İman ve ihmal
İnsan olarak unuttuğumuz bir gerçek var; hayatın ertelenemeyecek kadar kısa, sevdiklerimizin ihmal edilemeyecek kadar değerli olduğu… Yaşamın keşmekeşi, işlerin koşuşturması içinde mukadder akıbete sürüklenip gidiyoruz…
Hayat imtihanımızın en riskli boyutunun ihmallerimiz olduğunu hatırlamak durumundayız…
Gerçekten hayat ihmale gelmez ve ihmalin faturasının da ağır olacağını bilmek gerekir…
İmanın gerektirdiği ihtimam ve ihtiyat yoksa ihmallere kurban gideriz…
İhmal ihmali getirir, nihayetinde izmihlalimizi kendimiz hazırlarız…
İhmal başlangıçta beşeri bir kusurdur, önü alınmazsa bir karaktere ve sonrasında bir yaşam biçimine dönüşür…
Bugünün ihmali yarının imhası demektir… Kişisel ihmallerden topyekûn ihmallere evriliyoruz…
Belki inancımızı, değerlerimizi, kutsallarımızı, görevlerimizi inkâr ve isyan etmiyoruz… Fakat bilinçli ya da bilinçsiz bir ihmalimiz var… Gevşeme ve geçiştirme günlerinden geçiyoruz…
Başta kendimizi ihmal ettik, salıverdik, ihmali içselleştirdik… İdeallerimiz çöktü, iddialarımızdan vazgeçtik, irademiz zayıfladı…
Bize ne oldu? Niçin bu hale geldik?
Ümmetin maruz kaldığı bu musibet hangi ihmalin sonucudur? Seferi ihmal ve ihlal ettikçe sefaletten, esaretten ve sömürülmekten kurtulamadık…
Evet, bu ümmet yüz yıllık ihmalin ceremesini çekiyor, bedelini ödüyor…
Dünyevi ihtiras, intikam, ihtişam ve iktidar kavgası bizi ihlastan kopardı, davayı ihmal ettik…
Kolektif ruhumuz, birliktelik şuurumuz gitti; bireyselleştik, yalnızlaştık, yabancılaştık ve uzaklaştık…
Tefekkürü, tezekkürü, tedebbürü, tahakkuku, tefekkuhu ihmal ettikçe donuklaştık, duyarsızlaştık, değersizleştik ve dünyevileştik…
Ağır kusurlarımız ve telafisi zor durumlarımız oluştu…
İhmaller bizi edilgenleştirdi… Örnekliğimizi, öznelliğimizi aldı… Vurdumduymaz ve umursamaz tutumlar; direniş ruhunu, mücadele azmini, sorgulama bilincini, muhalif duruşu bitiriyor…
Evet, kulluk zeminimizi, kardeşlik ortamlarımızı kemiren en sinsi virüs; ihmalkârlık…
Allah’ın selamını bile birbirimizden esirger olduk…
Hedef kitlemizden ilgiyi, sevgiyi, saygıyı, değer vermeyi ihmal ettiğimiz için dokunamıyoruz…
Özelimizi olduğundan fazla önemsediğimiz için ötekileri ihmal ediyoruz… Neslin ıslahı boynumuzun borcu iken şimdilerde neslin ihmalinin vebalini taşıyoruz…
Mahalleyi unuttuk, sokağı ihmal ettik… Özel toplantılarla teselli bulduk, toplumu ihmal ettik…
Fırsatların kazasının olamayacağını biliyorduk yine de ihmallerden kurtulamadık… ‘’Bir başka gün telafi ederiz’’ diye düşündük… Anın vacibini eda etmedik…
İslami teslimiyet ve tebliğ ihmale kurban gitti…
İmanın sürekli teyakkuz ve teşebbüs olduğunu biliyoruz…
Yoksa imanın gerekliliklerini ya da daha net bir ifadeyle Allah’ı mı ihmal ediyoruz?
Zikirsiz, şükürsüz, hamdsiz, sabırsız, tevekkülsüz, duasız, secdesiz, kıblesiz, kanaatsiz Allah’a yol alabileceğimizi mi düşünüyoruz?
Kur’an’ı mehcur bıraktığımızın farkında mıyız?
Günün 1440 dakikasından sadece 5 dakikasını Allah’ın kitabını okumaya ve anlamaya ayırabilecek miyiz?
Adaleti ihmal ettik… Gecikmiş adaletin adalet olmadığını unuttuk, zulmün ömrünü uzattık… Farkında mıyız?
Ahlakı ihmal ettik… Çürümenin, yozlaşmanın parçası olduk…
Aileyi ihmal ettik… Aile tükeniyor, sadece telaş içindeyiz…
Her şeye rağmen ihmalimizden rücu edersek, tembelliğimize tevbe edersek, sorumsuzluğu takva ile telafi edebilirsek devran bizden yana… Rüzgâr bizden yana esiyor… Yarınlara umutla yürüyebilir, yeni ufuklar sunabiliriz…