İmkanı yok! Olmaz!
Epeydir bizleri, bir toplumu kışkırtan ve illa iğreti duran kimi sloganlara yoğunlaşıyorum. Onlardan biri de "İmkansızı iste!" sözü.
İlk görünüşte ne kadar da cazip! İnsanın bir çırpıda bütün varlıklarına körleşip, mevcutta olmayan ne varsa onlara yönelmesini ve olmayana doğru bir yolculuğa çıkmasını, daha ne duruyor olduğunu fısıldıyor. Sanki ilericiliği! Bir çırpıda söylediği daha çok şey var.
Daha da ötesi, başka ağızlardan gelmiş olsa da, benim hayat görüşümde aldığı şekil daha da cazip. Zira hep deriz. Bir şey in/sana göre, bana göre öyle olsa da, inandığımız Allah'a göre imkansız diye bir şey yok. O öyle bir güç ki; isterse, kendi koyduğu yasaları bile çiğneyebilir. Buraya kadar tamam. Fakat işte yücelik; buna gücü yettiği halde ilkeli davranmaktır. Adetullah; bir anlamda varlığın tabii yasaları, bizzat vaz ettiği halde u2013kolay kolay- hiç çiğnemediği yasalardır. İlginçtir ki; bütünüyle insan için imkanlar dünyası bu varlık içinde insanın gözünün içine içine bakmaktadır. Bu ahval, bu şerait; insana -Hey Sin!* Kendi emeğinle, zahmetinle hayatın tadına varsan ya!- halleridir. Şu kendi yağıyla kavrulma hadisesi.
Fakat işin garibi bu: Biz onları değerlendirelim diye gözümüzün içine içine bakan sayısız imkanın körüyüz. Ha bir de tabi ve resmi kamusal olanların üstüne çökmüş ve onları sadece kendi menfaatine ayıran dünya eşkıyaları da mevcut. Bu sloganlardan en çok etkilenen onlar mı yoksa? Demeden geçemeyeceğim. Bir de ürettiklerini fahiş fiyatla erişilemez kılarak, reklamlarla zaaf kuyularına böyle sloganik dinamitler atarak insanı yaşam kovuğundan bi' telaş kurdukları pazara sürmeleri var...Dünya kapitalizmin pazar yeri. Kapıda ödeme de var.
Söz konusu sloganın bizi gündelik hayatta etkisi altına alması konusuna gelince:
Bir kere insana tabii kaynaklarını, zenginliklerini unutturuyor. İnsan bir avuç topraksa; insanın yer altı zenginliği kalptir. Bütün varlık ondadır. İman hele... Büyük imkan!
Sonra bizden daha zorda olanları unutturuyor...Dünyevi anlamda daha varlıklılara gözümüzü dikmemize neden olabiliyor.
Tamam. Bir şeyin olabilir oluşunu; nesnel olarak belli şartlarda gerçekleşebilecek olanı tam oldurduk mu ki; henüz şartları dahi olmayanı istiyoruz. Var olanı yok sayarak, değerlendirmeyerek onu daha öteye, ufka kaçırıyoruz. Önümüze kör, sonumuza aç gözlü olarak takılıp düşmek te var işin ucunda.
Bu sloganını atıp duranlar, her şeyi yeterince değerlendirdiklerini ve sıranın imkansıza geldiğini mi söylemek ister?
Sıra şöyle de geliyor. Mevcudu yeterince değerlendirmemek, kaderine memnuniyet neşesiyle yaklaşmamak, irade gösterip kendine özgün hale getirememek, sonra başkalarına özenti ile bakarak nevi şahsına münhasır bir çizgiyi yakalayamamakla, en sonunda da verilmiş ama alınmamış zenginliklerin, varlıkların, bir bir küsmesi, çekip gitmesi ve elinden alınmasıyla gerçekleşebiliyor. Al sana imkansızlık. Varlıklıyken darlık. Kalplerimiz böyle boş yere bloke olmadı. Bir banka teriminin kalp kelimesinin yanında ne işi var? Demeyin. Zor katlansam da hususi sabrettim. Edebiyatımın katline bizzat ve kasden katlandım.
Elbette meseleye şimdilik sadece bu cepheden baktığımın, meselenin başka bakışlarla olgunlaşması gerektiğinin bilincindeyim.
Sadece imkanlarımızı küstürmeyelim, değerlendirmek, değerini bilmek suretiyle onları seçip sevelim demek için acele ettim. Kadere rıza denilen şey biraz da budur, düşüncesiyle.
Tekrar... Bu şekilde ne istediğimizi bilmiyor haldeyiz. Olanın değerini bilmeyip sürekli olmayanı isteyerek...Var olan da küsüp çekip gittiğinde dımdızlak kalarak.
Elimizdekileri, elimizde iken dosdoğru kullanmak bir yaşam seferberliği olsun mu? Bakalım neler olacak?
Böyle ilerleriz. Bizi ilerletecek olan bu. İlerinin gerisinde bu adım var.
*Yasin suresinde sin; bir yoruma göre insancığım anlamına gelir.