İmamoğlu İstanbul Seçimi'ni nasıl kazandı?
Biraz geriden başlayarak bugünlere geleceğim:
Rahmetli
Erbakan’ın kadrosundan Sayın Erdoğan’ın, yedi düvel karşı olmasına rağmen İstanbul Belediye
Başkanlığı’nı kazanması büyük hadiseydi.
O günlerin bir öncesinde, yönetim yolsuzluğa
batmış, SHP/CHP zihniyeti yerle bir olmuştu…
Sularımız kesikti, elimizdeki kovaları
doldurmak için sokak çeşmelerine gidiyor, kuyruklara giriyorduk.
Her yer çöp dağlarıydı, “kolera salgını”ndan ciddi biçimde endişe ediyorduk.
Sonra…
O seçim…
İstanbul, içinde bulunduğu sıkıntılardan
kurtulmanın yollarını ararken, ortam “çağdaş
devrim yobazları” tarafından gerildikçe geriliyordu.
“Bunlar
belediyeleri alırsa, mini etekliler jiletlenir!” deniyor, hatta bu yönde
asparagas haberler yapılıyordu.
Neyse…
Her şey oldu bitti, Sayın Erdoğan fırtına gibi
esti.
İstanbul yepyeni bir yönetim anlayışına
kavuştu
İstanbul için bir “kurtuluş seçimi” oldu.
İstanbul kısa sürede çağ atladı.
Daha önce belediyeye 100 dolara mâl olan
malzemeler, 2 dolara geldi.
Borca battığından dolayı kimsenin kredi
vermeye yanaşmadığı Belediye düze çıktı.
Sular şırıl şırıl aktı, cadde ve sokaklar çöp
dağlarından kurtuldu.
Her şey o kadar güzel oldu ki, en koyu Erdoğan
karşıtları bile “Hakkını teslim etmek
lâzım!” dedi.
Ben, CHP zihniyetinin İstanbul’u perişan
ettiği günleri de, Sayın Erdoğan’ın Milli Görüş kadrosuyla İstanbul’u huzura
kavuşturduğu günleri de yaşadım.
Hem bir İstanbul sakini hem de gece gündüz
haber peşinde koşan bir genç gazeteci olarak, hepsini bire bir yaşadım.
*
O günlerin sonrasında neler olduğunu da
çoğunuz bilirsiniz…
Sayın
Erdoğan’ı şiir okuduğu için hapse attılar.
İnfial uyandıran hadiselerle 28 Şubat’ın
yollarını döşediler.
Rahmetli
Erbakan’ı da küresel sömürü çarkına ot
tıkadığı için yediler.
*
Sonrası, Sayın Erdoğan’ın bütün engelleri
aşarak bugünlere gelmesi…
Birçok seçim zaferi…
Büyük işler…
Ve iki büyük tökezleme.
Birisi 7 Haziran seçimleri…
Ak
Parti’nin ilk kez çoğunluğu kaybetmesi.
Diğeri ise, son yerel seçimler…
AK Parti’nin başta İstanbul olmak üzere bazı
kalelerinde mağlubiyete uğraması.
Fiilen iki turlu hale gelen İstanbul seçiminin
ikinci turunda CHP’den 800 bin fark yemek, az buz olay değildi.
7 Haziran sonucuyla birlikte inceden inceye
masaya yatırılmalı ve sonuçlar çıkartılmalıydı.
Bu yapıldı mı?
Kısmen.
Peki iyice ders alındı mı?
Yorum sizden!..
*
Söz buraya gelmişken…
İstanbul seçiminin biraz öncesine gidelim mi
biraz?
Ekrem İmamoğlu’nun, “Başkan Adayı” ilân edildiği güne.
Sayın
Erdoğan’ın ekibindeki en güçlü isimlerden, belki de o dönem için Sayın Erdoğan’dan
sonra en güçlü isim, Eski İstanbul yöneticilerinden, Efsane Ulaştırma Bakanı, Memleket’in
Son Başbakan’ı Sayın Binali Yıldırım…
Ve karşısında da açıklanana kadar ismini
İstanbulluların ancak yüzde 1’inin bildiği bir aday.
Küçük bir yerin belediye başkanı.
Herhangi bir müteahhit.
O günlerde baktık, kimse ciddiye almıyor.
CHP tabanı bile, aday tercihini, “İkinci Ekmelettin İhsanoğlu Vakası”
olarak görüyor.
Hele hele birçok Ak Partiliye göre tam
mânâsıyla “bomboş bir aday!”
Ekranlara çıkartılan çok bilmiş, çok
parlatılmışlar gayet emin havalarda konuşuyorlar.
“Bu iş bitti arkadaş!” muhabbeti gırla!..
Sonra sonra…
Ekrem İmamoğlu, “sevgi pıtırcığı” edalarıyla boy gösteriyor.
Gülümsüyor.
Özellikle genç kesimin hoşuna gidecek
görüntüler veriyor, gerilimden bıkmış usanmış kitlelere gayet “cool” edalarla hitap ediyor.
Arkasında amatör ruhla çalışan profesyonel bir iletişim ekibi var.
Ara sıra, sözde İktidarı destekleyen medyanın
üzerine atlaması için malzemeler üretiliyor oradan.
Birilerinin “yukarıya
şirin görünmek için” üzerlerine atlayacağı malzemeler.
Bedavadan reklâmını yaptırıyor, Ekrem
İmamoğlu.
Rakip meydanın acemiliklerini ve “göze girme gayretlerini” avantaja
döndürüyor
Bazı dövüş sporlarında olduğu gibi, rakibin
gücünü kendi gücüne dönüştürüyor!
Biz “bu
tarafı” ince ince uyarıyoruz…
Goygoycular kızıyor, ayar vermeye kalkışıyor!..
*
Sonuçta şu oluyor, bu oluyor.
“Olmaz” denen oluyor.
Hem de tekrar seçimde ya da ikinci turda, 800
bin farkla.
İlk turdaki “başa baş sonuç” bile büyük hadise iken, bu kez 800 bin
fark!..
Türkiye geneline yayın bu farkı, nasıl bir
rakam çıkacak karşınıza?
*
Geçtiğimiz günlerde, bir Ak Parti önde geleni,
“Milletimiz 2023’te hizmetlerimizi takdir
edecektir, en ufak bir tereddütümüz yok!” deyince…
“Her maça
kazanmak için çıkmak gerekir elbet ama rakibi küçümsemek ve geçmişi bütün yönleriyle
masaya yatırmamak da büyük sıkıntılara yol açabilir!
Eğer geçmişteki hizmetler seçim kazanmaya yetecek
kadar oy getiriyor olsaydı, Ak Parti İstanbul’u asla kaybetmezdi.
Sayın Erdoğan’ın bütün gücüyle alanda olduğu
ve bütün imkânları seferber ettiği bir ortamda..
Sayın Binali
Yıldırım, Sayın İmamoğlu gibi bir aday
karşısında asla kaybetmezdi, hatta çok farklı kazanırdı!” dedim.
“Eğer bu
bakış açısı doğru olsaydı, İzmir’i bu hallere düşüren CHP, her seçimi açık ara
kazanamazdı!” diye de ekledim.
*
Ve efendim…
Bu yazıyı da yavaş yavaş bitireyim:
Sadece geçmişe bakan önündeki tümseğe takılır.
Geçmişe hiç bakmayan ise daha önce takıldığına
benzeyen bir başkasına.
*
Ben CHP ve diğerlerinin önümüzdeki süreci, İstanbul
Belediye seçim galibiyetini göz önünde bulundurarak tasarlayacağını
düşünüyorum.
Peki ya İktidar Partisi ne yapacak?
Eğer deniyorsa ki, “Biz her seçimden gerekli sonuçları çıkartıyor ve ona göre adımlar
atıyoruz!”
Bu cümle elbette kıymetlidir.
Bunca yılın gazetecisi olduğumuz halde bu
adımları göremiyorsak, bizim eksikliğimizdir!..
Biri bize anlatsa, ne iyi olacak!