İlminize güvenmiyorum bayım!
Rene Guenon, Batı’nın ilme yaklaşım biçimine oldukça dikkat çekici bir nazariyeden itiraz eder. Batılı bir mütefekkir tarafından cesaretle dile getirilen bu itiraz, esasen Batı’nın ilmi faaliyetlerini kendi çıkarları doğrultusunda bir araç olarak kullanmasıyla ilgilidir. Bununla beraber bu ilmi faaliyetlerin batı haricindeki coğrafyaların, insanın ve tabiatın üzerinde tahakküm oluşturma aracı olarak kullanılması da bu itirazın mihenk noktasını teşkil eder.
Düşüncenin dallanıp budaklanmasının karmaşık ilişkilerimiz
için bir gereklilik olduğunun ve uzmanlaşmanın modern dünyanın bir gerçeği
olarak kabul edilmesi gerektiğinin tüm dünyaya dayatılmasının ardında bütünün
anlaşılmasının ve görülmesinin engellenmesi gerçeği yatıyor. Mesela hem ilmi
düşünceye hem de pratik hayatın her anına ve her alanına sirayet eden analiz tutkusu,
sürekli yeni alt bölümler doğuran bir canavarı besliyor. Her şeyin ölçülmesi
gerektiğine ve istatistik ilminin modern yaşamın her anına hükmettiğine
inandırılmış bu çağın insanı, ağzındaki zoka yaralarına aldırış etmeden teslim
olmuş gözüküyor.
İnandıklarımızın ya da inandırıldıklarımızın aksine
istatistiki ölçümler, iş bölümü ve uzmanlaşmaya dayanan ilmi faaliyetler, Nöropazarlama’nın
edilgen bir unsuruna dönüştürülen bedenlerin sınırsız ihtiyaçlarının(!)
yönetilmesi için Batı tarafından ustalıkla kullanılıyor. Dahası Guenon’un da
itirazının ana noktasını oluşturduğu gibi ilim yalnızca; coğrafya, tabiat ve
insanın tahakküm altına alınması için kullanılan bir araç haline getiriliyor.
Yapılan ilmi çalışmalar, çok detaylı işbölümü gibi başta
insanı kendisine yabancılaştıran modern ilkelerin; insanın işbölümü, süreç ve
örgütsel yapıların tahakkümü altına alınması için kamufle edilmiş etkili bir
araç olarak kullanıldığını gösteriyor. Dolayısıyla günümüz insanının ruhen ve
fiziken yaşadığı bozulmaların temelini de peşinen kabullendiğimiz bu modern
ilkeler oluşturuyor. Verimlilik ve uzmanlaşmaya karşılık gelen işbölümü, insanı
bireylikten çıkartan, aklı başkalarınca kontrol edilen ve insanın ruhsal yapısının
temellerini zedeleyen karmaşık bir yapının tanımını oluşturuyor.
“Ayinedir bu âlem, her şey Hak ile kaim” (Azîz Mahmud Hüdâyi Hz.) denilmesine rağmen sürekli parçalanma üzerine
kurulan ve kabul gören bu düzen, beraberindeki tüm modern çağ düzenekleriyle en
ideal, en uygun, en adil, en özgürlükçü sistem iddiasıyla ve modern dünyanın
bir gerekliliği olarak zihinlerin başköşesinde yerini alıyor. Bu çarpık düzenin
sahipleri kendilerini kral konumuna yükselten sistemleri, yapıları ve
mekanizmaları canı pahasına koruyor ve eleştirilmelerini engelleyerek onları kutsal,
tartışılmaz bir konuma yükseltiyor.
Bütün, parçalardan müteşekkil olan yapısıyla müstakil konumunda
beklerken; kendi zatından ayrı olarak tasavvur edilen her şeyden farklı bir manayı
ifade ediyor. Bütün parçalar, bütünün kendisinden önemli olmayan bir değeri ifade
ediyor ve ancak hakikati oluşturan parçalar tanımına dâhil edildiğinde bir anlam
taşıyor.
Hülasa bütünün görülmesi hakikatin de görülmesini
sağlayacağından Batı Uygarlığı ilmi faaliyetleri - Guenon’un da eleştirdiği gibi-
hakikatin perdelenmesi için kullanıyor. Gerçeğin yerine görüntülerin
yerleştirilmesi ve bunun tek hakikatmiş gibi dünyaya sunulması, Batı’ya
hayranlığını her fırsatta dile getirenler için bir anlam ifade etmese de
kendini ve tarihini bilenler için bir haykırışı ifade ediyor: İlminize
güvenmiyorum bayım!