Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.77
Gram Altın
2964.74
BIST 100
9644.04
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
01 Aralık 2021

İnancın düşüncede metafizikleşmesi

İnanç hem bir motivasyon sağlama hem de fenomenal dünyanın metafiziğini sağlama bağlamında anlamlı ve önemlidir. Modernite çağının başından bu yana yaşadığımız temel sorun, inancın ya da din veya Tanrı’nın konumuna dairdir.

Modernlik Ortaçağ kilise düzeninin içinden sancılı bir şekilde çıktığından yeni dünyayı inşa ederken kiliseye ciddi eleştiriler getirerek yükseldi. Belki ilk başlarda (kilisenin hakimiyeti bir müddet daha devam ettiği için belki) Tanrı ya da inanç ile direkt bağını koparmadı. Fakat sonraki süreçte modernite kurumsallaştığı oranda dine yönelik rezervlerini artırdı. Özellikle 20. Yüzyıl boyunca bu rezervlerin gündelik hayatta olumsuz karşılıkları tecrübe edilmiştir.

Modernlik burada iki önemli şeyi gerçekleştirmiştir. Birincisi, fenomenal dünyanın bilgisini elde üzere metafizik spekülasyonlardan uzaklaşılması gerektiğini söylemiştir. Bu bağlamda bilgide kesinlik arayışı hızlanmıştı. Nitekim Kant’tan Comte’a kadar bilgide kesinlik bütün bilim alanlarında temel arayışların odak noktasını oluşturmuştur. Bu arayış neticede fenomenal dünyanın bilgisini elde etme noktasında başarılar yakalarken, bugün gelinen noktada giderek hegemonyacı, sömürgeci, tüketimci ve geride kalanların borçlanması üzerine dayalı bir dünya yaratmıştır.

Müslümanlar en başından itibaren modernite karşısında ikircikli bir tavra sahip oldular. İlkin, modernite karşısında yenilmeleri ve daha önce “küffar” dedikleri ülkeler tarafından gerçekleştirildiği için karşıt bir tavır aldılar. Bu karşıt tavırlarını büyüten ise, modernliğin totaliter vasfı çerçevesinde müslüman toplumlara yaptığı baskı, sömürü ve işgallerdi. İkinci tavır ise, modernliğin inşa ettiği bu dünya karşısında duyulan hayranlık. Aslında müslümanların karşıt söylemlerinin arkasında da işleyen hayranlık, bir müddet sonra batılılar gibi yaşamak talebinin gerçekliğe dönüştüğü bugünlerde daha da netleşmiştir.

Doğrusu modernlikle karşılaşan Osmanlı döneminde aydınlar, buna dair ciddi tartışmalar yapmaya başlamışlardır. O günlerdeki gazete ve dergiler tarandığında, modernlik tartışmalarının bugünden çok daha ciddi olarak yapıldığını söylemek mümkündür. Hatta tartışılan konuların içeriği itibarıyla bugün fazla bir mesafe alınamadığını da esefle müşahede etmekteyiz. En azından gerçeklerden kopmadan yapılan tartışmalar önemliydi.

İslam düşüncesini hem müslümanların ürettiği düşüncelerin total bir birikimi olarak kısaca tanımlayarak, şimdi bunun bugün nasıl bir görüntü verdiğine kısaca bakalım. İlkin, müslümanlar “inanç” kavramını söylem ve pratiklerinde kendi özgül ağırlığının ötesine taşımışlardır. Böylece fenomenal dünyanın gerçeklerini (yani insanın bilgi birikimi, yöntemi ile gerçekleştirilmesi gereken bilimsellik) metafizik alandan yapılan yüklemelerle belirlemeye çalışması sonucu müslümanlar sürekli yenilmiştir ve maalesef böyle giderse yenilgi devam edecektir. Batılıların bu bağlamda temel problemi fenomenal dünyayı ve insanı Tanrı’dan tamamen koparmaktır. İslam dünyası ise inancını fenomenal dünyada bir şemsiye olarak, anlam ve iç örüntüleri olarak kurmak yerine, inancı fenomenal gerçeklerin yerine ikame edecek biçimde yaymış ve metafizikleştirmiştir.

Dolayısıyla şu anda fenomenal dünyadaki (fizik ve sosyal bilimler) başarısızlığını, metafizik ve inanç alanındaki argümanlarla kapatmaya çalışmaktadır. İşin ilginç tarafı, metafizik ve inanç söylemleri bir kere devreye girdiği zaman, metafiziğin rasyonel karşılıklarına bakılmadığı için bu söylemlerin kendilerini doğrulama kapasiteleri yüksektir. Çünkü meselenin hem tersi hem de yüzünü kullanmaktadırlar. Böyle olunca rasyonel tartışmalar gerçekleştirilmeden metafizik söylemlerin dışlayıcı kavramsallaştırmaları devreye girmektedir. Dolayısıyla metafiziğin üzerimize çökme tehlikesiyle karşı karşıyayız.