İmanın tadı!
Peygamber
Efendimiz (a.s.)’ın bir hadis-i şerifinden yola çıkarak Müslümanın imanın
tadını nasıl alabileceğini, nasıl hissedebileceğini ifade etmeye çalışacağız.
Buyuruyor ki
Hz. Peygamber (a.s.); “Üç husus vardır ki, bu üç husus kimde bulunursa o kimse
imanın tadını bulmuş olur, imanın tadını almış olur.”
İmanın
tadını almamıza sebep olacak birinci husus, birinci vasıf, birinci
güzellik: “Allah'ın ve Resulünün, Allah ve Resulü dışında kalan her şeyden ve
herkesten daha sevimli daha sevgili gelmesi insana.” Yani Allah'ın ve Resulünün
sevgisi bütün sevgilerden daha güçlü olmalı. Allah ve Resulüne olan bağlılık,
bütün bağlılıkların önüne geçmeli. Allah ve Resulünün söylediklerine göre
hayatımızı tanzim etme, düzenleme bilinci ve gayreti en önde olmalıdır. Cenab-ı
Hak Teâlâ Hazretleri iman edenlerin kendisine olan sevgisini anlatırken; “İman edenlerin en güçlü sevgisi Allah'a olan
sevgileridir” (Bakara, 165) buyurmaktadır.
Peygamber Efendimiz (a.s.)'ın
müminler açısından ifade ettiği konumu anlatırken de;
“Peygamber;
müminlere kendi canlarından, kendi nefislerinden bile daha layıktır daha
yakındır” (Ahzap, 6) buyurmaktadır. Allah'ın ve Resulünün sevgisi bütün
sevgilerin önüne geçmelidir. Bu sevgi de sadece dille ifade edilen bir sevgi
olarak kalmamalı, hayata yansımalıdır. Kalpte yerleşen bu sevgi, kalpten
elimize, ayağımıza, gözümüze, kulağımıza… tüm bedene yansımalıdır. Öyle
yansımalı ki elimizden kimse zarar görmemeli, dillerimiz gıybet etmemeli, yalan
söylememeli; gözümüz kimseyi rahatsız etmemeli, kalbimizi kirletecek
manzaralara, kalbimizi kirletecek görüntülere bakmamalı, dilimiz yalandan,
gıybetten uzak durduğu gibi; kursağımızdan aşağıya haram lokma inmemelidir.
Allah ve Resûlünün çizmiş olduğu çerçevede, belirlemiş olduğu esaslar dâhilinde
yaşamak insanın en büyük gayesi olmalıdır.
Daha sonra
da Hz. Peygamber (a.s.) imanın tadını almanın ikinci yolunun “Kişinin
bir kardeşini, başka bir insanı, sadece ve sadece Allah rızası için sevmesi”
imanın tadını aldıran hususlardan olduğunu söylüyor. Yani onu meşrebinden,
siyasi görüşünün aynı oluşundan, malından, zenginliğinden, şöhretinden,
servetinden dolayı değil. Yani aynı aidiyeti taşıdıklarından dolayı değil,
cemaati, tarikatı, şehri, ırkı, dili… gibi aynılıklardan dolayı değil; sadece
ve sadece Allah rızası için Allah'ın Mümin kulunu sevdiğinden dolayı, Allah'ın
Mümin kuluna değer vermesinden dolayı, bir kişiyi sevmesi ve ona değer vermesi
imanın tadını aldıran hususlardan bir tanesidir.
Buyuruyor ki Allah'ın Resulü
(a.s.); “Allah’ın birtakım kulları var. Peygamber değiller. Şehit de değiller.
Fakat Peygamberler ve şehitler; Allah'ın o kullara verdiği mekândan, makamdan,
değerden dolayı kıyamet günü onlara gıpta ederler, imrenirler, şaşırırlar.” Peygamber
Efendimiz (a.s.) böyle söyleyince sahabe-i kiramın dikkatini çekiyor ve
diyorlar ki; “Ya Resulallah! Bize haber verir misin, kim bunlar? Peygamber ve
şehit olmadıkları halde peygamberlerin ve şehitlerin kıyamet günü kendilerine
imreneceği, gıpta edeceği bu insanlar kim?” Hz. Peygamber (a.s.) bir tarif
yapıyor: “Bunlar Allah'ın rızası için birbirini sevenlerdir. Aralarında bir
akrabalık bağı olmasa bile, aralarında alıp verdikleri bir mal, bir ticaret,
bir menfaat ilişkisi olmasa bile.”
Akrabalar zaten
birbirlerini severler. Ama bunlar akraba değiller. Ticaret ortakları, şirket
ortakları, menfaatlerinden dolayı zaten birbirlerine destek olup severler. Ama
bunlar; aynı şirketin ortakları, aynı siyasi grubun mensupları, aynı tarikatın
müntesipleri, aynı derneğin üyeleri, aynı sendikanın bağlıları değiller. Bunlar sadece ve sadece Allah rızası için
birbirini sevenler.
Böyle
buyurduktan sonra Hz. Peygamber (a.s.) “Allah'a yemin olsun ki onların yüzü
nurdur. Allah'a yemin olsun ki onlar nur üzeredirler.” buyurdu ve ardından;
“Allah'ın
dostları var ya onlara korku yoktur, üzülmeyeceklerdir” (Yunus, 62) ayetini okudu.
İmanın
tadını aldıran üçüncü vasıf olarak da Hz. Peygamber (a.s.); “İnsanın
iman ettikten sonra, imandan çıkıp, inkâra-küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi
çirkin ve kötü görmesidir.” buyurdu.
Bir
Müslümanın, Müslüman olduktan sonra imanına zarar verecek söz ve davranışlarda
bulunup da imanını kaybetmeyi, korkunç alevlerle yanan bir ateşe atılmak gibi
kötü ve tehlikeli görmesi imanın tadını aldıracak; imanını göz bebeğini
koruduğu gibi korumasını sağlayacak, öyle hassasiyetle üzerine titrediği ne
varsa ondan çok daha fazla bir hassasiyet ve titizlikle imanına dikkat etmesine
sebep olacak, imanına zarar verecek her türlü düşünce, inanç, davranış ve
sözden uzak durmaya çaba gösterecektir.
Rabbimiz (c.c.) her birimize imanımızın tadını hissettirecek bu özelliklere sahip olabilmeyi nasip eylesin.