İnat ve sanat
İnat
hakta kullanılırsa iyidir, insana azim ve gayret katar. İnadı nerede
kullanabiliriz? Söyleyeyim: Kötülüğe inat iyilik. Şeytana inat rahmet.
Yabancılaşmaya inat öze dönüş. Bozulmaya inat yerli ve millî bakış. Küfre inat iman.
Kaosa inat huzur. Karanlığa inat aydınlık. Cehalete inat bilim. İhanete inat sadakat.
Cehalete inat marifet. Zulme inat direniş. Yalana inat hakikat. Vesayete inat
demokrasi. Darbeye inat hürriyet. Nifaka inat dayanışma. Gaflete inat uyanış. Tembelliğe
inat çalışma. Cimriliğe inat cömertlik. Husumete inat muhabbet. Kine inat af. Öfkeye
inat tebessüm. Nefse inat ibadet. Bunalıma inat ezan. Emperyalizme inat birlik.
Irkçılığa inat kardeşlik. Sömürüye inat paylaşım. Savaşa inat barış. Düşmanlığa
inat merhamet. Bedduaya inat dua.
Sorulabilir:
“Nerden geldik bu ‘inat’ kelimesine?” Söyleyeyim:İtiraf ederim ki, ‘inat’ kavramı
üzerinde düşünmeme, son günlerde yaptığı parlak konuşma ile gündeme oturan ve
medyanın biricik malzemesi olan Cihat Tamer vesile oldu. Bu yazımı ona
borçluyum. Aslında sosyal medya hesabımda kendisine mektup yazmış ve
teşekkürümü iletmiştim. Ama sanırım görmedi. Salgın dolayısıyla, etraf toz
duman olduğu için fark etmemiştir. Yoksa mektubuma ‘inadına’ cevap verirdi.
Tahminim o da benim gibi gazeteyi bayiden almayı sevenlerdendir. Onun için hesabımdan
yazdığım satırları, burada paylaşıyorum. Umulur ki, görür, okur ve düşünür.
Gelelim mektuba:
“Bay
Cihat Tamer, duydum ki ‘Bu ülkeyi 70 senedir din bağımlısı hükümetler
yönetiyor. Ama ona rağmen 70 senedir inadına tiyatro yapıyoruz biz.’demişsin. Bravo!
Çok doğru. Olağanüstü, keskin bir duruş sergiliyorsun, kutluyorum. Zaten bütün
sağcı, milliyetçi, muhafazakâr hükümetlerin 1950’den beri tek derdi şuydu: ‘Nasıl
olur da tiyatrocuları işsiz bırakırız.’ Ama başaramadılar! O hükümetler fabrika
açmadı, baraj kurmadı; yol, köprü, havaalanı yapmadı. Hep tiyatrolarla
uğraştılar. Buna rağmen sizi susturamadılar. Ne büyük bir direnç ve başarı!
Aslında bu hükümetleri seçenleri de cezalandırmak gerek değil mi? Hatta oy
kullandırtmamak lazım. Çünkü hep yanlış siyasetçileri destekliyorlar sana
göre.Aklıma şöyle bir fikir geldi. Bence seçime, sandığa, demokrasiye gerek yok
artık. Herkes sana danışsın, ‘Oyumu, kime vereyim?’ diye sorsun. Sen onlara yol
yordam göster lütfen, olur mu? Böylece seçim masrafına da gerek kalmaz. Ülke
büyük bir gaileden kurtulur. Ben 2023 seçimlerinde sana danışmayı düşünüyorum,
umarım yardımcı olursun Bay Cihat Tamer! Müthiş açıklamalarının ikinci
bölümünde baltayı biraz taşa vurmuşsun. Önce şunu merak ettim. Hayrola artık
öbür taraftan haberler mi almaya başladın? Baksana ahirette neler olup bittiğini
görüyor, seziyormuşsun. Maşallah! Bana bunun ince sırrını söylersen sevinirim,
aramızda kalacak söz! Öbür tarafta kurulacak çilingir sofrasında kafayı
çekenler arasına rahmetli Münir Özkul’u da eklemişsin. Çok ayıp! İşte bunu sana
yakıştıramadım. Merhum ‘Mahmut Hoca’ile evinde son görüşen gazetecilerden biri
benim. Ahir ömründe içkiye tövbe etmişti ve tasavvuf yoluna girmişti. Öbür
tarafta tövbesini bozduğunu nasıl öğrendin? Merakımı çeken husus bu! Öte yandan
dün seni yakından tanıyan birisi şöyle dedi: ‘Cihat aslında solcu, sosyalist
falan değil. Geçenlerde muhafazakâr bir televizyona, eski Ramazanları çok
özlediğini, çocukken oruç tutmayı sevdiğini açıklamıştı. Galiba sanat
çalışmalarındaki düşüşünü fark etti. Bu tip sivri açıklamalarda gündeme gelmek
istedi.’ Tabii bunu söyleyen kişi, kıskanç ve kötü niyetli biri olmalı!
Sanatının nesi var canım? Bu arada bir tavsiyem şu: Adın çok ‘dinci’ olmasa da
biraz ‘dinî’ bir hava taşıyor. Yerinde olsam onu hemen değiştirir şöyle
‘çağdaş’, ‘lâdinî’ bir isim alırım. Tabii bu benim görüşüm, takdir senin.
Yaşasın sanat! İnadına tiyatro!”
Mektup büyük ilgi gördü. Dördüncü mizah kitabı Tebessüm Hakkımız’ı yazmış bir emekli
muharrir olarak olaya biraz nükteli bakmak istedim. Edebiyat ve tiyatro kardeş
sanatlar değil mi? Bir edebiyatçıdan bir tiyatrocuya şöyle neşeli ve iğneli birkaç
satır karaladım. Cereyan eden hadiseye biraz da esprili tarafıyla bakmak
gerekiyor. Yoksa hayat çekilmez olur.Şaka bir yana, başta tiyatro camiası olmak
üzere toplum, Tamer’den ‘özür’ bekliyor. Bunu yapmak zor değil. Darülbedayi’ dengelen
güzel bir gelenek var. Oyun biter, sanatçılar sahnede seyirciyi selamlarken, “Sürç-ü
lisan ettikse affola!”derler. Tamer’in bu sözü, şöyle kullanması umulur: “Sürç-ü
lisan ettim ey halkım,affola!”