Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.54
Gram Altın
2970.48
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

İnsan bir risk mi?

Geçen yazımda şöyle bir cümle kurmuştum; “İnsan” mevcut durumuyla global sistem için bir risk unsuru olarak değerlendiriliyor.” Post post truth başlığını taşıyan o yazımda bir yandan epey hasar almakla birlikte kapitalizm karşısında iddiası olan düşünce ve ideolojilerin attıkları zafer kahkahalarının henüz erken olduğunu belirtmiş, diğer yandan insan, toplum ve siyaset açısından gelecekte bizi nelerin beklediği üzerinden analize girişmiştim.

Şimdi “insan”ın değdiği siyaset, ekonomi, toplum ve kültürellik üzerinden bu analizlere devam etmek istiyorum. Ekonomistler yaşanan süreci en yakın 1929 buhranıyla karşılaştırıyorlar. Brent petrol 20 doların da altına düştü; dolayısıyla bu durum reel ekonomi açısından üretim damarlarında bir tıkanmanın da habercisi olarak devreye giriyor. Beni esas ilgilendiren ise bu ekonominin sonuçları. Bir kere ekonomistler ciddi işsizlik sorunuyla karşılaşılacağını belirtiyorlar ki, sosyal açıdan bedeli en ağır sonuç herhalde bu olsa gerek.

Tam da teknolojinin gelişimi ile birlikte insan gücü açısından başka bir düzene mi geçilecek? Bu insan faktörü nasıl değerlendirilecek, bunları zaman gösterecek. Ancak işsizliğin artması durumunda zaten varolan sınıfsal eşitsizlik ve adaletsizlikler global ölçekte insani riskleri büyüteceklerdir. Küreselleşme, ulus aşırı sermaye gruplarıyla uzun süreden beri bu dengesizliği beslemişti. Diğer yandan, geniş kitlelerin global ölçekte geçinme sıkıntısı ve borçlanma miktarı da ciddi anlamda bir riski içinde barındırmaktadır.

Ekonomik açıdan durumlar nasıl değişecek bunu inşaallah hep birlikte göreceğiz. Fakat daha da önemlisi bu durumun yönetilebilirliği nasıl sağlanacak sorusu, dünya ölçeğinde yeni siyaset tarzlarının nasıl devreye gireceği noktasında bazı soruları gündeme getirmektedir. Gerçekte mevcut global siyasetin insan özgürlüğü ve haklarını temin etme bağlamında ekonomik, sosyal ve siyasal sorunları karşılayabilme açısından manevra alanı son derece daralmıştır.

Bu durumda temel hak ve özgürlükleri asgari düzeyde sağlayacak yeni bir siyaset sözleşmesine ihtiyaç olduğunu daha önce belirtmiştik. Konjonktür bir yandan bunu zorlamakla birlikte, diğer yandan insan unsurunun global yönetilebilirliği açısından otoriter ve totaliter siyasetlere de zemin sunmaktadır. Bu durumda global dünyada sınıfsal eşitsizliklerden, borçlanmalara ve fakirliklere kadar bir dizi sorunun dünya sistemine sağlıklı bağlanması nasıl sağlanacaktır?

Bu bağlamda global sistemin insanı bir risk olarak görmesinin diğer sebebi de, insanın düşünebilen bir varlık olarak farklı düşünceleri ve kolektivitelerdir. Zaten epey zamandır “post truth” üzerinden ortodoksisi olan tüm düşünce ve ideolojileri elimine etmeye çalışmaktadır. Yine bilgi edinme süreçlerinde dünya sisteminin nihai sınırlarını ve çerçevesini belirlediği kanallar üzerinde insanı ikamete zorlaması (bu bir gönüllü zorlamadır), dünya sisteminin bir monadik varlık olarak insanla birebir, kolektiviteye değmeden ilişki kurabildiğini göstermektedir. Yaşadığımız bu süreçte her bir birey kendi telefonuyla bu kanallarda ikamet etmektedir. Bu bağlamda gelecekte yerel düzeyde devletlerin de, global ağların ve sistemin içinde bu işlemleri pekiştirme göreviyle sınırlanacağını da tahmin edebiliriz. Kısacası global dünya bireyselleşmeyi bencilliğe ve yalıtıklığa dönüştürmek ve insanı kontrol etmek üzere siyasalar geliştirmeyi deneyecektir.

Sosyalizm ve İslam düşüncesinin özgürlük ve haklar çerçevesinde “insan” felsefeleri ile, bu gelişmeler karşısında nasıl bir insan, toplum ve siyaset geliştireceklerine dair düşüncelerini ihtiva eden bir entelektüaliteleri var mı?