'İnsan Bozumu'
Anadolu Federasyonu bu yıl düzenlediği kongrenin ana başlığını “İnsan bozumu” olarak belirledi. Kızılcahamam’da 26-30 Ağustos 2024 tarihlerinde Onsekizincisi icra edilen Anadolu buluşmalarında geniş spektrumlu olarak işlenen bu tema, içinde yaşadığımız süreç göz önüne alındığında oldukça isabetli seçilmiş görünmektedir.
Anadolu Federasyonu Türkiye
ölçeğinde birçok illerde faaliyet gösteren bir sivil kuruluş ve esasen
bünyesinde çok farklı sivillikleri de barındırmakta. Doğrusu yardımlaşmadan
informel eğitime kadar her türlü toplumsal aktiviteleri bünyesinde
gerçekleştirmektedir. Çocuklardan gençlere ve kadınlara kadar farklı toplumsal
kategorilerin faaliyetlere katılımlarını başarıyla sağlayabilmiş görünmektedir.
Anadolu Federasyonu yönetiminden
alt gruplarına kadar katılımcılarında kuvvetli bir aidiyeti bizim hissetmemizi
sağlamaktadır. Bu bağlamda başta başkan Turgay Aldemir olmak üzere Mehmet Alpcan,
Cevat Bal ve diğer ismini sayamadığım emeği geçen herkese başarılar dilerim.
Çünkü gerçekten katkı sağlayanların hepsi ciddi bir emek veriyorlar.
Bu yılki kongreye beni de
“İnsan Bozumunun İki Aracı: Yeni Kimlik(ler) ve Cinsiyet” isimli tebliği sunmak
üzere davet ettiler. Nazik davetleri için teşekkür ederim. Öncelikle “İnsan
Bozumu” kavramsallaştırmasının çok isabetli biçimde icat edilmiş olmasını
takdirle karşıladım. Çünkü aslında sorunu herhangi bir ek açıklamaya gerek
bırakmadan direkt insanlara aktarabilmektedir.
Öncelikle insanın ya da
toplumun bozulması modern sosyal bilimler tarafından problem olarak ele alınan
bir şey değildir. Nitekim Sosyal bilim sözlüklerinde bu kavramlara yer
verilmemiştir. Esasen yer verilen sosyal değişme nötr bir kavram olup yönü
yoktur. Fakat yine de değişim daha çok olumlanmakta hatta “ilerleme” kavramı
etrafında insanlığın mecburi pozitif
gidişi olarak içeriklendirilmektedir.
Halbuki İslam literatüründe
bütün değişimler onaylanmaz. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “ekin ve neslin helakı
ve bozulması”ndan bahsedilir. Yine devri dalgalı model diyebileceğimiz bir
çerçevede tarih okunur. Yani insanlık tarihinde lineer çizgide ilerleyen bir
tarih yoktur. Diğer önemli bir nokta Allah’ın tarihe müdahalesinde şu iki etken
önemli görünmektedir. Birincisi, hakikatin kaybolması ki, tevhide vurgu yapması
ve pagan kültürü eleştirmesiyle ifadeye kavuşur. İkincisi de, insan, eşya ve
evrende yaşanan bozulmalardır.
Bugün siyasal, sosyal,
kültürel, teknolojik vb. değişimler çoğunlukla küresel ölçekte tümüyle mutlaklaştırılarak
alınmaktadır. Özellikle Batı dışı toplumların zihinsel arkaplanlarına Batılılar
tarafından kodlanan “geri kalmışlık” söylemi, bu değişimlerin bozucu etkilerini
tartışmaksızın meşrulaştırılmasını birlikte getirmiştir. Bu sebeple değişimlere
daha çok adaptasyon süreçleri konuşulmaktadır.
İnsanlık tarihinde
modernizmin bu bozulma sürecinde önemli bir kırılma noktasına tekabül ettiğini
hatırlamalıyız. Çünkü “Tanrı”’dan başlayarak yapılan eşyanın tanımı,
modernizmle birlikte insanın kendisini merkeze alarak yaptığı bir faaliyettir.
Böylece bir yandan “eşya”yı ve insanı yeniden tanımlamaya cüret etmiş; diğer
yandan bunları dönüştürmeye başlamıştır. Modernizmin krize girmesiyle devreye
giren postmodernlik ise bir yandan ortada tanım için esas alınacak merkez
bırakmamış, diğer yandan her şeyi kişinin haz ve arzularına endekslemiştir.
Böylece bu görelilikte “hakikat”, “doğru” ve “yanlış” kategorileri
anlamsızlaştırılmıştır.
Bunun uzun vadede
kimliklerden başlayarak ciddi bir bozulmayı birlikte getireceğini anlamak zor
değildir. İnsan “Tanrı’dan bir nefha” olarak sayılmaktan çıkarak uzun zamandır
“bağlantısız” şeklinde tanımlanıyor. Hatta bunun bir özgürleşme olduğu
propaganda ediliyor. Fakat dikkat ederseniz Tanrı “öldü(rüldü)kçe insan da
ölüyor.