İmzacıların Nesebi
Türkiye'nin kara talihi "ulemanın" tasfiye edilip, yerini"aydın" ların alması ile başlar. Yeniçeri Ocağının zaruri tasfiyesiyle tabii müttefiki "Ulema" da ağır darbe alır tutunacak dalı kalmaz.
Tam bu yıllarda (1830) Yunanistan'ın bağımsızlını kazanmasıyla dışişlerinde görevli Rum tercümanların Türkiye'ye ihanet ettikleri anlaşılır.
Müslüman çocuklara Avrupa dilleri öğretilmesi zaruret haline gelir ve Müslüman çocuklar azınlık/yabancı okullarına gönderilmeye başlanır. Ne var ki azınlık/yabancı okullarında eğitim zamanla bir moda ve akım haline gelir.
Osmanlı'nın elit sınıfından çok sayıda aile çocuklarını bu okullara yönlendirirler.
Azınlık/yabancı okullarında eğitim alanlar sadece diplomaside değil diğer devlet kademelerinde de hızla istihdam edilirler.
Azınlık/yabancı okul mezunlarının sayıları zamanla artıp, aynı okullardan mezun olmayan fakat kendileriyle aynı fikirleri taşıyanlarla yeni bir sınıf oluştururlar.
"Aydınlar"
Azınlık/yabancı okulları bu çocuklara sadece dil öğretmiyordu. Öğrencilere bu okullarda Hıristiyanlık telkin ediliyordu. (*) Okulun kurucusu olan ülkenin çıkarları gözetilerek, o ülkenin kültürünü yaşayıp, yaşatacak, o ülkeye sadakat gösterecek şekilde öğrenci yetiştiriyorlardı.
Bu çocukların Pazar ayinlerine katılmaları, bir kabahat işledikleri zaman haçı öperek özür dilemeleri zorunlu idi
Kendi milli kültürüne ve halkına yabancılaştırılıyorlardı
Bu insanlar "milli" ve "dini" değerlerimize bigane, hatta antipatik bir tutum içindeydiler.
Oluşan bu yeni "Aydın" sınıf, ulemanın son kırıntılarını da tasfiye ederek Türkiye'nin yönetimine yerleştiler.
Osmanlı'nın son dönemi ve Cumhuriyet dönemi boyunca "Milli Eğitim" çoğunlukla bu sınıfın tekelinde ve egemenliğinde kaldı.
Yani, Türk Milli Eğitimi mantalite olarak, azınlık/yabancı okulların formatına, zihniyetine göre şekillenip yürütüldü.
Öyle ki Cumhuriyet dönemi boyunca, bütün okullarda öğrencilere milli bir kıyafetmiş gibi dayatılansiyah önlük-beyaz yaka, İzmir Kordelya'daki rahibelerin yönettiği Notre Dame de Sion okulunun Osmanlı dönemindeki resmi ve zorunlu kıyafeti idi. Rahibelerin dizaynı idi. Siyah önlük-beyaz yaka Notre Dame de Sion' dan kopye çekilmişti.
19. ve 20. asra damga vurmuş pek çok devlet adamı, diplomat, bürokrat, tiyatro-sinema sanatçısı, edip, şair, gazeteci, iktisatçı bu okullarda yetişmişlerdi.
Bu insanlar ülkenin ana arterlerine, kaptan köşküne, kozmik odasına yerleşip iki asır boyunca ülkenin kaderini ellerinde tuttular.
Halen de Türkiye' nin "Zımni" iktidarı onlarda ve çocuklarındadır.
Türkiye'nin siyaset, ekonomi ve eğitimine damga vurmuş böyle binlerce ünlü vardır. Türkiye'ye damgasını vurmuş, iz bırakmış kim varsa, biyografisini inceleyin bu gerçekle yüzleşirsiniz.
Halide Edip'ten, Nazım Hikmet'e, Bülent Ecevit'ten Celal Bayar'a, Talat Paşa'dan, İsmail Cem'e, Orhan Veli'den Nurullah Ataç'a, Refik Halit'ten, Tevfik Fikret'e varıncaya kadar bu silsile devam eder günümüze kadar gelir.
İmzacılar, işte bu insanların gerek fikri, gerek nesebi torunlarıdır. Bir çoğu dedeleri ile aynı eğitimden geçmişlerdir.
Büyük-büyük dedeleri Mustafa Reşit Paşa, azledildiği Dışişleri Bakanlığı görevine dönmek için, desteğini sağlamak amacıyla, İstanbul'daki İngiltere Büyükelçisinin ellerini gözyaşlarıyla öpmüştü.
Anadolu insanları Kurtuluş savaşı verirken onlar İstanbul'da işgalci subaylarla dans ediyorlardı.
Şimdi de; Joe Biden, Chomsky ve ABD Büyükelçisi John Bass ile dans ediyorlar.
(*)-Dr. Sezen Kılıç u2013 Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 61, Cilt: XXI, Mart 2005-