İnsan ne ile yaşar
İstanbul Beykoz’da doğdum. Güzel, şirin bir çocukmuşum. Annem vardı, babam, kardeşlerim hayallerim. Görünüşte her şeyim vardı.
Sonra genç oldum, çok param vardı ama huzursuzluk ve sevgisizlik duygularımı, düşüncelerimi, bedenimi sarmıştı. 18 yaşımda, biri bana o zehri yani uyuşturucu uzattı. Dedim ya, büyümüştüm artık. Bunu göstermek için mi yoksa o ruhumu saran mutsuzluk ve ilgisizlik mi onu içmeye itti bilmiyorum. Arkadaşımın uzattığı adı esrar olan ama asıl adı çaresizlik, hastalık, tükenmişlik, yalan, dipsiz bir kuyu olan o maddeyi içtim. O günden sonra tam 17 yıl bütün duygularımı ve düşüncelerimi o maddeye esir ettim. 18 yaşımdan sonra yaşamadım ben, sadece nefes alıp verdim. Her nefes aldığımda acı çektim. Ciğerlerime aldığım her nefesi verişim sevdiklerime hayal kırıklığı oldu. Geçen 17 yıl da evlendim, kızım oldu. Dedim ya, aldığım her nefes hayal kırıklığı oldu. Önce eşimi, kızımı, sevdiklerimi ve sonra da işim kaybettim. Sonra kardeşlerimi, babamı ve annemi kaybettim. Canım annem, çok severdi beni. Bir gece, o zehrin yani uyuşturucunun etkisi altındayken dayanamamış, oğlum artık acı çekmesin diyerek beni yastıkla boğarak öldürmeye çalışmış. Kendime geldiğimde annem feryat ediyordu, “Allah’ım oğlumun canını al, artık can çekişerek acı çekmesine dayanamıyorum.” diye. O feryatların eşliğinde evimi terk ettim.
O günden sonra iki buçuk yıl sokaklarda yaşadım. Aç kaldım, uykusuz kaldım, çok üşüdüm sokaklarda. Sokaktayken çok insan gördüm, binlercesi gelip geçti perişan olmuş yanından. Hiç biri sormadı, “Ne derdin var? Neden bu haldesin?”, diye. Nasıl sorsunlar, onlarca derdi vardı o insanların. Ödenmemiş faturalara, beğenmedikleri giysilere, trafikte geçirdikleri zamana sıkkındı canları belki de. Benim öyle onlarca derdim yoktu. Tek derdim vardı benim, daha fazla aç kalmadan ve üşümeden ölmek. İki buçuk yıl olmuştu, sokaklarda ölümün nefesini ensemde hissediyordum artık. Kırk kilo kalmış bedenim, uzamış saçım sakalımla kendimden geçmiş, ölümü beklerken bir rüya gördüm. Çocukken birlikte yüzdüğüm Yunus rüyama girdi. Yunus’la yüzerken boğulmuştu. Onu kurtaramadım, öldü. Yıllar önce ölen Yunus şimdi ben ölmek üzereyken rüyamdaydı. Yunus’la yine denizdeydik, onun boğulduğu yerde yüzüyorduk. Bir yelkenli yanaştı yanımıza, bağırdım “Yunus ölmeyeceksin bu sefer, bak yelkenli geldi kurtaracak seni”. Yunus bir hamle ile beni yelkenliye çıkardı. Yelkenlinin içinden ellerimi uzattım “Gel Yunus, gel”, dedim. Gelmedi, uzaklaştı ve yavaş yavaş derinliklerde kayboldu. Bağırdım “gitme Yunus gel”, diye. O sırada kendime geldim, rüyadan uyandım. Elimde bir kart vardı. Üzerinde Bağımsız Yaşam Derneği yazıyordu ve kartın üzerinde bir yelkenli resmi vardı. Bağırdım “bu kartı kim koydu elime?”, diye. Kimse ses çıkarmadı. Son gücümle o kartta yazılı olan adrese gittim. İçeri girdim. Bağımlılıkla mücadele eden bir dernek olduğunu, sokak çocuklarına, madde bağımlılarına yardım eden bir dernek olduğunu anladım. Beni aldılar ve yatılı merkeze götürdüler. Yıkadılar, yeni elbiseler verdiler, traş ettirdiler. Sonra tedavi sürecim başladı ve tedavim altı ay sürdü. Uyuşturucudan arındım. Dernek başkanımız ve gönüllüler merhametle ve sevgiyle yaklaştı bana. Hiç para almadılar, zaten verecek param da yoktu. Sadece Allah rızasını gözeterek yardım ettiler. Sonra bağımlılıkla ilgili eğitimler aldırdılar. Tam üç buçuk yıl oldu, şimdi bu dernekte bağımlılık danışmanlığı yapıyorum. Bir gazetede köşe yazarlığı yapıyorum, dört tane kitap yazdım. Tiyatro oyunları yazıyorum ve madde bağımlısı bireylerle oynuyoruz. Bu çocuklara yardım ederek yaşıyorum. Ailemle görüşüyorum, kızımla hayaller kuruyorum, çok mutluyum.
Şimdi ben size soruyorum; İNSAN NE İLE YAŞAR?