Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

İnsan, İman ve Arayiş

İnsan, soran, sorgulayan, araştıran ve merak eden bir varlıktır. İnsanın varlığını anlamlı ve verimli bir şekilde tecrübe etmesi için, sürekli olarak arayış içinde olmaya ihtiyacı vardır. Din, felsefe, sanat, bilim ve ahlak insanın anlam arayışı sonucunda ortaya çıkan tecrübelerdir. Kişinin tek başına arayışta bulunması zordur. Verimli ve yapıcı bir şekilde insanın kendi varlığının derinliklerini araması, araştırması ve sorgulaması ancak diğer insanlarla ve varlıklarla olan etkileşimlerle ve ilişkilerle mümkün olur. Kişinin sürekli olarak diğer insanlarla biraraya gelmesi, karşılıklı olarak sorularını ve cevaplarını tartışması, arayış sürecinde büyük önem taşımaktadır. Birbirlerine soru sorarak, birbirlerinin cevaplarını sorgulayarak kişinin arayış sürecinde ilerlemesi ve olgunlaşması gerekmektedir.

Kişi, kendi varlığının derinliklerini ilimle ve birikimle aramalıdır. Bilgi ve birikim olmadan ikinci el ürünü sözleri, söylentileri ve dedikoduları kişinin kendi hakikati ve dünyası haline getirmesi, kişisel gelişim ve olgunlaşma açısından büyük bir facia anlamına gelmektedir. Kişi, başkalarının hikayelerine ve tecrübelerine saygı duymayı öğrenmesi gerektiği gibi, başkalarının da kendi özgün tecrübi hikayesine saygı duyulmasını beklemeye hakkı vardır. Saygı kavamı, kişilerin birbirlerine şekli olarak bir takım hareketler yapması, önünden kalkması veya eğilip bükülmesi değildir. Sahici anlamda saygı, kişilerin birbirlerinin hikayelerini anlamaya çalışmaları, o hikayeler üzerinden birbirleriyle ilgilenmeleri, birbirlerine sorular sormaları ve cevaplarını değerlendirmeleridir. Birbirlerinin hikayeleri karşısında kulakları sağırlaşmış ve kalpleri mühürlenmiş insanların birbirlerine saygı duymaları zordur.

İslam’ın muhatabı arayış içinde olan insandır. İslam’ı ve insanı dar çerçeveler ve tencereler içine koymak yerine, onları sürekli olarak genişleyen ve derinleşen arayış tecrübesi ışığında değerlendirmeye ve anlamaya ihtiyaç vardır. İslam’ın ve insanın, tek bir yaklaşım içine hapsedilmesi, ortaya çıkan ürünün insanlığın fıtratına ve İslam’ın asli mesajına aykırı olması sonucunu doğurmaktadır. Kişinin anlam arayışı sürecinde kendisini ve İslam’ı bir çerçevenin zindanına mahkum etmemesi büyük önem taşımaktadır.

Dar ideolojik kalıplar içinde hapsolan çerçeveler, ahlakın, sanatın, felsefenin, bilimin ve maneviyatın sosyal ve kültürel hayat üzerindeki etkisini kısıtlamaktadır. Belirli bir kliğin, kültün, grubun, kişinin, kitabın veya yapının dünyasını yansıtan ve empoze eden dini, ideolojik ve kültürel kurguların, insanın anlam arayışına sahici anlamda bir katkıları bulunmamaktadır. Bugün dünyada din, iman ve bilim adına hareket ettiğini iddia eden sayısız kült, grup ve yapı bulunmaktadır. Bu kült gruplar, kendilerini insanlığın içine yerleştrmekten ziyade insanlığı kendi içlerine sıkıştırma şeklindeki bir yapaylığa ve sığlığa düştüklerinden dolayı gerçek anlamda insanlık hayatına katkıda bulunma olarak nitelenebilecek faaliyetler gerçekleştirememektedirler. İnsanlığı din, maneviyat, felsefe ve bilim adına aldatan ve oyalayan kültler, gruplar, ve yapılar, insanlığın otantik bir arayış tecrübesi yaşamasının önünde engel oluşturmaktadırlar.

İnsanın aklını, imanını, bilgisini, maneviyatını ve kalbini bir arayış tecrübesi içinde sürekli olarak olgunlaştırması ve anlamlandırması, kişiyi egosentrizmden, etnosentrizmden ve her türlü merkeziyetçi ve tekelci sapkınlıklardan korumaktadır. Hiç kimse tek başına merkezde değildir. Aslında hiçbir kültür, ideoloji, kimlik veya kişilik merkez olarak nitelenmeyi hak etmemektedir. Avrupamerkezcilik, egosentrizm, etnosentrizm, Afrikamerkezcilik gibi kurguların hiçbir gerçekliği yoktur. İslam’ın Tevhid ilkesi Allah’ı merkeze olarak insanın sürekli olarak bilgi, estetik, düşünce ve ahlak açısından kendisini geliştirmesini ve olgunlaştırmasını gerektirmektedir. Allah’a kul olma amacına uygun bir şekilde kişinin sürekli olarak kendisini geliştirmesi ve olgunlaştırması, iman tecrüesinin bir arayış tecrübesi olduğunu göstermektedir. İman, arayıştır.

İmanın arayış tecrübesi olarak anlaşılması kalbi takvanın merkezi ve aklı ise yeniliğin ve üretmenin verimli kaynağı ve aracı haline getirmektedir. Hayat dediğimiz arayış sürecinde ana kaynak akıldır. Arayış sürecinde insanın işlevsiz bir atıl akla değil, sürekli işbaşında olan faal bir akla ihtiyacı vardır. Aklın kapısını kapatan her türlü yaklaşım, insanın ve imanın ortadan kaldırılması demektir. İnsanın dirilişi ve imanın arayış tecrübesi, aklın ve kalbin birlikte dirilmesiyle mümkündür.