Dolar (USD)
35.25
Euro (EUR)
36.70
Gram Altın
2982.28
BIST 100
9949.01
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
14 Kasım 2024

İnsan çürürken

Ortaçağ Hristiyan antropolojisine göre Eski Ahit’in başında yer alan “Yaratılış” kitabında iki ayrı insan imgesi yer alır. Bu antropolojiye göre insanlar, yaşadıkları yüzyıllara göre adlandırılırlar; 5.yüzyıldan 11.yüzyıla kadar zayıf ve günahkâr nitelikteki ‘kötümser insan’, 12. ve 13. yüzyıl da ise Tanrı’nın bir yansıması olan ‘iyimser insan’...

15. - 16. yüzyıldaki teknik, bilimsel ve sanatsal ilerleme ile beraber artık hümanizm ve reform insanı ortaya çıkar. 17. yüzyıl ise muzaffer aklın yüzyılıdır. Bu yüzyılda, insan için tali ve tehlikeli bir yolun başlangıç çizgisi belirir. İnançlar sorgulanır, saldırgan ve eleştirel bir yüzyıl ile beraber felsefi akıl ortaya çıkar. Ayırt edilmeksizin her şeyin sorgulandığı bu yüzyılda insan, zifiri bir karanlığın içine doğru koşarken ruhunu dizginlediğinin farkına varamaz.

Dolayısıyla Kilise’nin ilan ettiği savaşı, elbette her şeyi sorgulamanın ve akla göre çıkarım yapmanın dünyevi hazzını tatmış olan insan kazanır. Artık doğanın sahibi ve efendisi olan insanın yüzyılı başlamıştır: Barok tarzıyla sanatta kurallar ve ölçü reddedilir; insanın damarlarında dolaşan ve onu dizginleyen inançlara karşı düşüncede cesur bir eleştiri geleneği, günlük hayatta ise bir meydan okuma hali zuhur eder.

18. yüzyılla beraber bilimin konusu olamayacak, deneyimlenmemiş her şeyle beraber nihayet metafizik de reddedilir, artık yalnızca ampirizmin hâkim olduğu eleştirel düşünce söz konusudur. Bu çağ, aydınlanma ile beraber akla ve özgürlüğe düşkün insanın bütün baskı ve otoritelerden kurtulmak için yeni nedenlerini var eder. Yeni özgürlük anlayışı, özgür yaratılan insanı, hem özünden hem de özgürlüğünden koparır.

***

İnsanın kendi ruhuna meydan okuyan tali ve tehlikeli yolculuğu, günümüz utanç çağında da devam ediyor. Sömürü, zulüm, soykırım, ayrımcılık… Kısaca Batının hâkim paradigmalarının kendinden olmayanı kapsamadığı bir çağa tanıklık ediyoruz. Bununla beraber her medeniyet krizinde yeni bir yol bulan insanın bu sefer bocaladığı görülüyor. Fakat insan, mevcut küresel düzenin, ona güç sağlayan araçların ve yaşanılan çağın topyekûn reddedilmesiyle ancak yeni bir yol bulabileceğinin ve aynı zamanda siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel her türlü vahşiliği kabullenmeyerek ancak buğz etmiş olabileceğinin de farkında.

İnsana, insan olduğunu unutturarak ona pusu kuranların aynı zamanda pusulanın kuzeyine haz ve ayartıları yerleştirenler olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle Batı’nın navigasyonuna değil, dışarıdan müdahale edilemeyen usturlaplara ihtiyaç duymaktayız. Çünkü aklın tek başına hükümdar olduğu ve inançların tüm uzantılarıyla hayatın içinden çıkartıldığı seküler hayat, insana hem Yaradan’ı hem yaratılan olduğunu ve hem de dünyaya gelme amacını unutturmaktadır.

Oysa Kur'an'ı Kerimin tasvirinde ruh ve bedeniyle en güzel şekilde yaratılan insan; akıl, bilgi, irade, düşünme ve düşündüklerini eyleme geçirebilmesiyle diğer tüm varlıklardan üstün kılınmıştır. Allah (cc), kendisine kulluk yapması, yeryüzünü imar ve ıslah etmesi için dünyadaki her şeyi insan emrine vermiş ve onu halife olarak yaratmıştır.

Buna rağmen duvar örmede pek mahir olan çağımız insanı, Yaratıcı ile arasına ördüğü duvarın hemen arkasında sadece bir marka olarak varlığını devam ettirmektedir. İnsan, lügatinde “gönül” kelimesine karşılık olmayanlara hayranlık duyarak hem kendini hem de ruhunu kaybederek çürümeye başlamıştır. Bu çürüme ancak örülen duvarların hemen arkasındaki nimetlerin farkına varıldığında durdurulabilecek ve böylece insan kulluk, imar ve ıslah görevi için yeni/den yola çıkabilecektir.