İlmin izzeti
13-14 Nisan günlerinde Muş Alparslan Üniversitesi’nin ev sahipliği yaptığı, ‘’Toplumsal sorunların çözümünde alimlerin ve aydınların rolü’’ üst başlığı altında 3. Alimler Çalıştayı yapıldı. Paydaşların medreseler, ilahiyat fakülteleri, diyanet, milli eğitim ve sivil toplum olan çalıştay oldukça verimli geçti… Değerli katılımcıların derinlikli analizleri ufuk açıcı ve ümit verici idi… Nesillerin eğitiminde birinci derecede sorumlu olan kişi, kurum ve kuruluşlar aynı masanın etrafında toplanmışlardı… Anadolu Platformu adına bulunduğumuzu o güzel ortamda yaptığım sunumu özetleyerek paylaşmak istiyorum…
Değerli kardeşim!
Şu beşli konsensusun ümmetin ve ülkenin geleceği açısından oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Sorunlarımızı soğukkanlılık içinde, önyargısız oturup konuşabilmek oldukça önemli… Şu tablo ümmetin özlemini çektiği bir fotoğraf… Medrese mollaları, diyanet hocaları, ilahiyat akademisyenleri, milli eğitim temsilcileri, sivil toplum aydınları bir aradalar… Hamdolsun… Bu mutabakat mutlaka güzel sonuçlara vesile olacaktır… Ancak burada kimsenin bir diğerini dönüştürme, aynileştirme niyeti ve gayreti olamaz… Ne siyasi ne de sivil irade kimse kimseyi massetmek, vakumlamak hakkına haiz değildir…
Amaç toplum mühendisliği yapmak değil, nesillerin mürebbisi olmak duyarlılığı ile hareket etmektir…
Umarım şu salondan sadece anlamlı analizler, kanaat ve görüşler değil uzun vadede gerçekçi kararlar ve bunları hayata geçirecek kararlılıkta tecelli edecektir…
Öncelikle özgüvenimizi kuşanıp bu toplum içinde hâlâ alimlerin sahip olduğu özgül ağırlığı fark etmek durumundayız… Unutabilir miyiz? Geniş kitleler nezdinde alimlerin saygınlığını… Toplumsal ihtilaf ve kavgalarda ilk başvuru kapısı yargı ya da karakol değil alimler gidilecek adresti. Alimin sözü üzerine söz olmazdı… Şeriatın kestiği parmak acımazdı…
Bugün saygınlığımıza halel gelmişse öncelikle kendimizi sorgulamak zorundayız… Umut azlığı, ufuk darlığı, kendi aramızdaki uyumsuzluk ve toplumsal sorunlara duyarsızlık ve umursamazlık geleceğimizi tehdit ediyor… Ağırdan aldıkça ağırlığımız gidiyor… Birbirimize düştükçe itibarımızda düşüyor…
Cidalimiz zevalimiz oldu… Visal için vasat lazım… Vahdet lazım… Önyargılarımızı yenebilirsek önümüz açılır ve özlenen günlere yürüyebiliriz…
Sorun; birbirimizin imtihanı olmadan bu imtihanı birlikte nasıl verebiliriz?
Dün düşmanla sınandık bugün birbirimizle sınanıyoruz…
Yine bugün hızımızı kesen, heyecanımızı alan, bizi halsiz bırakan acaba hangi hastalıklara maruz kaldık?
Tükenmişlik sendromu mu? Kabullenilmiş çaresizlikler mi? Üretilmiş korkular mı? Kronik tembellikler mi? Ertelenmiş sorumluluklar mı? Yoksa moda deyimle metal yorgunluk mu?
Her şeyden önce bize yeni bir ruh, yeni bir rîh(rüzgar), yeni bir râh(yol) lazım…
Rabbani alim olmanın yolu da bundan geçer…
Biz ikbali de gördük, idbarı da gördük…
Çetin kışlardan da geçtik, baharı da yaşadık…
Dün korkularla sınandık, bugün konfor ve koltuklarla deneniyoruz.
Dün şiddet sarmalında idik, bugün genişliğin şüpheleriyle karşı karşıyayız…
Dün yokluk ve yalnızlık günlerinden geçtik, bugün çokluk ve varlık içinde yokluk ve yalnızlığı yaşıyoruz…
Gençliğimiz bilgiçlik, bağnazlık ve büyüklenme büyüsüyle gün geçtikçe bozuluyor… Fıkıhsız bir toplum ve fakihsiz bir mecraya doğru akıp gidiyor…
Hendeklerde heder olmayı göze alan Doğu’nun gençleri rahle-i tedrisimize ilgi duymuyor…
Niçin cazibe merkezi olamadık? İlgi odağı haline gelemedik? Kendimizi güncelleme ve gönüllere dokunma beceri ve başarısı ne zaman mümkün olacak?
İslam dünyasının uleması zindanlarda bedel öderken, ümmetin beklentisine kim cevap verecek? Evet, biz değilsek kim?
Ey peygamber varisleri?
Biz bizden sonraki kuşaklara nasıl bir miras bırakacağız?
Nasıl! bir mücadele geleneği, nasıl bir mektep kalacak?
İslam coğrafyasının evlatları olarak, bu coğrafyanın toprağını da tohumunu da iklimini de çok iyi biliyoruz… Artık, nadas zamanı bitti, filizlenme zamanı…
Yapay zeka çağında endüstri 4.0 günlerinde insanlığın irfan, hikmet ve aşkınlığa daha fazla ihtiyacı var…
Biz bunun için varız değil mi?