Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.14
Gram Altın
2984.22
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
16 Ekim 2022

İmam Gazali eleştirileri

Kanaatimce 19 ve 20. Yüzyılda olumlu-olumsuz hakkında en çok yorum yapılan, en çok eleştirilen iki İslam âliminden biridir İmam Gazali (1056-1111). Çünkü Gazali r. kendisinden sonra gelen âlimleri derinden etkilemiş ve pek çok âlim onun belirlediği ilke ve sınırları aşamamıştır. Çoğunlukla haklılık payı bulunmayan eleştiriler onun bu aşılamayan karizmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Kimi zaman Gazali ile ilgili eleştirileri okuyan ama eleştirilere konu olan Gazali'nin hiçbir eserini okumayanlardan gelen taklidi eleştirileri geçiyoruz. Eleştiri, eleştiri konusu olup eleştirenin katılmadığı hususlar üzerinden gerçekleşirse anlamlıdır. Biz de eleştirdikleri konuya vakıf, Gazali’nin eserlerini inceleyenlerin eleştirilerine cevap vermeye çalışacağız.

İmam Gazali rh. ile ilgili üç farklı eleştiri yapılmaktadır:

- Eserleri zayıf rivayetlerle dolu, hadisler hakkında dikkatsiz davranmış, diyenler.

- Bunca ilimden sonra gidip tasavvufçu oldu, diyenler.

- Tefahute’l Felasife kitabıyla felsefe ve dolayısıyla akıl karşıtlığı yapmakla İslam düşüncesini dondurmuş, diyenler.

Tam 2 asırdır bu üç başlıkta amansız bir Gazali eleştirisi yapılmaktadır.

Bu yazımızda dilimiz döndükçe ona yönelik eleştirileri kısaca elekten geçirmeyi amaçlıyoruz.

İmam Gazali’nin yetiştiği dönem İslam dünyasının en çalkantılı dönemiydi. Bir taraftan Toledo (1085), Sicilya (1091) ve Kudüs (1099) kaybedilmiş, öbür taraftan da Hasan Sabbah’ın (1050-1124) ortalığı kasıp kavuruyordu. Bu dönemde her kesim gibi ulema da muhafazakârdı. İçerde mezhep farklılıklarının beraberinde getirdiği baskılara Selçuklu Hanedanlığına kadar sızan Haşhaşiler eklenince yönetimin halini gözlerinizin önünde canlandırabiliyorsunuz. Buna Yunan menşeli Meşşai filozofların halk arasında gördüğü itibarı da eklediğimizde Gazali döneminin kolay bir dönem olmadığını söyleyebiliriz.

Nizamü’l Mülk’ün kendisini çok genç yaşlarda Bağdat Nizamiye Medresesi baş müderrisi olarak tayin etmesi ona büyük sorumluluk yüklemişti. Öyle ki Batınî-Haşhaşi-Meşşai ekollerin iddialarını çürütmek de Gazali’ye kaldı.

Şimdi Gazali’ye yönelik eleştirilere geçelim:

Birinci eleştiri İhya’u Ulum’id-Din adlı on ciltlik kitabı için “Zayıf rivayetler aldı”ğı iddialarının haklılık payı vardır. Çünkü hadis âlimlerinin de İhya’da yer alan bazı rivayetler için “ravisi yoktur”, bazı rivayetler için “Ravi güvenilir değildir” ya da “zayıf, şaz rivayettir” dedikleri biliniyor.

Doğrusu bu kadar hacimli ve farklı konuları ele alan bir eserde Hadis-i Şeriflerin yekpare sahih olması beklenemez. Bu yüzden İhya’da kimi mevzu, şaz, zayıf rivayetin bulunduğu vakıadır.

Ancak hiçbir ölçüte sahip ve vakıf olmadan hadisleri “sahihtir-değildir” diyerek indi yorumlarla değerlendirenlerin eleştirileri dikkate alınmaya değer görülmemelidir. Ancak;

Hadis-i Şerifler hakkında bilinmesi elzem ama fazla bilinmeyen ve bilenlerin de gerektiği gibi üzerinde durmadıkları bir husus vardır: Hadis-i Şeriflerin dili!

Hadis-i Şerifler’in dili kimi konularda avamî olabileceği gibi, kimi durumlarda ilmi seviyeye göre daha net anlaşılması mümkün bir dildir. Bu sebeple Resul-i Ekrem’in (sav) buyurduğu ve fakat bu alanda ilmi düzeyi sığ olanların “Bu söz mantığıma, aklıma, Kur’an’a uymuyor” diyerek kabul etmedikleri rivayetler pek çok hadis kaynaklarında mevcuttur. Örnek vermek gerekirse, “Bana Rahman’ın kokusu Yemen’den gelir” Hadis-i Şerif’i için, “Yemenlilerin ya da Yemen’i seven birilerinin sözüdür, çünkü Resulullah (as) memleket ismi vererek, tarih vererek bir söz söylemez…” gibi dayanağı zayıf savlarla rivayetleri tedkik etmeden reddeden hocalar biliriz. Oysa söz konusu rivayetin Medine’ye Hicret öncesi aslen Yemenli olan Evs ve Hazrec kabilelerinin Resul-i Ekrem’i Medine’ye davet ettikleri görüşmelerde söylendiğini bilselerdi,

“Rahman-rahmet” ve “nefes” kavramlarının ne anlama geldiğini bilselerdi bu rivayete “Hadis-i Şerif” demenin ne kadar yakıştığını göreceklerdi.

İkinci eleştiri konusunda da kısmen haklılık payı bulunmaktadır. Gazali kısa süren bir “kriz dönemi” yaşamıştır. Birkaç ay süren bu kriz döneminde hakikatin, mutlak doğrunun yani kesin bilginin nasıl elde edileceğinin arayışına girdi. Çünkü şüphe onun için çekilmez bir hal almıştı. Bu krizi tasavvuf ile ilgilenerek aşmış ve bilgi elde etme yollarının başına sezgi ve ilhamı dâhil etmiştir.

Devam edeceğiz, İnşaAllah.