Dolar (USD)
34.39
Euro (EUR)
36.12
Gram Altın
3006.27
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Eylül 2015

İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ

İnsan hakları, bir insanın insan olmaktan kaynaklanan sahip olduğu haklar manzumesidir. Ülkemizde insan hakları konusu kapsamlı ve derinlikli bir disiplin haline gelmiş değildir. İnsan hakları konusunda yoğun tartışmalar ve polemikler yapılmasına rağmen, insan haklarına dair gerçek bir felsefeye, teolojiye ve hukuka ihtiyacımız vardır.

İnsan haklarının Avrupa ve Amerika tarafından dünyada hegemonya kurmanın yumuşak aracı olarak kullanılması, insan haklarının içinin boşalmasına neden olmuştur. İnsan hakları, hiçbir gücün hegemonya aracı haline getirilemez. Dünyanın en önemli sorunlarından biri, insan haklarını Batının bir hegemonya aracı olmaktan çıkarıp, onu gerçek manada insanlığın insan hakları haline getirmektir. Bugün dünyadaki durum, insan haklarının insanlığa ait kılınmasında başarısız olunduğunu, insan haklarının sadece Batılı azınlığa ait bir ayrıcalık olduğuna dair güçlü bir algının ve kavrayışın hakim olduğunu gözlemleyebiliriz.

Günümüzde barış hakkı, insan haklarının olmazsa olmazı kabul edilmektedir. Her insanın barış içinde yaşamaya hakkı olduğu evrensel kabul görmektedir. Ancak Batı dışı yerlerde barış hakkı, emperyalist sisteminin güç oyunları ve planları yüzünden köklü olarak tahrip edilmektedir. Barış hakkı, özellikle Müslüman ülkelere hiç uğramamış bir haktır. Mısır, Suriye, Afganistan, Yemen, Nijerya, Keşmir ve daha birçok yerde yaşanan uzun savaşlar, barış hakkının coğrafyamıza çok görüldüğünü göstermektedir. Avrupa ve Amerika, barış hakkını sadece kendileri için korumaya çalışırlarken, diğer yerlerde bu hakkı ortadan kaldırmak, savaşı ve şiddeti kader haline getirmek için her türlü eylem, politika ve müdahaleyi gerçekleştirmektedirler. Kendilerine barışı hak gören dünya egemenleri, bizim için savaşı, yıkımı ve şiddeti hayatsızlık olarak layık görmektedirler.

Savaşın hayatın yerine ikame edilmesi, Suriye'den, Irak'tan, Somali'den, Kuzey Afrika'dan, Filistin'den insanların ülkelerinden kaçmasına ve ölüm yolculuklarına çıkmasına neden olmaktadır. Bugün milyonlarca insan, mülteci durumuna düşmüş ve insan haklarını kaybetmiş durumdadır. Bodrum sahillerine cansız bedeni vurmuş olan küçük Alyan'ın o korkunç fotoğrafı, insan haklarının coğrafyamızda olmadığının resmidir. Milyonlarca mülteci, adım adım ölüme yollanmaktadır. Mültecilerin yaşam hakkı başta olmak üzere insan haklarının korunması, bugün dünyanın en önemli sorunlarının başında gelmektedir.

Coğrafyamızın savaş alanına dönüştürülmesi yetmezmiş gibi, insanların yaşam hakkı dahil her şeyini ortadan kaldıran DAİŞ gibi çeteler de oluşturulmaktadır. DAİŞ, İslam adını kullanan Hilafet Devleti adı altında oluşturulmuş bir barbarlar çetesidir. DAİŞ, Müslümanları, Hıristiyanları, Ezidileri, kadınları, çocukları, Kürtleri, Şiileri, Türkmenleri, kısacası bölgede yaşayan herkesi mağdur etmiştir. DAİŞ, insana ve insan haklarına karşı savaşan bir yapıdır. DAİŞ'in insan haklarını ortadan kaldırmak üzere yürüttüğü katliam ve şiddet, Müslüman dünyanın bugününü ve yarınını karartmaktadır. İnsan hakları ortadan kaldırılan toplumlar, inançlar, kültürler, kimlikler ve cemaatler, geleceği çatışma ve intikam üzerine tahayyül etmeye başlamaktadırlar.

1923 Sonrasından günümüze kadar devlet, ülkemizde kendisini korumak için insan haklarını ortadan kaldırmayı ve ihlal etmeyi kendi doğal görevi saymıştır. Şapka devrimi sırasında işlenen ihlaller, hala toplumsal hafızadaki yerlerini korumaktadır. İstiklal Mahkemeleri adı altında kurulan infaz kurumları, ülkemizde insan haklarını ortadan mekanizmaların en korkunç örneğini oluşturmaktadır. Dersim katliamı, Takrir-i Sükun kanunu uygulamalarıyla insan hakları bir bütün olarak ortadan kaldırılmıştır. 12 Eylül darbesinin hukuk dışı uygulamaları ve işkenceleri, ülkemizi bir toplama kampına dönüştürmüştür. Ülkemizde yıllar boyu yaşanan başörtüsü zulmü, toplumda derin travmalara ve acılara neden olmuştur.

Geçmişte yaşanan insan hakları ihlalleri, bugün karşılaştığımız bütün büyük sorunların kaynağını oluşturmaktadır. Kürt sorunu, büyük ölçüde uzun yıllar boyu işlenen hak ihlalleri sonucu içinden çıkılmaz hale gelmiştir. 12 Eylül döneminde Diyarbakır cezaevinde yapılan işkencelerin, PKK'nın gelişmesine ve güçlenmesine neden olduğu sıklıkla ifade edilmektedir.

Doksanlı yıllarda terörle mücadele adı altında köy yakmaların, faili meçhullerin, insanların zorla topraklarından sürülmelerinin sonucunda bugün büyük siyasal, toplumsal, ekonomik, güvenlik ve psikolojik sorunlarla yüz yüze bulunmaktayız. Doksanlı yıllarda yaşanan ihlaller, Türkiye'nin AİHM'de en çok yargılanan ve mahkum edilen ülke olmasına neden olmuştur.

Bugünde ülkemiz sıcak bir çatışma döneminden geçmektedir. Diyarbakır'da bir doktor, PKK tarafından öldürülmüştür. PKK, daha sonra yanlışlıkla doktoru öldürdüğünü ifade ederek yaşanan olayın korkunçluğunu bu mazeretle meşrulaştırmaya çalışmıştır. Dersim'de bir kadın şehir merkezinde meydana gelen çatışmanın ortasında kalıp hayatını kaybetmiştir. Çatışma yerlerinden çocukların ve sivillerin ölümüne, mahalle ve yerleşim yerlerinin tahrip edilmesine dair haberler yoğun bir şekilde akmaya devam etmektedir.

İdeolojik tarafgirlik veya stratejik suskunluk gibi anlayışlarla gerçekleşen yaşam hakkı ve diğer insan hakları ihlalleri görmezlikten gelinemez, meşrulaştırılamaz ve gizlenemez. Ülkemizde barış, huzur ve birlikteliğin oluşturulması için çatışma yerine insan haklarına dayalı bir anlayışın merkez alınması gerekmektedir. İnsan haklarının kurumsallaşması için zihinlerde insan haklarını asli bir değer haline getiren kapsamlı ve nitelikli bir insan hakları eğitimine ihtiyaç duyulmaktadır.