İnsan ilişkilerinde düzey (2)
İnsan denilen varlığı galiba yine en fazla şikayet
ettiği varlık bizzat insandır. Hayatı boyunca yaşadıklarının temel sorumlusu
olarak bir şekilde insanı gören kişilerin bu yönde farklı tavır alışlarını
bilmekteyiz. Burada iki ana trend olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi,
insanlarla ilişkiler bakımından hayatı gelişine yaşayanlar. İkincisi de,
insanlarla ilişkileri kesmeyi deneyenler.
İlkin,
hayatı gelişine yaşayan ve kendisine göre ilkeler çerçevesinde değil,
konjonktürün gerektirdiği şekilde davranan insanlara dair çok düzenliliklerden
bahsedilemez. Bu tarza göre hareket edenlerin en büyük avantajlarından birisi
kendilerini insan ilişkilerinde çok fazla strese sokmamalarıdır. Elbette bir kişi
diğerinden zarar gördüğünde bundan etkilenir ve bazı tepkiler göstermesi
mümkündür. Ancak bunlar en başta insanlara küsmezler, bazan yüzleşir bazan da
yüzleşmeden insani ilişkilerini devam ettirir.
İkincisi,
özellikle insan ilişkilerinde belirli ilkelere dikkat eden ve hassasiyet
gösteren insanların, bir müddet sonra gerek gördükleri zarar gerekse bu
hassasiyetlerinin aşındırılması sonucu insanlarla ilişkilerinde birkaç türlü
farklı tavır alırlar. Bunlardan bir kısmı, insanlarla ilişkilerinde mesafeleri
artırırlar. Artık çok daha dikkatli ve ihtiyatlı olarak davranmaya başlarlar.
“Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer” sözü bu tavrı açıklayabilir. Son
kertede bu tavrı benimseyenler insanlarla kökten ilişkileri kesmezler ancak
farklı düzeylerdeki mesafelerle bunları sürdürürler.
Fakat
daha ileri giden boyut ise insanlarla ilişkilerini tamamen kopararak yalnızlaşmadır.
Bunlar da kendi aralarında farklı şekillerde tezahürlerle açığa çıkabilirler.
Bazıları insanlardan ilişkisini kesinde daha farklı canlı ya da eşyalara
sevgilerini yönlendirebilmektedirler. Bu durum tabii ki ileri boyutlarda kişide
psikolojik sorunlar da yaratabilir. Meselenin psikolojik boyutu uzmanlık işidir.
İçinde
yaşadığımız dünyada insan ilişkileri açısından birkaç türlü sorun yaşanmaktadır.
Birincisi, giderek yayılan bireyselleşme süreci sonucu zaten insanlar arası ilişkilerin
zayıflaması ve giderek belirginleşen yalnızlaşmadır. 1970 ve 80’li yılları
tecrübe etmiş insanlar iyi bilirler ki, komşu, akraba ve arkadaş ilişkileri ve
ziyaretleşmeler oldukça iyi idi. Fakat gelinen noktada, bireyselleşme bu ilişkileri
olabildiğince gevşetmiştir.
Tabii
ki bu ilişki biçiminin aynı zamanda insanlar arası dayanışma ve yardımlaşma
konusunda olabildiğince işlevseldir. İnsanlar birbirlerinin ihtiyaçlarını
görürken, yine borç alıp verme, komşuları, arkadaşları gözetme tavırları
olabildiğince yaygındır. Bu durum doğrusu insanlar arası ilişkilerde biraz daha
güven sağlayıcı unsurlardır. Çünkü meselenin bir başka boyutu insanlar arasında
toplumsal kontrolün pozitif işlevlerinin de belirgin bir şekilde
hissedilmesidir.
Üzerinde
durulması gereken bir problem de insanlarla ilişkileri kesmemek için, bu ilişkilerde
kişinin birtakım prensipler üzerinde hareket etmesidir. Bir kere toplumlarda
bir insana sonsuz güven duyulması biraz problemli bir durumdur. Çünkü insan
diye bahsettiğimiz varlığın en azından bazan istemeden, bazan yanlış bilgiye
istinaden negatif davranışları ve tavır alışları söz konusu olabilir.
Tam
da bu sebeple insanlarla ilişkilerin ilkeler üzerine kurulması, birtakım
mekanizmalarla kontrol edilmesi belki ileri boyutta insanlarla ilişkiyi kökten
kesme gibi bir aşamaya gelmemesi için işlevsel olacaktır. Belki çocuklara ve
gençlere de en baştan itibaren bunu aile içinde öğretmek lazımdır.
Açıkçası
insan diğer insanlardan ve toplumdan azade yaşayamaz. Fakat insan ilişkilerinin
mekanizmaları ve ilkeleri sağlam kurulmalıdır.