İmam Gazali eleştirileri
Kanaatimce 19 ve 20. Yüzyılda olumlu-olumsuz
hakkında en çok yorum yapılan, en çok eleştirilen iki İslam âliminden biridir
İmam Gazali (1056-1111). Çünkü Gazali r. kendisinden sonra gelen âlimleri
derinden etkilemiş ve pek çok âlim onun belirlediği ilke ve sınırları aşamamıştır.
Çoğunlukla haklılık payı bulunmayan eleştiriler onun bu aşılamayan
karizmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Kimi zaman Gazali ile ilgili
eleştirileri okuyan ama eleştirilere konu olan Gazali'nin hiçbir eserini
okumayanlardan gelen taklidi eleştirileri geçiyoruz. Eleştiri, eleştiri konusu
olup eleştirenin katılmadığı hususlar üzerinden gerçekleşirse anlamlıdır. Biz
de eleştirdikleri konuya vakıf, Gazali’nin eserlerini inceleyenlerin eleştirilerine
cevap vermeye çalışacağız.
İmam Gazali rh. ile ilgili üç farklı eleştiri
yapılmaktadır:
-
Eserleri zayıf rivayetlerle dolu,
hadisler hakkında dikkatsiz davranmış, diyenler.
-
Bunca ilimden sonra gidip tasavvufçu
oldu, diyenler.
-
Tefahute’l Felasife kitabıyla felsefe
ve dolayısıyla akıl karşıtlığı yapmakla İslam düşüncesini dondurmuş, diyenler.
Tam 2 asırdır bu üç başlıkta amansız
bir Gazali eleştirisi yapılmaktadır.
Bu yazımızda dilimiz döndükçe ona
yönelik eleştirileri kısaca elekten geçirmeyi amaçlıyoruz.
İmam Gazali’nin yetiştiği dönem İslam
dünyasının en çalkantılı dönemiydi. Bir taraftan Toledo (1085), Sicilya (1091)
ve Kudüs (1099) kaybedilmiş, öbür taraftan da Hasan Sabbah’ın (1050-1124)
ortalığı kasıp kavuruyordu. Bu dönemde her kesim gibi ulema da muhafazakârdı. İçerde
mezhep farklılıklarının beraberinde getirdiği baskılara Selçuklu Hanedanlığına
kadar sızan Haşhaşiler eklenince yönetimin halini gözlerinizin önünde
canlandırabiliyorsunuz. Buna Yunan menşeli Meşşai filozofların halk arasında
gördüğü itibarı da eklediğimizde Gazali döneminin kolay bir dönem olmadığını
söyleyebiliriz.
Nizamü’l Mülk’ün kendisini çok genç
yaşlarda Bağdat Nizamiye Medresesi baş müderrisi olarak tayin etmesi ona büyük
sorumluluk yüklemişti. Öyle ki Batınî-Haşhaşi-Meşşai ekollerin iddialarını
çürütmek de Gazali’ye kaldı.
Şimdi Gazali’ye yönelik eleştirilere
geçelim:
Birinci eleştiri İhya’u Ulum’id-Din
adlı on ciltlik kitabı için “Zayıf
rivayetler aldı”ğı iddialarının haklılık payı vardır. Çünkü hadis âlimlerinin
de İhya’da yer alan bazı rivayetler için “ravisi
yoktur”, bazı rivayetler için “Ravi
güvenilir değildir” ya da “zayıf,
şaz rivayettir” dedikleri biliniyor.
Doğrusu bu kadar hacimli ve farklı
konuları ele alan bir eserde Hadis-i Şeriflerin yekpare sahih olması beklenemez.
Bu yüzden İhya’da kimi mevzu, şaz, zayıf rivayetin bulunduğu vakıadır.
Ancak hiçbir ölçüte sahip ve vakıf
olmadan hadisleri “sahihtir-değildir”
diyerek indi yorumlarla değerlendirenlerin eleştirileri dikkate alınmaya değer görülmemelidir.
Ancak;
Hadis-i Şerifler hakkında bilinmesi
elzem ama fazla bilinmeyen ve bilenlerin de gerektiği gibi üzerinde
durmadıkları bir husus vardır: Hadis-i
Şeriflerin dili!
Hadis-i Şerifler’in dili kimi
konularda avamî olabileceği gibi, kimi durumlarda ilmi seviyeye göre daha net
anlaşılması mümkün bir dildir. Bu sebeple Resul-i Ekrem’in (sav) buyurduğu ve
fakat bu alanda ilmi düzeyi sığ olanların “Bu
söz mantığıma, aklıma, Kur’an’a uymuyor” diyerek kabul etmedikleri
rivayetler pek çok hadis kaynaklarında mevcuttur. Örnek vermek gerekirse, “Bana Rahman’ın kokusu Yemen’den gelir” Hadis-i
Şerif’i için, “Yemenlilerin ya da
Yemen’i seven birilerinin sözüdür, çünkü Resulullah (as) memleket ismi vererek,
tarih vererek bir söz söylemez…” gibi dayanağı zayıf savlarla rivayetleri
tedkik etmeden reddeden hocalar biliriz. Oysa söz konusu rivayetin Medine’ye
Hicret öncesi aslen Yemenli olan Evs ve Hazrec kabilelerinin Resul-i Ekrem’i
Medine’ye davet ettikleri görüşmelerde söylendiğini bilselerdi,
“Rahman-rahmet”
ve “nefes” kavramlarının ne anlama
geldiğini bilselerdi bu rivayete “Hadis-i
Şerif” demenin ne kadar yakıştığını göreceklerdi.
İkinci eleştiri konusunda da kısmen
haklılık payı bulunmaktadır. Gazali kısa süren bir “kriz dönemi” yaşamıştır. Birkaç ay süren bu kriz döneminde hakikatin,
mutlak doğrunun yani kesin bilginin nasıl elde edileceğinin arayışına girdi.
Çünkü şüphe onun için çekilmez bir hal almıştı. Bu krizi tasavvuf ile
ilgilenerek aşmış ve bilgi elde etme yollarının başına sezgi ve ilhamı dâhil
etmiştir.
Devam edeceğiz, İnşaAllah.