İnsan, bilim ve doğa
İnsanın doğaya duyduğu ilgi, kurduğu ilişki ve takındığı tutum, bilimi, felsefeyi, maneviyatı ve sanatı şekillendirmektedir. İnsan ve doğa arasındaki ilişki, mekanik ve ruhsuz bir ilişki değildir. Doğa ve insan arasındaki iki canlı arasındaki Ben-Sen ilişkisidir. Doğa-insan ilişkisinin ben-sen ilişkisi olmaktan çıkarılarak iki cansız ve ruhsuz nesne arasındaki ilişki olarak anlaşılması büyük bir hatadır.
Doğa ve insan arasında
sürekli bir diyalog vardır. Akıllı, açık ve araştırıcı insan, doğayı merak
etmekte, doğayı keşfetmeyi istemekte ve doğayı anlamayı istemektedir. Akıllı,
açık ve araştırıcı insan, doğayı anlamadan insanın anlaşılmayacağının
farkındadır. Doğa ve insan arasında, insan ruhunun derinliklerinde başlayan bir
ilişki vardır. Doğa ve insan ilişkisi, akla ve ruha birlikte dayanan bir
ilişkidir.
Doğada her şey özeldir. Her çiçeğin,
ağacın, suyun, meyvenin, taşın, toprağın, kuşun ve kelebeğin kendisine özgü
kanunları ve düzeni vardır. Doğada bütün canlılar, özel bir kanun ve düzen
içinde yaşarlar. Doğal kanun ve düzen, insani olana karşıt değildir. İnsan,
kendisini, doğal düzene ve kanunlara karşıt ve düşman olarak konumlandırdığı
zaman, insan hayatındaki her şey yanlış gitmekte, çürümekte ve tükenmektedir. İnsanlığın
özgürlük, adalet, barış, güzellik, iyilik ve doğruluk idealleri doğadan
beslenmelidir. Doğa ve insani idealler arasında bir çatışma yoktur. Doğa
merkezli barışı kaybettiğimiz için, insan hayatında barış ve huzuru
bulamıyoruz. Doğadaki güzelliğe düşünen, duyan ve duyarlı bir akılla ve kalple
bakmadığımız için, hayatlarımız çirkinleşmekte, çirkefleşmekte ve çürümektedir.
İnsan doğayı esas alarak kendini, hayatını, ilgilerini ve ilişkilerini yeniden
şekillendirmelidir.
Doğadaki düzeni, kanunları
ve süreçleri ihmal ederek insanların toplumsal bir gelişme kaydetmeleri mümkün
değildir. Doğal düzen ve insani gelişim arasından uyum olmalıdır. İnsani
gelişim, doğal olanı yıkarak değil, doğanın sunduğu imkanlar içinde insanın kendisine
doğayı kendisine ev yapmasıdır. İnsani gelişim, insanın doğayı kendine ev
yapmak için sanat, bilim ve felsefe yapma çabasıdır. Toplumsal gelişim adı altında doğal düzenin bozulması,
doğanın bir yağma, rant ve talan alanı olarak yok edilmesi, insani gelişimi imkânsız
hale getirdiği gibi, doğayı insanın yaşayabileceği bir ev ve yurt olmaktan
çıkarmıştır.
İnsanın doğayı keşfetmesi
için ihtiyaç duyduğu şey bilimdir. Bilim, doğanın araştırılmasıdır. Doğanın
araştırılması için yapılan her türlü faaliyet, bilimin doğaya dair bize sunduğu
bir bilimsel açıklamadır. Bilim, doğanın doğasının ne olduğuna dair bizi
aydınlatmakta ve bize doğanın gölgede kalan özelliklerini görmemizi
sağlamaktadır. İnsan biyolojisi ve psikolojisi, doğadaki yaşamsal
çeşitlilikteki düzende olduğu gibi bir işleyişe sahiptir. Doğa ve insan arasında
gelişim açısından bir kopukluk yoktur, devamlılık vardır. İnsan aklı, mantığı
ve bilimi, bu devamlılık içinde sürekli gelişmekte ve evrilmektedir. Doğa,
insanın bilimsel çalışmasının salt bir objesinden ibaret değildir. Bilimin asli
kaynağı doğadır. Doğa, insanın bilimsel, felsefi, sanatsal ve ruhsal tecrübesinin
en dinamik ve yaratıcı kaynağıdır. İnsan aklını ve ruhunu doğaya
yabancılaştıran her türlü batıl inanç, insanı hem kendisine hem doğaya yabancı
ve düşman kıldığı gibi, insan hayatını da içinden çıkılmaz bir cehenneme
dönüştürmektedir.
Bilim, doğaya dayanır.
Bilimsel kanunlar ve buluşlar, insanların doğayı kontrol etmesi ve sömürmesi
için değildir. Bilimsel buluşlar ve kanunlar, doğayı insanın yurdu yapmak
içindir. Bilimsel kanunlar ve bilgiler sayesinde barışın, huzurun, mutluluğun,
güzelliğin ve iyiliğin doğada olduğunu ve bu değerleri hayatımıza taşımanın
mümkün olduğunu anlarız.