İnanmak!
Geçen haftaki yazımda: Başta da belirttiğim gibi bu milletin umudu hala Recep Tayyip Erdoğan’dır. Başkan Erdoğan yeni ekonomik modele geçmekle bu ülkeye büyük bir iyilik yapmıştır, bunu inşaallah hep beraber göreceğiz.
Ancak,
Vatandaşın
buna inan(dırıl)ması lazım. Önce vatandaşa rahat bir nefes aldırmak gerek sonra
da mevcut durumu vatandaşa sarih bir dille anlatmak lazım…
Evet, bunlar
yazımda söylediklerimin bir kısmıydı.
İnanmak!
Başkan
Erdoğan’ın Pazartesi akşam saatlerinde bakanlar kurulu toplantısı sonrasında
yaptığı açıklamada, “Biz sizi seviyoruz, bize inanın, bize güvenin…”
demişti.
İnanmak ve
güvenmek!
Son derece
önemli ve hassasiyet isteyen hususlardır, bu sebeple yer yüzünde en çok
kaybedilip geri kazanılmayan şey güvenmek-inanmaktır. Hele bir de güven
istismarı onmaz yaralara yol açmışsa işte o zaman telafisi pek de mümkün
olmuyor.
Faizlerin
7500 liraya çıktığı ve milletin aç kaldığı bir dönemde yapılan 2002
seçimlerinin ilk günü sabah evden çıktığımda oyunu AK Parti’ye vermeyen ve hala
HDP’li olan komşumun diğer komşularla kaldırımda oturduklarını gördüm.
Aralarındaki sohbet (benim yetiştiğim kısmıyla) şöyleydi:
Erdoğan
sildi süpürdü, dedi komşulardan biri.
HDP’li olan
ise: Valla kardeşim ben oyumu onlara vermedim, vermem de ama inanın bu sabah
kahvaltı yapmadığım halde kendimi tok hissediyorum, dedi. Devamında, “Erdoğan
bu gidişatı düzeltir, herkesin karnı doyacak” demişti.
İşte bu
güvendir, inanmaktır, itimaddır. Bu güven ve itimad öylesine gelişmiyor. Kimse
kaşına-gözüne göre de emin olamaz, mutemed olamaz. Güven ve itimadın bir öncesi
vardır. Bu öncelerde denenmişlik olmalıdır.
Yine,
15 Temmuz
akşamı FETÖ’nün işgal teşebbüsü başladığında millet meydanlarda toplandı. O
akşam darbeyi önlemenin tek yolu milletin sokaklara çıkmasıydı. Öyle de yaptı
şeref sahibi insanımız. Ama herkes, “Reis çıksa, bir tek cümle etse yeter…”
diyordu. Çünkü Reis konuşursa kendilerine olan güvenleri artardı. Çünkü Reis
konuşsa moral bulacaklardı.
Olay bu kadar
ciddi ve önemli.
Milletin güvenini
kazanmak böyle bir şey. Bazı parti liderleri gibi, “Bize güvenin, bize oy
verin pişman olmayacaksınız” türü sözlerinin milletten karşılık
bulmamasının sebebi işte bu güvendir. Millet “Bize güvenin” demekle kimseye
güvenmez; millet, sizin çok önceden bugüne kadar ne ettiğinize, ne dediğinize
bakarak kararını verir. Vallahi, billahi biz çok dürüstüz, demek
milletin size güvenmesi için yeterli değildir, geçmiş icraatlarınıza bakmadan
asla güven duymaz.
İşte
Pazartesi akşamı Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıklamasından sonra milletin de
kendilerine güvendiğini izhar etmesinin nedeni geçmişte yaşananlardan hareketle
yani müktesebatın getirdiği güven ile alakalıydı.
Hayır, dolar
düştü diye söylemiyorum. Dolar yarın tekrar zıplar, fırlar, o ayrı bir mesele.
Benim izaha çalıştığım husus, millet günlerdir saat başı artan dövizi gördüğü
halde Başkan Erdoğan’ın bir tek, “Bana güvenin” demesiyle gözyaşlarına
boğuldu. Aynı saatlerde gittiğim bir hasta ziyaretinde (lütfen hastaya dua
eyleyiniz) orada bulunan bir tanıdık ağlamaklı bir sesle, “Hocam Allah
aşkına Reis’e söyleyin böyle demesin” dedi ve ekledi, “Biz ona güvenmeyip
ne yaparız, tabi ki güveniyoruz” dedi duygulu sesiyle.
Bunun adı
test edilmiş, onaylanmış ve kabul edilmiş emniyettir, itimaddır.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın
açıklamasından sonra Maliye Bakanı Nureddin Nebati de, "Sayın
Cumhurbaşkanımızın açıkladığı muhteşem ekonomik manifesto ile dün olduğundan
çok daha kararlı bir şekilde yolumuza devam ediyoruz. Kimsenin şüphesi olmasın.
Yatırım, üretim, istihdam ve ihracat odaklı Türkiye Ekonomi Modeli ile kazanan
taraf Türkiye ekonomisi olacaktır." diyerek yüreklere su serpti.
Şimdi;
Memur ve
emeklilerin ücretlerine adil bir zam yapmanın sırası. Ve akabinde 3 buçuk
yıldır gecekondu zamlarıyla soframıza, nimetimize göz koyanlara
gereken denetimle gereken cevap verilmeli ve fiyatlar oldu-bitti ile fahiş
değerde kalmamalıdır.
Denetim,
denetim, denetim…