İnsan, kalbinin şifasını yitireli çok oldu.
Hani hemencecik kıyamet kopsa, kimse şaşırmayacak kadar insan ileri gidiyor.
İnsanın tarifi artık şöyle, kuytularda
şeytanla istişareden sonra meydana inen bir insan aklı var artık.
Şu can çekişen insanlığı katledenin
vebali nedir.
Bir tek canın var ey insan, insanlık
davasına ihanet etmenin sebebi nedir.
Akçe-külçe nasıl da fütursuzca
adamlığa-insanlığa ağır basıyor.
Kelimelerin ağırlığı, kelamın hikmeti
artık ağır basmıyor adamlık mizanında.
Garip işler olmuş dünyaya, garip hisler
dönüyor, ortalık şeytanlar bulmacasında, hayat hiçte bilmece değil.
Kibir kanserine hiçbir zaman şifa
bulunamayacak, bu da burada dursun; ama kibir ki, kibirlilerin panzehri olduğu
gerçeğini de unutmayasın.
Günahın tercümesini yapan yapana,
neymiş efendim izzet-iffet eski lügatlerden kalmaymış.
Adam kılığına bürünen şeytanları göre
göre, ruhu ıstırap çekiyor insanın.
Tertemiz davaları kirleten
şarlatanların samimiyetsizliklerini ne temizleyecek.
Dünya, aslı astarını deleli şu son
fasılda, tefekkür merhemini gönül tenine sürmeyi unutma günde yirmi dört saat.
Gerçekten “şeytan diye bir olgu” var
mıydı, şeytanlaşmış nefislerin senfonileri rağbetteyken.
Ben sana bir sitem değil, bir öğüt de
değil, ben sana bir dost tavsiyesi arz edeceğim: sen sen ol, kahpelerin hükmüne
ram olma, sen sen ol.
Sende saklı hazinelerin kâşifi ol, orda
deryalar hikmetle müjdeler salacak gönlüne, yeter, yeter ki sen sen ol.
Garip, garip işler olmuş şu son
dönemecinde dünyaya.
Gül sulayana ceza, gül köküne kireç
suyu dökene mükâfatlar veren şu devrin devranına şaşıyorum,
şaşırtıyorlar.
A canım az daha gayret, gayretin
hayretiyle muzaffer olunur sultanlar masasında bile.
İkiyüzlü münafıklığın ayrıntısına
varıncaya değin kendisiyle övünmüşlük çürümüşlüğünü yaşayanlara sadece üzülün.
Üzülün, insan insanlığı katletti ve
hükmü yok bu vebalin.
Ah seni kibir çağı, sosyal mecralardaki
psikopatlığın ederinin yüksek olduğuna yanarım, sen de yan.
Evrensel bir tımarhaneye dönüşmüş yer
küremizde kral çıplak diyen yok, dedik ya dünya son faslında, bu dönemeç son
dönemece çokça benziyor.
Yakmış kül etmiş yürekleri, gönülleri,
aşka gönüllüler nerde. Aşkı da maşuğu da meydanlarda satan satana, daha ucuz
başka bir şey yok.
Sevdalar mobilya dükkanlarına mağlup, o
en yüce ülküyü kirleten oturma guruplarına ne demeli.
Şaşırıyorum, insan kendine, kendi
kendine ne yapmış öyle.
Hiç ölmeyecekmiş hissini içimize
yerleştiren hissiz haydutlara da bir madalya.
Tuhaf, garip, acayip, ilginç,
enteresan, boyutsuz, hudutsuz ve şuursuz sarhoş, ayyaş duygularda duraklarda
insan…
Söylenecek çok söz var, susmanın
iklimine sığınıyorum.
Sana sarılıyorum ey güller bahçesinin
saf bahçıvanı.
Senden medet umuyorum kimseyi kimsesiz
bırakmayan kimsesizler sultanı.
Bütün yanılgılarımıza rağmen, bizde
kendini her an yeniden ümitle yeşerten ey o padişah, sensin sensin derman.
Çağımın dermanı sensin, bütün çağlara
derman eyledin merhemini.
Hiçbir uygarlık uygar olamadı hiçbir
zaman, senin hükmün yıldızlarla fermanlaşmışken.
Al yarana sür şu sürmeyi, kelebeklerin
kanadından topladım.
Sakın insana kanma, sıfatı ‘gül kokulu’
olanın okulundan gayrı, gayrı kimseye kanma.