İnananların yolculuğu
Allah'a, O'nun her şeyi yoktan var ettiğine/yarattığına iman edenler (mü'min) insanların yaratıldığı günden itibaren bir yürüyüşte (seyr) olduğuna inanıyorlar. İnsanlık ailesinin bu yürüyüşünü hem ilahi emirle belirlenen istikameti (sirat-i mustaqiym) hem de ontolojik olarak hedefi dikeydir (ileyhi raciun).
İnsanoğlunun yeryüzünde görüldüğü günden beri hilkatlerine ters davranmayıp ilahi emre uyanlar (kimi zaman nefislerine ve insanlara zulm etse de) bu dikey yürüyüşü sürdürmek istemişlerdir.
İlahi planı (kader/takdir) bilmeyenlerin yürüyüşü çoğu kez lineer/yatay yani paralel olmuştur. Yaratılış gayesinin hilafına bir seyri takip edenleri (zalim) nazarı dikkate aldığımızda diyebiliriz ki insanlığın bu yürüyüşünün büyük bölümü aşağıya doğru (dereke/sefil) sürdürülmüştür ilahi buyruğa rağmen.
Kimi zaman insanlığın varoluşsal yürüyüşü cebren ve insanlara haksızlık yapılarak (zulm) durdurulmak istenmiştir. İnsanlığın adalet, ahlak, erdem ve hakkaniyet alanındaki yeri mülkiyetin keşfinden sonraki ilk günden daha ileri durumda olmayışının temel sebebi de bu zorbaların tarihteki insanlık yürüyüşüne despotik müdahaleleridir.
Milletler her geçen gün yeni icatlar, teknolojik imkanlar, hazcı materyaller (erotik shoplar) geliştirirken, adaletten, ahlaktan, paylaşımcılıktan uzaklaşmaktadırlar. Bilinmektedir ki insanların son 50-100 yılda hayatı kolaylaştıran, insanlara haz veren, teknolojik, bilimsel alanda aldığı mesafe, insanoğlunun dünyaya geldiği günden itibaren geçen binlerce yıllık mesafeden kat be kat fazladır. Ama yine biliyoruz ki bütün bu icatlar, buluşlar, ayartıcı özellikleri olan teknolojik imkanlar insanı (zevklendirse de) mutlu etmemiştir.
Mutlu olmayan insan arayışını sürdürmekten vazgeçmese de ekseriyete uyma, bu uymanın (kitle psikolojisi) manipülasyona açık hale gelmesi ve dolayısıyla zorbaların yönlendirmesi sonucu bu yolculuğunu "öteki" gördükleri toplumların canı, mülkü üzerinden sürdürerek yürüyüşünü niteliksel anlamda aşağıya doğru çekmiştir. Bu yüzdendir ki insanlardan iyiliği yaymak, ahlak ve erdemi herkes ve herkesim için kabul etmek isteyenlerin yolculukları her dönemde zorbalar (müstekbir) tarafından sabote edilmiştir.
Yaşanan pek çok savaş, katliam, soykırım "yürüyüş"ün dikey istikametini değiştirmeye yöneliktir. İlkel savaşlardan önce Kabil'in kardeşi Habil'i öldürmesi ile başlayan iyi-kötü savaşı her çağda taraftar bulmuştur. Kabileler arası savaşlarından feodal dönem savaşlarına kadar, paylaşım savaşlarından günümüzde yaşanan savaşlara kadar pek çok savaş insanlık ailesinin "yürüyüş"ü ile alakalıdır. Amaçları bu yürüyüşe mani olmaktır.
Lakin, bütün beşeri müdahalelere rağmen insanoğlu bu kutlu yürüyüşünü sürdürmektedir.
Yukarıda kısaca izaha çalıştığımızdan şu yeku00fbnu çıkarabiliriz:
İnsanoğlunun yürüyüşü, -sabote eden 'güçlü' zalimlere rağmen- zikzakları çok ve uzun olsa da nihayetinde dikey/vertical yürüyüştür. İnsanlık ailesi bütün despotik müdahalelere rağmen kutlu yürüyüşünü sürdürecektir. Bu kutlu yürüyüşte yegane soru/n bu yürüyüşü kim neden aşağıya doğru sürdürmek ister sorusunun cevabındadır.
Biliyoruz ki tarihte "iyi" ile "kötü" çatışma/mücadele halindedir. Ama "iyi"lik temsilcileri kendilerini açıkça deklere ederken, "kötü"lük taraftarları asıl gayelerini gizleme yolunu tercih etmiştir. Buna binaen fısk ve fesadı yayanlar bile sorulduğunda kendilerini "islah ediciler" olarak tanımlayıp tanıtmışlardır. Bilinen o ki ontolojik olarak insanların iyiden, güzelden, hayrdan yana olduğunu bilen sahte ıslahçılar "iyi" görünmek zorunda kalmışlardır.Anlayacağınız, insanoğlunun, yaratılış gayesine uygun olan iyi(ler)den yana olma isteği, fesadı yayanları kendi asıl gaye ve kimliklerini kamufleye icbar ediyor.
Biz müslümanlar elbette çok kusurluyuz, çok eksiğiz, hatalarımız çok. Medeniyetimizin temsilcilerinin bugün içinde bulunduğu durumun dinimizin güzelliği ile bağdaşır olmadığını biliyoruz. Adalet ve hakkaniyetin, eşitlik ve özgürlüğün, temizlik ve şeffaflığın timsali olan medeniyetimizin, biz temsilcileri Müslüman dindarların pek de inandığı dine uygun bir hayat tarzına sahip olduklarını söyleyemeyiz. Zalime karşı, mazlumdan yana, mağdurun destekçisi, muhtacın yardımcısı, kimsesizin kimsesi olması gereken Müslümanların son asırlardaki ahvali buna çok da uygun olmadığı acı gerçeğimizdir.
Müslümanlar bütün dinlere göre yasak/haram olan, insanların asırlardır yanlış, kötü dedikleri kimi söz ve fiillere (amel) sahiptirler. Müslümanlar hayatlarında kimi zaman zulmedebilirler, günah işlerler, haksızlık yaparlar, harama bulaşırlar. Evet, zaman zaman Müslümanlar olarak bizlerin de günaha, kötülüğe bulaştığımız bir gerçektir. Yalnız bir gerçek daha var:
Müslümanlar zulm ederken, kötülük yaparken, harama bulaşırken bu onun yaşam tarzı ve hedefi değil, arızi ve arızau00ee bir durumudur. Günah ve haksızlık asla müslümanın yaşam tarzı değil, zaman zaman bulaştığı kötü amelleridir. Yani, Müslümanlar zulüm ve kötülüğe bir yöntem olarak başvurmuyor, pratiklerinde düştükleri sapmadır yaptıkları kötülükler. Allah'a karşı sorumluluğunu hatırladığında bu kötülüklerden arınması, yaptıklarını telafi etmesi pratiğimizde mevcuttur. İstiğfar, tevbe, rücu Müslüman için içi boş kavramlar değildir.
Batı ise hedefine varmak için, hedeflediği maddi kazanımlar için zulm etmeyi, kötülük yapmayı esas alır. Batı yaklaşımında menfaati için gerekli ise zulm uygun bir yöntemdir ve bunu kendisi için bir hak kabul eder. Bu çok önemli bir farktır. Bir yandan bazen kötülüğe saplanan müslümanlar, diğer yandan da her daim kötülüklerle beraber olan Batılılar.
Zulm ve haksızlığı yöntem olarak seçen Batı alemi dünyaya "çeki düzen" verirken bu zulüm ve haksızlık ile amacına ulaşmayı tercih etmiştir ve etmektedir. Bölgemizde cereyan eden olayların kahir ekseriyeti Batının bu batıl yönetimi ile ilgilidir. Gayri meşru kazanımlarına ulaşmak için yine gayrı meşru metodlara yönelmesi Batı/l karakterdir.
Suriye bunun en müşahhas örneğidir. Türkiye ile kavgalarını da aynı minvalde değerlendirmek gerek. Adem AS ile başlayan bu mücadele dünya durdukça devam edecektir. Önemli olan bizim yürüyüşümüzün istikametidir.
Hatalarına, haksızlıklarına rağmen ihdinas'sırati'l mustakim diyen Müslümanlar istikametlerini doğrultacaklardır, daha yaşanacaklar var. Rabb'imizin Al-i İmran Suresinin son ayetinde buyurduğu düstura uygun yaşar isek bugünkü sıkıntıların pek çoğunu yakın gelecekte aşabiliriz.
Ey İman edenler, direnin, direncinizde ısrarlı olun, (beraberlik içinde) organize olun...