İman, Emanet ve Mümin
İnsan, dünyaya geldiği andan itibaren yeme, içme ve nefes kadar ihtiyaç duyduğu şey, güvendir. Kişi, bebeklikten itibaren güvenle bağlanabileceği kişiler etrafında kendisine ait bir dünya inşa eder. Bebeklik ve çocukluk dönemlerinde güven ve sevgi ihtiyaçları yeterince tatmin edilmeyen kişilerin, sağlıklı bir şekilde kişiliklerini geliştirmeleri ve olgunlaştırmaları mümkün değildir. Kişi, güven duygusunun karşılanması sayesinde gerçek anlamda insani kişiliğini inşa etmektedir.
Güven, bireysel düzeyde kişilik gelişiminin temeli olduğu gibi, toplum dediğimiz olgunun ortaya çıkmasını sağlayan temel değer de güvendir. Bir toplumun en büyük sermayesi güvendir. Güven sermayesi güçlü toplumların, ekonomi, siyaset, bilim, sanat, felsefe, ahlak, maneviyat, eğitim ve kültür olmak üzere bütün alanlarda verimli ve gelişmiş insan ilişkileri geliştirdiğini söyleyebiliriz. Bir insan kitlesinin sahici anlamda toplum olmasını sağlayan temel değer, güvendir. İnsan ilişkilerinde güven zayıfladığı zaman, toplum dediğimiz yapının her tarafında derin bozulmalar ve yozlaşmalar meydana geldiğini söyleyebiliriz. Bugün dünyada güven değeri zayıfladığı için devletler, polis, asker ve istihbarat kurumlarıyla güvenlik devleti ve toplumu olmak için hummalı bir şekilde çalışmaktadırlar. Güven ve güvenlik değerleri, polise, askere ve istihbarata bırakılmayacak kadar önemli değerlerdir. Güveni bütün insan ilişkilerine hakim kılmanın görevimiz ve sorumluluğumuz olduğu bilinciyle ve farkındalığıyla hareket etmemiz lazımdır.
Kişisel ve toplumsal bütünlüğün ve işbirliğinin sağlanması için güvenin varlığı olmazsa olmaz bir gereksinimdir. Güvenin olmadığı bir durumda kişinin kendisine olan inancı ortadan kalktığı gibi, diğer insanlara da inanmamaya başlamaktadır. Güven duymanın en önemli temeli, insanların birbirlerinin dürüst olduklarına inanmalarıdır. Birbirinin dürüst olduğuna inanmayan insanların, birbirlerine güven duyarak ilişki kurmaları, birbirleriyle ilgilenmeleri ve karşılıklı iş yapmaları zordur. Güven duygusunu besleyen temel değer, diğer insanların dürüstlüklerine duyduğumuz inançtır. Birbirlerine inanmayan insanlar, birbirlerine güvenmezler. İnanç ve güven, bir arada olması gereken değerlerdir. Birinin yokluğu, diğerinin de yokluğunu doğurmaktadır. Allah'la, kendimizle, çevreyle ve toplumla kurduğumuz ilişinin dürüstlük ve barışıklık üzerine kurulması gerekmektedir.
İslam, kendisini fıtrat dini olarak konumlandırmaktadır. İnsan fıtratının, korkudan ve bağımlılıktan uzak bir şekilde güven içinde olması gerekmektedir. İslam, insanlığı iman edeceği ve güven duyacağı Mutlak ve Mü'min (Mutlak Güven Kaynağı) hakikat olan Allah'a kulluk etmeye davet etmektedir. Kalpler, zihinler ve akıllar, sadece Allah'a iman sayesinde sükuna kavuşabilir ve emniyete ulaşabilir. Tevhit, Allah rızası için bütün insani ilişkilerin gerçekleştirilmesini insanlardan isteyen bir dünya görüşüdür. Allah rızasına uygun bir şekilde insanların birbirleriyle yardımlaşarak ve işbirliği yaparak iletişim içinde olmaları teşvik edilirken, insanların kişisel çıkarları ve hesapları uğruna birbirlerini kullanmaları ve harcamaları tamamen reddedilmiştir. Tevhit doktrini, Allah rızasına aykırı bir şekilde insanların birbirlerini kullanmalarını en büyük yozlaşma ve çürüme olarak değerlendirmektedir. İnsanın insanı kullandığı bir toplumda, insanların birbirlerine inanmaları ve güvenmeleri mümkün değildir. İnsanlar, birbirlerine olan güveni kaybettikleri anda birbirlerinin kuyusunu kazmaya ve birbirleriyle çatışmaya başlamaktadırlar. Tevhit, insan hayatına imanı, güveni, işbirliğini ve dayanışmayı getirirken, cahiliye ise çatışma, istismar, zulüm ve baskı gibi karanlıklar içinde insanlığın boğulmasına neden olmaktadır. Tevhit, güven toplumunun değeri iken, cahiliye ise çatışmacı zulüm toplumunun dünya görüşüdür.
Cahiliye zihniyetinin egemen olduğu bir toplumda, insanlar birbirlerine güven duymamakta ve birbirlerinin insan hakkını sürekli olarak ihlal etmektedirler. Cahiliye değerlerinin hakim olduğu bir yerde ekmek, su ve hava gibi ihtiyaç duyulan tek şey emin insan bulmaktır. Hiç kimsenin birbirine güvenmediği Cahiliye toplumunda, herkesin güvendiği tek insan, Muhammed'ül Emin olarak tanınan Rahmet Peygamberidir. Rahmet Peygamberi, peygamber olmadan önce ahlakıyla, dürüstlüğüyle ve merhametiyle kendisine herkesin güven duyduğu Emin İnsan modelinin kendisinde somutlaştığı en güzel örnek konumundadır. İnsanlık için güven modelinin örneği Rahmet Peygamberi Muhammed'ül Emin'dir. İnsanlığın, güven konusunda sahih ve sahici model olan Muhammed'ül Emin örneğini kendisine rehber etmeyi öğrenmesi gerekmektedir.
Allah, insana güvendiği için ona dünyayı emanet etmiştir. Dünyanın Allah rızasına uygun bir şekilde korunması ve birbirine güven duyan bir insan toplumunun inşası için insanlığın Tevhide uygun bir şekilde sadece Allaha kul olması, yani iman etmesi gerekmektedir. İman ve emniyetin aynı değere dayandığını, yani güveni esas aldığını vurgulamak lazımdır. İnsan, Emin ve Mümin olmakla yükümlüdür. Kuran, mümin insanlardan "imanlarını herhangi bir zulümle kirletmeyenler" (En'am, 80-82) olarak söz etmektedir. Rahmet Peygamberi Muhammed'ül Emin, mümin ve Müslüman kişiyi, diğer insanların elinden ve dilinden emin olduğu, canının ve malının güvende olduğu kişi olarak tanımlamaktadır.
Rahmet Peygamberinin ifade ettiği gibi, "mümin insan, güvenen ve güvenilen insandır."Güvenmek ve güvenilmek için insanın, siyaset, ticaret, sanat, bilim, diplomasi ve toplumsal ilişkilerde ahlakı esas alması lazımdır. Orwell'in 1984 adlı romanındaki bir korku dünyasına dönüşen yeryüzünde bir güven toplumunun inşası için fıtrat dini olan İslam'ın içselleştirilmesi, Mü'min olan Allah'a imanın yaşanması, Emin olan Peygamber modelinin takip edilmesi ve ahlakın her şeyin temeli haline getirilmesi gerekmektedir.