İmtihan
Âşıklara gurbet, bülbüle firkat
Derdimi sorarsan
dürülü kat kat
Ey gönül derdinden
etme şikâyet
Yüce dağlar gurur
duyar karından
Âşık Veysel
Dünyaya geliş ve
buradan ayrılış hikâyesi mihnetli bir yolculuktur. Mihnet çekilmeden de huzura
kavuşmak zor. Dünya; durmadan inişli çıkışlı bir yolda ömrünün sonuna giden
insanın kendi hikâyesini yazabilmesi için girdiği hem imtihan hem de imtihan
yeri. Böylece başlıyor mihnet, böylece çekiliyor eziyet ve adına da imtihan
deniliyor.
Dünya imtihanı.
Hayatımıza giren ve bizi her zaman endişeye sokan bir kelime imtihan. Sınav da
diyoruz ama sınamak, denemek anlamında kullanıldığı için anlam daraltılmış
oluyor. İmtihan kelimesinde ise anlam çok geniş. Arapça “maḥn-miḥnet” kelimesinden
türemiştir imtihan. Mihnet deyince, “Her mihnet kabûlüm, yeter ki/Gün
eksilmesin penceremden.” diyen Câhit S. Tarancı’yı hatırlamadan
geçmeyelim. Günün eksilmemesini dileyen şairin çektiği elemi veya girdiği
imtihanı düşününce bu dizelerin bir dua olduğunu anlıyoruz.
Mihnete razı olmak.
Yani her daim imtihanda olmak. Dünya böyle bir yer. Dünyanın böyle bir yer
olduğunu biliyoruz ama yine de unutuyoruz imtihanda olduğumuzu. Biz unutsak da
unutturulmuyor bazen. Anlık değişiyor dünya. İnsan ve imtihan. İnsan ve dünya.
Bazen gülüyor, bazen ağlıyoruz. İki hâli de yaşıyoruz. Çok gülmek veya çok
ağlamak, hangisi daha çetin imtihandır? Yaşamadan bilmek, konuşmak doğru
değildir. Ama insan hep gülmeye, mutlu olmaya, başarılı olmaya meyilli. Dualarımızda
her zaman mutluluğu diliyoruz. Ancak birden tam tersi bir durumla
karşılaştığımızda bocalıyor, şaşıyor, ne yapacağımızı bilemiyoruz. İmtihan
zorlaşıyor. İçinde çırpınıp döndüğümüz bir deniz oluyor dünya. Değerli dost
Hüseyn Kaya, Eşik Yayınları arasında çıkan ve deneme türündeki eserinin ismine “Çırpınıp
İçinde Döndüğüm Deniz” demişti. Burada durup eserden bir bölümü
paylaşmak istiyorum: “Günler çırpınarak uzaklaşıyor yanımızdan;
dakikalar, saatler çırpınarak dönüyor aynı dairenin içinde. Çırpınarak
geçiyoruz dünyadan, ağa takılmış balık, uçmayı unutmuş kuş gibi. Ne kadar
sessiz yürürsek yürüyelim yazgımızın üzerinde; düşüncelerimiz, nefes alış
verişlerimiz bile bir çırpınış aslında. Ruhumuz, düştüğü andan beri yeryüzüne,
ten evinde çırpınıyor ve çırpınarak atıyor kalbimiz de. Çırpındıkça geride
kalıyor çocukluğumuz, gençliğimiz. Çırpına çırpına havalanıyor, uçuyor
avuçlarımızdan ömrümüz. Denizler başka, sular başka başka olsa da hep aynı
çırpınışın ağırlığı kollarımızı, ruhumuzu yoruyor ve bir denizde değil, her
denizde çırpınmanın adı yaşamak oluyor.”
İmtihan demek ki
çırpınmak. Dönüp dönüp çırpınmak. Dünya mihnet yeri. Mihnet içindeki insanın
çırpındığı yerde, dünyada mutlak huzur bulmak mümkün mü? Burası, içinde cenneti
yaşatan bir mihnet yani imtihan. Peki, bu imtihanı nasıl geçeceğiz? Sabır ve
samimiyetle. Evet, sabır ve samimiyete tutuna tutuna çırpınıp içinde döndüğümüz
bu denizden sâhil-i selâmete çıkabiliriz. Can simidimiz, sabır ve samimiyettir.
İstesek de istemesek
de imtihandayız yani mihnet içindeyiz. Dünyanın hangi yüzüyle karşılaşırsak
karşılaşalım sonsuz değil. Bizi yine bir mihnet bulacaktır. En güzeli Niyâzî-i
Mısrî’yi dinlemek: “Derd-i Hakk’a tâlib ol / Dermâna erem dersen /
Mihnetlere râğıb ol / Âsâna erem dersen”
Burası dünya. Her
hâlimizin bir imtihan olduğunu bilerek sürdürmemiz gereken bir yolculuktur
dünya. Her hâlin bir inceliği, muhakkak bir hikmeti olduğunu unutmadan devam
etmemiz gereken bir yolculuk. Bize âyan olmayan nice hâlin içinde bir
imtihandır dünya. Bazen de farklı bir şekilde âyan olur her sır ve ateş bile
güle döner. Hersekli Ârif Hikmet ne güzel söylemişti: “Ayân
etmek için âsâr-ı aşkı/ Halîl’e âteşi gülzâr edersin” Bize düşen
güzeli ve iyiliği dilemek. Bir bahçıvan olmak şu mihnet yerinde. Ve gülistan eylemek
niyetiyle toprağa su vermek…