı fanatikçe düşmanlık etmektedirler. Seyretme kapasitesi olmayanlar,
inandıkları ve kutsadıkları barbarlığın
sahnede sergilenmesinden ve tiyatro oyunu olarak ifade edilmesinden
rahatsız olmaktadırlar. Tiyatro eseri kadar, tiyatro sahnesi de rahatsız edicidir.
Kendisini ve başkalarını değiştirici, dönüştürücü ve olgunlaştırıcı duygularla
ve düşüncelerle seyretmeyi ve seyredilmeyi
becerebilen insanlar üzerinde tiyatronun olağanüstü düzeyde etkisi ve
katkısı vardır. İnsanı köleleştiren, silikleştiren, sindiren ve silen
kültürlerde, kimliklerde ve inançlarda insana yer olmadığı gibi, tiyatroyada
yer yoktur.
Tiyatro gibi sahnede sergilenen sanatlar,
pasif bir şekilde oturup seyretmekten ibaret değildir. Tiyatronun
insanlaştırıcı gücünden yararlanmak için gözlem ve seyretme yeteneğimizin ve
kapasitemizin derinleşmiş, gelişmiş ve çeşitlenmiş olması lazımdır. Gözlem ve
seyretme kapasitemizin gelişmiş olmasından kastımıız, kendimizi salt tek kişi
olarak değil, birçok insan olarak görme,
seyretme, anlama ve açıklama yeteneğini kastediyoruz. Hayat, diğer insanlarla
oynadığımız bir tiyatrodur. Diğer insanlarla oynadıkça nasıl insan olabileceğimizi öğreniyoruz. Her tiyatro eseri ve oyunu,
aslında nasıl insan olabileceğimize dair birer derstirler. Her seyrettiğimiz
tiyatro oyununda aslında kendimizi ve
diğer insanların hayatlarını
seyrediyoruz.
Tiyatro, insanları biraraya getirdiği gibi
onları birbirinden farklılaştırabilmektedir. Kişiler, tiyatro izlerken farklı
insanların hayatlarında kendilerinin daha önce farkında olmadıkları
özelliklerini keşfedebilmekte, diğer insanlarla ortaklaştıkları veya
ayrıştıkları boyutları konusunda yeni bakışaçılarına sahip olmaktadırlar. Tiyatroda
bir grup oyuncu, sahnede oyunlarını sergilemektedirler. Bir grup seyirci önünde
ortaya konan oyun, seyirci topluluğu üzerinde olağanüstü şekilde etkili
olmaktadır. Tiyatro, diğer insanlarla birlikte insanlığımızın bir oyununu seyretmektir. İnsanlık durumumuzun değişik
boyutlarını birlikte seyedince, kendimizi ve diğerlerini birlikte görüyoruz ve
keşfediyoruz. Oyuncu ve seyirci, birlikte sahnede tiyatro oyununu ve rollerini
oynamaktadır. Tiyatroda oynamak ve seyretmek,
asıl görevlerimizdir. Tiyatroyu seyrederken kendimize dair inandığımız
şeyler, bizi hayatımızın ve
kişiliğimizin soğuk gerçekleriyle karşı
karşıya getirmektedir. Tiyatro, seyretmektir. Kendisini ve diğer hayatları
seyretme yeteneğine sahip olmayan insanlar, inandıklarını, düşündüklerini ve
yaşadıklarını akılla, duyguyla, duyarlılıkla, bilgiyle seyredemezler.
Empati, kişinin kendi ruhunun
derinliklerinden gelerek kendisini bir başkasının yerine koymasıdır. Başka bir
ifade ile empati, bir ruhun bir başka ruhun olduğu yerden kendini ve onu
görmesidir. Tiyatro, seyretmektir, görmektir, hissetmektir, düşünmektir.
Tiyatroyu seyrettikçe, aslında kendimizle ve diğer insanlarla empati
yeteneğimiz ve kapasitemiz gelişmektedir. Sahnede bir tiyatro eserini
oynayanlar, biz seyirciler gibi insandırlar. Tiyatro oyuncuları, hiçbir şekilde
bizden fazla özellikleri olan insanüstü varlıklar değildirler. İnsanüstü veya
insanötesi kurguların peşinden giderek insan olmak mümkün değildir. İnsan,
sadece insanı seyrederek insan olabilir. İnsanüstü veya ötesi kurguların
peşinden gitmek, sadece insanı köleleştirmektedir. Tiyatro, insanlaştırmaktadır,
özgürleştirmektedir ve olgunlaştırmaktadır. İnsanlaşmak için insanın insanı
seyretmesi gerektiği gibi, insanın kendini bir başka insanın yerine koyması da
gerekmektedir. Tiyatro ve empati olmadan, insanlaşmak mümkün değildir. Tiyatro,
seyretmektir, empatidir ve insanlaşmaktır.