İnsan kal, insan kazan
14. Anadolu Buluşmaları kapsamında 10-14 Ağustos tarihleri arasında Ankara-Kızılcahamam’da idik…
“İnsanı Yeniden
Düşünmek” üst başlığı ile çok yönlü insan analizlerine tanık olduk…
Günün insanını düşünürken geleceğin insanını düşledik…
Düşen insanın, birbirine düşen insanın, dünyevileşen insanın
düştüğü derekelerden ulvi derecelere çıkışı nasıl mümkün olacaktı?
İnsan olanın insan kalması imkânı ne idi?
Eşrefle esfel arasında gelgitler yaşayan insan yatağını
nasıl bulacaktı?
Bir yandan silikleşen diğer taraftan saldırganlaşan insanlar
arasında saygın ve şahsiyetli nesillerin inşasını kim yüklenecek?
Evet, kurtlaşan veya mankurtlaşanların dünyasında insanlığın
kurtuluşunu ve kardeşleşmesini kim üstlenecek?
İnsanlığı katillerin elinden alıp cerrahın eline kim teslim
edecekti? Ya da cerrah kim?
Bu vicdansız dünyaya insanlığı, vicdanı, erdemi, yaşamı kim
götürecek?
Bu ve benzeri sorular üzerimize gelirken şu ayet karşımıza
çıkıyor:
“Siz, insanlar için
ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz…” (Al-i İmran, 110)
Mesele insanı düşünmek, konuşmak değil; insan kalmak ve
insan kazanmak…
Yaşamak değil yaşatmak… Başkası için yaşama erdemini
kuşanmaktır…
Bugün bunalım ve buhran çağında insanlara bir adres lazım…
Derdi büyük, soruları çetin, şüpheleri çok, yükü ağır olanlar kimde dinlenecek?
Nerede durulacak? Nasıl dirilecek?
Toplumsal değişimin ve dirilişin öznesi kim olacak?
Öncelikle şunun altını çizelim; bugün dünyanın menfaate
değil merhamete ihtiyacı var…
İnsani yardım çalışmalarından önce insanın “insan
kalmaya” ihtiyacı var… Bugün insanlık kaybolmanın eşiğinde…
Her yerde ve her şeye yatırım hızla sürerken insana yatırım
sorunu yaşıyoruz…
Eşref-i mahlûk olan insanın, eşrefi gitti geriye ‘mahlûk’
kaldı…
İnsan çamuru ile ilgilenirken cevherini ihmal ediyor…
Sureten insan olanların, bakıyorsun sireten hayvan,
ruhen canavarlaşabiliyorlar…
Ruhu kirlenen insan, evreni de kirletiyor… İç dünyada
başlayan bozulma, kişinin dünyaya bir bozguncu olarak çıkmasına neden oluyor…
Kirlenen kişiliklerin kriteri kalmıyor…
İnsan adeta mide ve mide altına yöneliyor…
Habire dünyalık biriktirme derdinde olan insan, insanlıktan
ödün veriyor…
Bu ortamda insan biriktirmemiz gerekirken insanlığın
bitişine tanıklık ediyoruz…
İnsan biriktirecek, insan kazanacak insanlarımız nerde?
İnsana gitmesi gerekenler, imkâna koşuyorlar…
İslam davetçileri
nerede?
Her karşılaştığımız, tanıştığımız insan bize gönderilmiş bir
ayettir… İyi okumak durumundayız… Onu israf edemeyiz… İhmal edemeyiz…
Yolumuzun kesiştiği her kişi bize emanettir… Nimettir…
Servettir… Devlettir…
Bir âdem, bir âlem değil miydi?
Ama önce İslami sorumlulukların bilincinde olanların
kendilerini ikna etmeleri gerekiyor… Kendimizle ilgili hükmü vermemiz icap
ediyor…
Dinimizi, davamızı, ilkelerimizi değil kendimizi gözden
geçirmemiz lazım…
Önceliklerimizi kontrol edelim, Hz. Ömer (r.a)’a kulak
verelim:
“Kalbinizde ilk sıraya Allah’ı koymazsanız hem Allah’ı hem de ilk
sıraya koyduklarınızı kaybedersiniz.”
Başka mumları yakmadan sönen mumlardan olmamalıyız…
Bu topraklara cemre düştü… Toprak, tohum, iklim, mevsim
elverişli; biz elverişli, biz hazır mıyız?
Rüzgâr bizden yana esiyor, yelkenlerimizi şişirmeye var
mıyız?
Birbirimizin imtihanı olmadan, birlikte bu imtihanı
vermeliyiz… Hedef kitleye giderken fazla şeye, fazla söze gerek yok…
Tebessüm… Tevazu… Teenni… Tahammül… Teşekkür yeterli
olacaktır…
Yeter ki; merak, dikkat, gayret eksik olmasın!..