Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

İnsan, Bilim ve Doğa

İnsanın doğaya duyduğu ilgi, kurduğu ilişki ve takındığı tutum, bilimi, felsefeyi, maneviyatı ve sanatı şekillendirmektedir. İnsan ve doğa arasındaki ilişki, mekanik ve ruhsuz bir ilişki değildir. Doğa ve insan arasındaki iki canlı arasındaki Ben-Sen ilişkisidir. Doğa-insan ilişkisinin ben-sen ilişkisi olmaktan çıkarılarak iki cansız ve ruhsuz nesne arasındaki ilişki olarak anlaşılması büyük bir hatadır.

Doğa ve insan arasında sürekli bir diyalog vardır. Akıllı, açık ve araştırıcı insan, doğayı merak etmekte, doğayı keşfetmeyi istemekte ve doğayı anlamayı istemektedir. Akıllı, açık ve araştırıcı insan, doğayı anlamadan insanın anlaşılmayacağının farkındadır. Doğa ve insan arasında, insan ruhunun derinliklerinde başlayan bir ilişki vardır.Doğa ve insan ilişkisi, akla ve ruha birlikte dayanan bir ilişkidir.

Doğada her şey özeldir. Her çiçeğin, ağacın, suyun, meyvenin, taşın, toprağın, kuşun ve kelebeğin kendisine özgü kanunları ve düzeni vardır. Doğada bütün canlılar, özel bir kanun ve düzen içinde yaşarlar. Doğal kanun ve düzen, insani olana karşıt değildir. İnsan, kendisini, doğal düzene ve kanunlara karşıt ve düşman olarak konumlandırdığı zaman, insan hayatındaki her şey yanlış gitmekte, çürümekte ve tükenmektedir. İnsanlığın özgürlük, adalet, barış, güzellik, iyilik ve doğruluk idealleri doğadan beslenmelidir. Doğa ve insani idealler arasında bir çatışma yoktur. Doğa merkezli barışı kaybettiğimiz için, insan hayatında barış ve huzuru bulamıyoruz. Doğadaki güzelliğe düşünen, duyan ve duyarlı bir akılla ve kalple bakmadığımız için, hayatlarımız çirkinleşmekte, çirkefleşmekte ve çürümektedir. İnsan doğayı esas alarak kendini, hayatını, ilgilerini ve ilişkilerini yeniden şekillendirmelidir.

Doğadaki düzeni, kanunları ve süreçleri ihmal ederek insanların toplumsal bir gelişme kaydetmeleri mümkün değildir. Doğal düzen ve insani gelişim arasından uyum olmalıdır. İnsani gelişim, doğal olanı yıkarak değil, doğanın sunduğu imkanlar içinde insanın kendisine doğayı kendisine ev yapmasıdır. İnsani gelişim, insanın doğayı kendine ev yapmak için sanat, bilim ve felsefe yapma çabasıdır. Toplumsal gelişim adı altında doğal düzenin bozulması, doğanın bir yağma, rant ve talan alanı olarak yok edilmesi, insani gelişimi imkansız hale getirdiği gibi, doğayı insanın yaşayabileceği bir ev ve yurt olmaktan çıkarmıştır.

İnsanın doğayı keşfetmesi için ihtiyaç duyduğu şey bilimdir. Bilim, doğanın araştırılmasıdır. Doğanın araştırılması için yapılan her türlü faaliyet, bilimin doğaya dair bize sunduğu bir bilimsel açıklamadır. Bilim, doğanın doğasının ne olduğuna dair bizi aydınlatmakta ve bize doğanın gölgede kalan özelliklerini görmemizi sağlamaktadır. İnsan biyolojisi ve psikolojisi, doğadaki yaşamsal çeşitlilikteki düzende olduğu gibi bir işleyişe sahiptir. Doğa ve insan arasında gelişim açısından bir kopukluk yoktur, devamlılık vardır. İnsan aklı, mantığı ve bilimi, bu devamlılık içinde sürekli gelişmekte ve evrilmektedir. Doğa, insanın bilimsel çalışmasının salt bir objesinden ibaret değildir. Bilimin asli kaynağı doğadır. Doğa, insanın bilimsel, felsefi, sanatsal ve ruhsal tecrübesinin en dinamik ve yaratıcı kaynağıdır. İnsan aklını ve ruhunu doğaya yabancılaştıran her türlü batıl inanç, insanı hem kendisine, hem doğaya yabancı ve düşman kıldığı gibi, insan hayatını da içinden çıkılmaz bir cehenneme dönüştürmektedir.

Bilim, doğaya dayanır. Bilimsel kanunlar ve buluşlar, insanların doğayı kontrol etmesi ve sömürmesi için değildir. Bilimsel buluşlar ve kanunlar, doğayı insanın yurdu yapmak içindir. Bilimsel kanunlar ve bilgiler sayesinde barışın, huzurun, mutluluğun, güzelliğin ve iyiliğin doğada olduğunu ve bu değerleri hayatımıza taşımanın mümkün olduğunu anlarız.