İnsan, Eğitim ve Özgürlük
Okulların açılmasıyla yeni bir eğitim-öğretim yılına daha giriyoruz. Eğitim hakkında konuşmak ve yazmak, okulların açılmasıyla tekrar bir ihtiyaç olarak kendini hissettirmektedir. Eğitim hakkında yazmak ve düşünmek, çok zor bir iştir, çünkü derin ve köklü sorunlar yumağı içinde buharlaşan eğitim hakkında yazmak ve düşünmek çok zorlayıcıdır. Eğitim hakkında düşünmenin ve yazmanın zorluğuna rağmen, eğitimden kaçmanın mümkün olmadığı gerçeği karşısında eğitim konusunu verimli, yapıcı ve yaratıcı şekilde konuşmaya ve tartışmaya devam etmeliyiz.
İnsanlar, eğitim imkanlarından ve süreçlerinden adil, eşit ve çoğulcu bir şekilde yararlanabilmelidirler. İnsanlar, eğitimden adil, eşit ve çoğulcu bir şekilde yararlandıkça özgürleşirler, özgünleşirler ve olgunlaşırlar. Eğitimin işlevi, insanların özgün, özgür ve olgun bireyler olmalarına katkı sağlamaktır. Eğitimin özgün, özgür ve olgun bireylerin oluşumuna katkı sunma işlevini yerine getirmemesi, eğitim ve okul süreçlerinde her şeyin yanlış, çarpık ve tükenmişlik içinde seyretmesine yol açmaktadır. Okul başarıları, PİSA verilerindeki yerler ve üniversitelerin dünya sıralamasında ilk 500’de yer almaması gibi sorunlar, eğitimin özgün, özgür ve olgun bireylerin gelişimine katkı sunma işlevini yerine getirmemekten kaynaklanan sonuçlardır.
Okul, kişilerin sosyal ilişkilerinde, doğa ve insan bilimlerinde ufkunun gelişmesini, düşünmesini, sorgulamasını problem oluşturmasını ve araştırma yapmasını sağlayan bir platform olmalıdır. Başka bir ifade ile, okul dahil bütün eğtim süreçleri ve uygulamaları, kişiyi tam işlevsel yapmayı hedeflemelidir. Kişiler, eğitim süreçleri içinde felsefeyi, sanatı, bilimi, maneviyatı, teknolojiyi, keşfetmeyi birlikte tecrübe etmelidirler. Eğitim, bir hayat felsefesi, bilimi, sanatı ve maneviyatı olarak tecrübe edilmelidir. Eğitimde, insanın insana duyarlılığı yoğunlaşmalı, genişlemeli ve derinleşmelidir. Eğitim, insanın insanı yaşamasıdır. İnsana insanı yaşatmayan bir eğitim, eğitim olarak nitelendirilmeyi hak etmemektedir.
İnsana insanı yaşatmayan eğitim adı altında uygulanan süreçler ve pratikler, cehaleti, şiddeti, fanatizmi, kişiliksizliği, taklitçiliği, mankurtlaşmayı, tek tipleşmeyi, bilinç körlüğünü, duyarsızlığı ve hoyratlığı üretmektedir. Etrafımızı saran cehaletin, ancak eğitimle elde edilebileceğine dair söylemler, aslında eğitimin yokluğunu ve onun yerine cehaletin, şiddetin ve çatışmacılığın ikame olduğunu ifade etmektedir. Eğitim konusunda en büyük tehlike şudur: Bütün kötülüklerin eğitim maskesi altında insana empoze edilmesi, insanın insanı yok ettiği, huzursuz ettiği ve çatıştırdığı bir bataklığın oluşturulmasıdır. Sahici eğitim, insanı insana yaşatan eğitimdir. İnsanı insana tüketen, yok eden ve değersizleştiren eğitim, eğitim maskesi altında uygulanana en tehlikeli kötülük olduğunu unutmamamız lazımdır. Eğitim süreçlerinin ve pratiklerinin cehaleti, fanatizmi,çatışmayı, şiddeti ve köleleştirmeyi empoze etmesi, eğitimle birlikte insanın bizzat kendisinin ortadan kalkmasına yol açmaktadır.
Eğitimin insanı insana yaşatmaması, kişilerin okuldan ve öğrenmeden kaçmasına neden olmaktadır. Bugün öğrenciler, bütün fırsatlardan yararlanarak okula gitmek istemiyorlar. Çocuklarımızın ve gençlerimizin, okullardan kaçması, üzerinde ciddiyetle durmamız gereken bir sorundur. Okulun ve üniversitenin çocukların ve gençlerin her an vakit geçirmeyi isteyecekleri keyifli, verimli ve yaratıcı bir yaşam alanına dönüştürülmesi gerekmektedir. Okulların ve üniversitelerin, ilk önce çocukların ve gençlerin kafalarında ve gönüllerinde umudu, ümidi ve arzuyu ifade eden imgeler haline getirilmesine ihtiyaç vardır.
Kişiler, eğitim süreçlerinde akıllarını aktif olarak kullanmalı ve bilgiyi bilimsel nitelikte öğrenmelidirler. Akıl, ahlak ve bilim, eğitimin dayandığı üç saç ayağıdır. Okullarda ve üniversitelerde bilimsel, sanatsal, felsefi, sportif ve kültürel aktiviteler yoğun bir şekilde gerçekleştirilmelidir. Öğrenciler, bilimin, sanatın, felsefenin ve sporun aktif katılımcısı olmalıdırlar. Yüzeysel bilimsel, sanatsal ve sportif etkinlikler, öğrencilerin hayatlarında yer tutmamaktadır. Okulların ve üniversitelerin en önemli görevi, bilimi, sanatı, felsefeyi ve sporu öğrencilerin hayatına sahici bir şekilde sokmaktır.
Eğitim, geçmişin olduğu gibi kişilere dayatıldığı bir süreç değildir. Eğitimin belirli değerlerin, geleneklerin ve inançların empoze edildiği bir araca dönüştürülmesi, endoktrinasyon anlamına gelmektedir. Eğitim, geleceğe yönelimli bir tecrübe olmalıdır. Kadın ve erkeğin eğitim içinde insani yeteneklerini geliştirmeleri, özgürce ve özgünce benliklerini oluşturma imkanına sahip olmaları şarttır. Okullardan ve üniversitelerden toplumun ümidini kesme eğilimi için girmesi, ciddi bir sorundur. Eğitimin, insana ve topluma umut ve ümit veren bir tecrübe haline getirilmesi, büyük bir meydan okumadır.