Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.71
Gram Altın
2960.89
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Ocak 2016

İnsan karşıtı jakoben laiklik

Mustafa Kemal, Rousseau hayranıydı. Modern totalitarizmin fikir babalarından biri olan Rousseau'nun Fransız Devrimi'nin kitab-ı mukaddesi sayılan Toplumsal Sözleşme'sini hıfzetmişti. Rousseau gibi düşünüyor onun gibi konuşuyor ve onun fikirlerini esas alıyordu. Çünkü Rousseau'nun milli irade tasavvuru mutlak bir otorite içeriyordu. Ona göre halkın iradesi halkın seçimle belirlenen iradesi değil halkın iyiliğini düşünenlerin, yani bu işi bilenlerin iradesidir. Ayrıca Rousseau kuvvetler ayrılığı prensibini değil tam tersi kuvvetler birliğini savunuyordu. Tüm itirazlara rağmen Mustafa Kemal, Efendiler, diyordu; tabiatta bile kuvvetler ayrılığı yoktur! Taha Akyol, bu totaliter demokrasi anlayışını "Atatürk'ün İhtilal Hukuku" adlı çalışmasında uzun uzadıya anlatır. O dönem tüm yetkileri kendinde toplamaya çalışan bir hükümet modeli var edilmeye çalışılıyordu. Netice itibariyle egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ifade edilerek, vatandaşların devlete karşı ödevlerinin belirlendiği tekçi bir yapı tesis edilmişti. Çünkü ileride gerçekleştirilecek devrimler için toplumdan katı bir itaat bekleniyordu.

Laiklik tam da bu noktada yeni bir ulus yaratma aracı olarak devreye sokulan ilkelerin başında gelmektedir. Bilindiği gibi bu fikir, Fransız Devrimi'nin ürettiği ve devreye soktuğu bir enstrümandı. Laiklik tabiatı itibariyle asla din ile devlet işlerini birbirinden ayırmak için yürürlüğe sokulmuş bir kavram değildir. Türkiye'de bilhassa resmi eğitim aracılığıyla ifade edildiği gibi dini inanışları güvence altına alan bir fikir olarak da doğmadı. Bakmayın siz ders kitaplarında teokratik devletlerde (Osmanlı) yöneticilerin halkı etki altına almak için dini kullandıkları, istismar ettikleri yönünde yapılan propagandalara! Laiklik, Fransa'da devreye sokulduğunda Katolik dinini tamamen ortadan kaldırıp yerine pozitivizmi din olarak tesis etmeye ve yeni bir ulus yaratma amacına hizmet etmekteydi. Öyle ki Fransa'da laiklik bahanesiyle her türlü dini örgütlenmeler, manastırlar, vakıflar çıkarılan bir yasa ile tasfiye edilerek mal varlıklarına el konulmuştur. 1792 yılını 1 kabul eden bir devrim takvimi bile ikame edilmiştir. Bereket versin biz de yeni bir takvim icat edilmedi. Diğer taraftan Hristiyan dinine ait kutsal bayramlar yerine ulusal bayram günleri kabul edildi. 1886 tarihli yasa ile de tekçi, laik eğitim kurumları tahsis edildi.

Türkiye'deki laiklik uygulamaları da yeni bir ulus yaratma ve İslam dinini toplumun her alanından tasfiye etme amacıyla yürürlüğe sokuldu. Cami, medrese, vakıf, türbe ve benzeri kurumlar tasfiye edilerek mal varlıklarına el konuldu. Aynı Fransa'da olduğu gibi Tevhid-i Tedrisat ve Tekke ve Zaviyelerle ilgili kanunlar çıkarıldı. Pozitivist bilim anlayışı İslam'ın yerine ikame edilerek yeni bir ulus dini yaratılmak istendi. Tek parti, dini devletin kontrolüne vererek, kendine göre yorumlayarak laiklik kisvesi altında İslam'ı milletin hafızasından kazımak niyetindeydi. Laiklik denilen ucube, kıyafetiyle, yeni kültür ve yaşam biçimiyle donatılmışsıfır kilometre yeni bir Türk ulusunun inşasına hizmet etmekteydi. Artık bundan böyle Dünya'da her şey için hayat için en gerçek yol gösterici bilimdi, fendi! Bilimin ve fennin dışında yol gösterici aramak gafletti, cahillikti, doğru yoldan sapmaktı! Aklın, bilimin ve rasyonalizmin dışında olanların değersiz, işe yaramaz, cahil, gerici, yobaz, şeriatçı olarak görülmelerine neden olan bu düşünce yapısı günümüze kadar nakledildi. O yüzdendir ki yıllardır laiklik bahanesiyle bu ülkenin masum dindar insanına durmadan zulmedildi. Kız ve erkek çocukları en verimli en üretken yıllarında temel insan haklarından mahrum bırakılarak ötekileştirildi, köreltildi hatta terör örgütleriyle ilintili gösterilerek haklarında yasal işlemler başlatıldı.

Laiklik gerekçe gösterilerek darbeler yapıldı, "TSK, tehdidin adı irtica" diyerek halkın teveccüh gösterdiği partilere operasyon düzenledi, "laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak" sihirli cümlesiyle herkes rahatlıkla cumhuriyetin temelini sarsmak ve yıkmak suçundan hayatı bir anda kararabiliyordu. Herhangi bir fakülteyi rekor derece bitirip mezun olmanızın bir kıymeti yoktu. Eğer başörtüsü takıyorsanız laik olmadığınız gerekçesiyle diploma bile alamazdınız! Doktor, hemşire, öğretmen, mühendis ya da bilim adamı olup olmamanızı performansınız değil başınızdaki örtü belirliyordu! Hatta halkın oylarıyla milletvekili bile seçilemezdiniz. Çünkü hemen oracıkta haddinizi bildirecek laiklikler sizi bekliyordu. Bunun için profesörlerimiz literatürü altüst eden "ikna odaları" gibi ilginç buluşlara imza attılar. Özgür irade mi? Ne mümkün? Bu 411 elin kaosa kalkması demekti! Peki, neden? Neden bu haksızlıklar? Çünkü anayasanın 2.maddesi demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletiydi de ondan!

Gerçekte İmam Hatip okulları laiklik gerekçe gösterilerek katsayı adaletsizliğe maruz bırakılırken, başörtülüler okul önlerinden kovulurken, asker anneleri laikliğe zarar verir gerekçesiyle kışlaya bile sokulmazken, lise talebeleri Cuma namazı kıldı diye günlerce laiklik adına lince maruz bırakılırken onlar bir taşla iki kuş vuruyordu. Bir taraftan İslam'ı toplumun her alanında tasfiye etmeye çalışırlarken diğer taraftan -geçenlerde birçapsızın da dediği gibi- laiklikten ekmek yiyorlardı, güçlerine güç, ceplerine para dolduruyorlardı. Onlara göre laiklik zaten ekmek ve su demekti. Şimdilerde Cuma namazı düzenlemesine karşı çıkıyorlar. Gerekçe malum; laiklik! KESK adında laiklik bekçiliği yapan bir sendika da bu uygulamayı ayrımcılık olarak görmüş! Binlerce öğretmenin başörtüsü sebebiyle memurluktan atılması, öğrencilerin okul önlerinden kovulması onlara göre ayrımcılık sayılmıyor. Siz bu ülkede laik olduğu gerekçesiyle okuldan atılan birini gördünüz mü? Kısaca biz İslam, insan ve özgürlük karşıtıyız diyemiyorlar da!

Totaliter laiklik anlayışı bir avuç hastalıklı, marjinal, militan bir kesim oluşturdu. Yıllardır kalp atışlarımızın bile laikliğe uygun olup olmadığını ölçecek kadar insan ve değerlerine uzak olan bir kesimden bahsediyoruz. Mutlak itaat bekliyorlar insanlardan. Gerçekte ellerinden gitmesinden korktukları şey laiklik değil kurdukları totaliter, tekçi, ulus devletçi rejimdir. Bu tür hastalıklı tipleri dikkate aldığımdan yazmıyorum bunları. Sorun kişiler değil. Bunlar hep olacak. Almanya'daki Nazi grupları gibi bir avuç marjinal grup hep olacaktır. Sorun bir anlayış ve sistem sorunudur. Oysa bir devletin vatandaşları dinu00ee konularda farklı düşünebilir, herkesin inancı, mezhebi farklı olabilir bundan doğal ne var. Doğru olan herkesin inancını kendi bildiği yoldan yaşaması ve ibadet özgürlüğünü elde etmesi ve bunun yasal güvence altına alınmasıdır. Bu bakımdan önerim yıllardır yeni bir ulus yaratma vesilesi olarak işlev gören ve her defasında çıkarcı kesimler tarafından istismar edilen laikliğin yeni anayasaya konulmamasıdır. Bunun yerine " din ve vicdan özgürlüğünün garanti altına alındığı, devletin bu alandaki tarafsızlığına vurgu yapan kapsayıcı bir ifadenin yerleştirilmesidir.

@sivildemokrat

[email protected]