Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.68
Gram Altın
2955.44
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
16 Haziran 2021

İnsan ilişkilerinde düzey

İnsan çok boyutlu ve riskleri fazla olan bir varlıktır. İnsanın neliğine dair tarih boyunca öne sürülen görüşler, insanın farklı enstrümanlarına dair geliştirilen felsefi açıklamalar bugün de hala tartışılmaya devam etmektedir.

Bildiğimiz üzere insanın bilgi elde etmek üzere farklı yetileri bulunmaktadır. Bunlar akıl, duygu, sezgi vb.dir. Kimi görüşler insan aklını merkeze çekerken kimileri de duygu ya da sezgiyi öne çıkarmaktadır. Hatta kimi yaklaşımlarda öne çıkarılan yetiler karşısında diğerleri ihmal edilmişlerdir.

Kur’an-ı Kerim’in hitap şekline baktığımız zaman, muhatap aldığı insanın sahip olduğu yetilerinin tümüne ayrı ayrı hitap etmektedir. Nitekim “akletmez misiniz” şeklindeki dikkat çekici hitaplar nedensellik ilişkilerine ve akılsal çıkarsamalara referansta bulunurken, duygu ve sezgilere de hitap edilmektedir. Hala Kur’an-ı Kerim’in bilimsel incelemesi şeklindeki başlıkların arz-ı endam etmesine şaşırmamak mümkün değildir. Çünkü Kur’an bilimsel bir kitap olmadığı için bütünüyle bir bilimselliğin konusu olamaz. Bir kutsal kitabın tamamıyla bilimsel olması düşünülemez.

Aydınlanma düşüncesi kendisinden önceki dönemden farklı olarak aklı öne çıkardı ve bu anlamda ideal profilini rasyonel birey olarak güncelledi. Akıl bir yeti olarak bundan sonra insana kılavuzluk yapacaktı. Süreç içerisinde Batı dünyasının geliştirdiği tüm müktesebat bunun üzerinden düşünüldüğünde tabiatçılık, pozitivizm, rasyonellik baskın anahtar kavramlar olarak kendisini göstermiştir. Fakat bu tek boyutluluğun yol açtığı handikap bir müddet sonra romantizm akımı ile itiraza uğramıştır. Aslında romantizm, insanın irrasyonel, sezgisel ve duygusal boyutlarının da olduğuna dair bir hatırlatma ve Aydınlanma’nın handikaplarını bir tolere etme biçimi olarak devreye girmiştir.

Bunun dışında insanla ilgili oluşturulan çeşitli felsefeler de öncelikle onunla ilgili bir konumlandırma yapmışlardır. Kimi teoriler, Thomas Hobbes ve Mark Twain gibi, insanın kötü olduğu tezinden yola çıkarak felsefelerini kurmuşlardır. Kimi teoriler de insanın iyi olduğu üzerinden görüş bildirmektedirler. Elbette dünya hayatına göz atıldığında ortaya çıkan sonuçlar açısından düşünüldüğünde, insanların iyi ve kötü eserlerinden bahsetmek olasıdır. Dolayısıyla bu tezlerin ve özellikle insanın kötü olduğuna dair tezlerin gündelik toplumsal ilişkilerde bir ihtiyatı ifade etmesi açısından anlamlı olduğuna değinilebilir.

İnsanın en önemli gerçekliği “beşer” olmasıdır ve insanın nisyan kökünden geldiği hep ifade edilir. Dolayısıyla bu nitelik daha en baştan insanın küçük ya da büyük oranda hata yapabileceğine dair durumu belirtir. Bunun bir sonucu olarak insanın idealize edilmemesi gerektiği anlaşılmış olmaktadır. Mevlâna; kusursuz dost arayan dostsuz kalır” şeklindeki veciz ifadesiyle bunu dile getirmektedir.

Gündelik hayatta dost, ahbap, akraba ve arkadaşlarınızı dinlediğiniz zaman, hep insanın yapıp etmelerinden şikayet edildiği görülmektedir. Ayaküstü komşu konuşmaları, dostların muhabbetleri, arkadaşların anlatımlarında dikkat edilirse insandan şikayet başat bir unsurdur. Hatta tüm bunları dinlediğinizde meselelere biraz daha dışarıdan bakarsanız “hata yapmayan kim” sorusunu her zaman sorarsınız. Çünkü bir gün şikayet eden kişi, çok rahatlıkla ertesi gün şikayet edilen olabilir. İnsan bu geçirgenlikler içerisinde hayatını devam ettirmektedir.

Tüm bunlar karşısında kimileri insanlarla ilişkilerini koparıp yanlızlaşma gibi bir tavra giderler. Kimileri de tüm bu hengame içerisinde hayatı geldiği gibi yaşamaya devam ederler. Peki ne yapmak lazımdır? Üçüncü bir yol var mıdır? İnşaallah bu sorunun cevabını gelecek yazıda aramaya çalışalım.