Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.72
Gram Altın
2963.27
BIST 100
9661.41
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
06 Kasım 2021

​İNSAN: GÜÇLÜ MÜ ZAYIF MI?

Uzun zamandır kelam üzerinden Tanrı-insan ilişkisinin mahiyetine dair farklı görüşler ve son kertede bugün yaşadığımız dilemmadan kurtulmanın imkanlarına işaret etmekteyim. Bu mesele niçin önemli? Şu anda tecrübe ettiğimiz bütün mikro sorunların göndergelerinin Tanrı-insan ilişkisi olmasına bir kere daha dikkat çekmek gerekir.

Bugün özellikle kurumsallaşmış dinlerin zayıfladığı ve Taylor’ın tabiriyle dinin sadece alternatiflerden bir alternatif haline geldiği bir dünyada insanın güçlü olup olmadığı, Tanrı karşısında değişen konumu ve gücü belki modern sorunsallar olarak zikredilebilir. Zira modernizm bizzat Tanrı merkezli bir evren anlayışından insan merkezliliğe geçerken açık ve örtük biçimde insanın da güçlü olduğunu deklare etmekteydi.

Öte yandan hümanizma ile birlikte kendisinin üzerinde herhangi bir otorite tanımayacağını deklare eden insan, bir yandan Tanrı’ya göndergelerini iptal ederken diğer yandan kendisini kuvvetlendirecek enstrümanları da devşirmeye başladı. Bu bağlamda Aydınlanma düşüncesi ile birlikte daha da belirginleşen “birey” insanın güçlülüğünün bir göstergesi olarak da sayılmıştır. Nitekim din, gelenek vb. tüm bağlarından azade olan birey, dünyanın rasyonel inşasının da itici kuvveti olarak ortaya çıkmaktaydı.

Bugün gelinen noktada kanaatimizce insan için şu hayati soru(n)lar belirmiştir. Birincisi, insan bugün gerçekten güçlü müdür? İkincisi, post/modern çağın getirileri ve tüm enstrümanları dikkate alındığında insanın konumu nasıl değişmiştir? Üçüncüsü, Ortaçağ’dan itibaren adım adım Tanrı karşısında özgürleştirildiği iddia edilen insan gerçekten özgür olabilmiş midir? Belki bunlara bir dördüncü soruyu da ekleyebiliriz. Tanrı-insan ilişkisinin değişen mahiyeti insanı ve ilişkilerini nasıl etkilemiştir?

Şimdi sırasıyla bu soruları cevaplandırmaya çalışalım. Birincisi, bir kere insan ürettiği teknoloji ile dünyayı değiştirme konusunda maharet sahibi olduğunu göstermiştir. Fakat tabiat karşısında teknolojinin yarattığı yapaylık bu sefer onu esaret altına almıştır. Diğer yandan, Tanrı’nın otoritesinden azade olmakla güçleneceğini düşünen insan, aşkın bağlarından yoksun olunca güçlenmiş değildir. Bu sefer bir anlam problemiyle karşı karşıya kalmıştır. Açıkçası bugün tecrübe edilen küresel kapitalizm ve onun ortaya çıkardığı güç hegemonyası insanı kitleselleştirerek, ucuz işgücü olarak görmekle biyolojik bir yaşama mahkum etmiştir.

Belki bu bağlamda, insanın Tanrı’dan bağımsızlaşmasının onu güçlendirmediğini; tam tersine insan ve evren ilişkisinde elini zayıflattığını görmeliyiz. Bunun temel sebebi Tanrı ve insanın konumunun değişmesi; buna bağlı olarak da eşyanın yeni bir gerçeklik yaratmak üzere konumunun değişmesidir. Bir başka yazımda bu durumu; “herkes yerine geçsin” şeklinde ifade etmiştim.

Post/modern çağ aslında modernliğin iddialarından bir geri çekilmeyi ifade ettiği kadar, insana dair sınırlılıkları da net bir şekilde göstermiştir. Modernliğin metafizik spekülasyonlardan kurtularak “kesinliğe” ulaşma iddia ve talepleri gerçekleşmemiş, tam tersine post/modernlikle birlikte evrensel akıl, bilim vb. iddiaları sorgulanmıştır. Böylece gücün hegemonyasının baskın olduğu bir teoloji kendisini göstermeye başlamıştır.

İnsanı Tanrı ve dinin köleleştirdiği şeklindeki argümanlar hala söylenmeye devam etmektedir. Şöyle soralım; İnsan Tanrı’dan bağımsızlaştığı oranda gerçekten özgürlüğünü elde etmiş midir? Post/modern çağın edebiyatına dikkatle bakıldığında, insanın özgürlük başta olmak üzere anlam problemine kadar ciddi bir dilemma yaşadığı anlaşılmaktadır.

Şunu da belirtmeliyiz ki, Tanrı’nın yerine ikame olmaya çalışan insan, bunun ortaya çıkardığı boşluğu dolduramamaktadır. Çünkü insan Tanrı değildir.