Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
31 Ağustos 2015

İlklerin hayat bulduğu kent: Eskişehir


SABRİ GÜLTEKİN

[email protected]


Türkiye kaynıyor; hava dahil her şey çok sıcak. Siyaset 7 Haziran genel seçim sonuçlarıyla abandone olmuş vaziyette. Birbiriyle el sıkışmaktan imtina eden siyasetçiler; memleketi hem ekonomik, hem de sosyal kaosun kucağına bıraktı. PKK terör örgütü uzun bir suskunluktan sonra "ara dönem"in en önemli aktörü olarak tekrar hortladı. Söz bitti, yol tükendi; anayasal hükümler devreye girdi. 1 Kasım'da yapılacak genel seçimlere kadar ülkeyi yönetecek "seçim hükümeti" 28 Ağustos itibarıyla görevi devraldı.

Bu sıcak hava ve gündem maddelerini de yanımıza alarak kısa bir yolcuğa çıkma zarureti hasıl oldu. Frigya, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerinde soluklanarak derin izler bıraktığı İç Anadolu Bölgesi'nin kuzeybatısında kurulu kadim belde Eskişehir'deyiz.

Hem demokrafik yapısı, hem de ekonomik hacmiyle Türkiye'nin en önemli şehirlerinden biri olan Eskişehir, 1993 yılında Odunpazarı ve Tepebaşı merkez ilçeleriyle Büyükşehir Belediyesi statüsüne kavuşmuş. Bugün ise, 815 bini bulan nüfusuyla Türkiye'nin en büyük 25'inci vilayeti konumunda.

Sanayimizin rol model şehri

Bir dönem Eskişehir'i besleyen en önemli ekonomik kaynakların başında demiryolları sanayi geliyormuş.

1894 yılında Almanlar tarafından buharlı lokomatif ve vagon tamiri ihtiyacını karşılamak üzere "Anadolu Osmanlı Şimendifer Kumpanyası" adı altında kurulan Türkiye'nin ilk sanayi hamlelerinden olan Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayii A.Ş. (TÜLOMSAŞ), 1919'da Anadolu'yu işgal eden İngilizlerin eline geçmiş. Kısa bir süre sonra Kuva-i Millu00eeye tarafından geri alınarak Eskişehir Cer Atölyesi olarak faaliyetlerini sürdürmüş.

1958 yılında bir dizi revizyona tabi tutulan tesisler, çığır açacak faaliyetler için hazır hale getirilmiş.1960 yılında ilk Türk otomobili "Devrim" üretilmiş. 29 Ekim Cumhuriyet töreninde büyük bir heyecanla görücüye çıkartılan Devrim otomobili; Türkiye'nin kalkınmasını istemeyen mihrakların sabotesine maruz kalarak, seri üretimi yapılamadan kaderine terk edilmiş. Bu başarısızlığı(!) dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel tarihe geçen şu ifadeleriyle özetlemiş: "Garp kafasıyla araba yaptık, şark kafasıyla deposuna benzin koymayı unuttuk."

Ardından 1961 yılında Türk mühendis ve işçiler bir ilke daha imza atılarak buharlı lokomotifi "Karakurt" üretilmiş. 1915 beygir gücünde, 97 ton ağırlığında, 70 km/h hız yapabilme özelliklerine sahip Karakurt, 1976 yılına kadar hizmet ettikten sonra Devrim otomobiliyle aynı makus kaderi paylaşmış.

Eskişehir gerçektende ilklere öncülük etme konusunda rol model bir kent. Şeyh Edebali'nin talebesi, Osmanlı Devleti'nin ilk kadısı Dursun Fakih, Osman Gazi adına ilk hutbeyi Eskişehir'de okumuş. Türk tarihinin ilk modern haritası 1896 yılında Eskişehir için çizilmiş. İlk Köy Enstitü 1940 yılında Eskişehir'de açılmış... İlkler listesi uzayıp gidiyor, konumuza dönelim.

1970 yılında adı Eskişehir Lokomotif ve Motor Sanayii Müessesesi (ELMS), 1986 yılında ise Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayii A.Ş. (TÜLOMSAŞ) olmuş. Kurum, halen çeşitli tipte lokomotif, demiryolu bakım aracı, bojili yük vagonu, çesitli tipte dizel motor, alternatör, cer motoru, çelik ve pik döküm üretim kapasitesiyle Türk Ağır Sanayii'ne hizmet vermesine rağmen lokomotif görevini Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi'ne (EOSB) devretmiş.

Eskişehir, böyle bir sanayinin öncü merkezi olmasına rağmen "mum dibine ışık vermez" misali şehir içi ulaşımında raylı sisteme yeterince entegre edilememiş. Günü kurtarma adına hayata geçirilen projeler ise, caddelerde trafik tıkanmalarını beraberinde getirmiş.

Porsuk Çayı'nda şenlik var!

Bu kadim belde, Şeyh Edabali, Seyyid Battal Gazi, Yunus Emre, Nasreddin Hoca gibi manevi şahsiyetleri bağrında barındırsa da, maalesef büyük bir erozyona uğramış.

Aynı zamanda büyük bir öğrenci kenti olan şehirde, açılan barlar ile birlikte eski fabrikalar bölgesi gece hayatının merkezi haline gelmiş. Haller Bölgesi ve Eski Kiremit Fabrikası'nın yerleri gece kulüpleriyle dolmuş; rezilliklerin fink attığı, gençliğin zehirlendiği karanlık dehlizlere dönüşmüş. Şehri ikiye bölen Porsuk Çayı'nın etrafı, üniversite gençliğinin boş vakit(!)lerini değerlendirdikleri çok sayıda eğlence mekanıyla dolmuş. Öyle ki, öğrencilerin bir kısmı buralara takılmaktan ders çalışamıyorlarmış.

Çarşı Cami şehrin kalbi gibi

Hamam Yolu'ndan Odunpazarı Reşadiye Camii yönüne ilerlerken önünüzü kesen Taşbaşı Çarşısı, baharatçılarıyla, ayakkabıcılarıyla, manifaturacılarıyla, kuyumcularıyla ve lületaşından yapılmış hediyelikleriyle klasik bir Anadolu çarşısını andırıyor. Gördükleriniz gözlerinizi, yedikleriniz damaklarınızı, merhabalaştıklarınız gönlünüzü okşuyor.

Çarşı Camii şehrin kalbi konumunda. Hangi yönden gelirseniz gelin bir şekilde yolunuz 1925 yılında Baltacı Mahmut Ağa tarafından vakfedilen bu ma'bedle kesişiyor. Kutsal mekan, Ağustos'un sıcağından bunalıp kubbesi altına sığınanları tavanındaki ayetlerle ferahlatıyor.

Hamamyolu Caddesi'nde 1976 yılından bugüne hizmet veren Has Hotel Termal, yer altından kaynayan 42 derecelik şifalı sıcak sularıyla romatizma, safra kesesi, gut, cilt hastalıkları, kırık, çıkık, böbrek taşları, bel ve sırt ağrıları rahatsızlıkları olanlara şifa dağıtıyor.

ESPARK Alışveriş Merkezi, bir dönem Eskişehir'in en önemli ticaret merkezi olan Esnaf Sarayı'nın pabucunu dama atmış. "Eskiye rağbet olsa bit pazarına nu00fbr yağardı" diyen tüketim çılgınları ESPARK AVM'nin yolunu tutuyor.

Köprübaşı'nda yürüyen kalabalıkları yara yara en sonunda Porsuk Çayı'na ulaşıyoruz. Adalar'a doğru ilerlerken cadde ve sokaklardaki insan profili değişiyor. Kimileri gondol sefası yapıyor, kimileri edebe mugayir giyim tarzlarıyla dikkatleri üzerine çekiyor. Çayın kuytularında bıyığı henüz terlememiş gençlere yazılan kızlar, beyaz benizli kızlara dolanan karayağız oğlanlar adeta Eskişehir'i heykeller kenti yapan Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen'in sürreal eserlerini tasvir ediyor.

Eskişehir Anadolu Üniversitesi rektörlüğü döneminde üniversiteyi heykellerle donatan Büyükerşen, hızını alamamış şehri adeta heykel atölyesine çevirmiş. Nerede bir boşluk bulduysa heykel yerleştirmiş.

18 Nisan 1999 yerel seçimlerinde Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı kazanan ardından 2004, 2009, 2011 ve 2004 yerel seçimlerinde rakiplerini üst üste mağlup etmeyi başaran Büyükerşen, hizmetlerini kendi adını taşıyan Türkiye'nin ilk "Balmumu Heykel Müzesi"yle taçlandırmış.

İlerlemiş yaşı ve sağlık koşullarının iyi olmamasına rağmen Eskişehirlilerin bu heykelsever başkanda ne buldukları Anadolu veya Osmangazi Üniversitesi tarafından bir kürsü kurularak araştırma konusu yapılmalı.

Adam son seçimleri adeta şapkasını koyarak kazanmış!.. Demek ki, "inadına solculuk" bu şehirde pirim yapıyor!..

Mescidi olmayan devasa park

Sazova Şehir Parkı, gerçekten de şehrin stresinden uzaklaşmak için uğranacak ideal bir mekanların başında yer alıyor. Kuğularıyla, masal köşküyle, uzay eviyle, sualtı dünyasıyla, amfi tiyatrosuyla, bilim ve deney merkeziyle, korsan gemisiyle, gezi alanlarıyla, göletinde yüzen kuğularıyla insanları dinlendiriyor.

Fakat bu kadar devasa sosyal tesiste maalesef tapınma ihtiyacını giderecek küçücük bir mescidi bile bulunmuyor. Teessüf ediyoruz sayın başkan, heykellere gösterdiğiniz intizamı bizler de bekliyoruz. İnsafsızlık edip, "namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz" demiyoruz. Safiyane duygularla Sazova Şehir Parkı'na en kısa zamanda bir mescid inşa edilsin istiyoruz. Çünkü insanlar her vakitte Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii'ne gidip gelmekten bu00eetab düşüyor, bilesiniz.

Mesela bakınız Millu00ee Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı beyefendi bu elzemliği görmüş, Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında inşa edilen Vişnelik'teki Dede Korkut Parkı'nda Dede Korkut Anıt Duvarı, Dede Korkut Heykeli ve bir de devasa cami inşa ettirmiş.

Sayın başkan, atalarımız ne güzel söylemiş: "At ölür, meydan kalır; yiğit ölür, şan kalır." Meydanı değil, şanı kalanlardan olmak; en büyük saadet...

***

ODUNPAZARI

"BAYRAK" ŞİİRİYLE COŞUYOR

Eskişehir'ingüneyindeki tepelere kurulu bulunan Odunpazarı ilçesi özellikle 300 yıllık geçmişe sahip Osmanlı döneminden kalma evleriyle öne çıkıyor.

Buradaki yapılar Safranbolu, Göynük ve Beypazarı'ndaki mimari özellikleriyle dikkat çekiyor. Osmanlı'nın sivil mimari örnekleriyle bezeli ilçe, kıvrımlı yolları, çıkmaz sokakları, ahşap süslemeli bitişik düzenli, cumbalı evleri ile örf, adet ve gelenekleriyle günümüze kadar ulaşmayı başarmış. "Odunpazarı Tarihi ve Kentsel Sit Alanı" olarak tescil edilerek korunmaya alınmış bu yapılar topluluğu arasında Arif Nihat Asya'nın "Bayrak" şiirini yazdığı ev, seyyah ve tüccarların misafir olduğu Atlı Han ve 1525 yılında Çoban Mustafa Paşa tarafından yaptırılan Kurşunlu Camii ve Külliyesi bulunuyor.

Betonlaşarak birer modern hapishaneye dönüşen şehirlere inat, buradaki yapılar insanın içini ısıtıyor. Sokak kapılarının önlerinde komşularıyla muhabbete dalan ninelerin, arkadaşlarıyla saklambaç oynayan çocukların yüzleri gülüyor.

***

Odunpazarı'nın terası:

ŞELALE PARK

ŞelalePark, Odunpazarı Belediyesi tarafından 2009 yılında Eskişehirlilerin hizmetine sunulmuş. 38.000 metrekarelik bir alana kurulan park, adeta Eskişehir'in terası konumunda.

Buradan şehrin büyük bir bölümünü 360 derecelik bir açıyla izlemek mümkün. Parkın içerisinde bulunan şelale, çocuk oyun ve spor alanı, yürüme yolları, seyir terası, ahşap yel değirmeni, mini anfitiyatrosu, oturma alanları, restoran ve kafeterya ziyaretçilere keyifli zaman geçirmek için tasarlanmış.

Parkın hemen yanında bulunan Büyükşehir Belediyesi Odunpazarı Mezarlığı'nda ise uzaklardan değil, baş uçunda Fatiha okunması gereken bir zatın makamı bulunuyor; Şeyh Edebali (1206 Karaman-1326 Bilecik). O, Osmanlı Devleti'nin temalinin atıldığı yıllarda yaşamış din bilgini, ahi şeyhi. Daha da önemlisi "Ey Oğul!.." diye seslendiği Osman Gazi'nin hocası, kayınbabası, üç kıtaya adalet dağıtacak Cihan Devleti'nin fikir babası.

Sana minnattarız; ey dünya ve ahiret yurdunun güzel insanı. Ruhun şad olsun. (Şeyh Edebali'nin bir türbesi de Bilecik'te bulunmaktadır.)

***

Damak çatlatan lezzet:

Çi BÖREK

Eskişehir'dene yenilir denildiğinde ilk akla çi börek geliyor. Kıyma, soğan ve baharat karışımının açılmış yufkaya konulup 180-200 derece ısıtılan yağda kızartılmasından mülhem olan geleneksel böreğin mucidi Kırım Tatarlarıymış. Adı hususunda görüş birliği sağlayamayanların bir kısmı pişerken çıkardığı sesten dolayı "şırbörek", bir kısmı ise Kıpçak lehçesinde lezzetli anlamına gelen "çi"den aldığını hususunda ısrar ediyor.

Bizim için fark etmez ha şırbörek, ha çi börek; yeterki leziz olsun. Odunpazarı Köprübaşı'ndaki Papağan Çibörekçi'de mekan darlığından dolayı yer bulamayacağımız vehmine kapılıp Akarbaşı Mahallesi'nde bulunan Eskişehir Çibörek Evi'nin yolunu tutuyoruz.

Siparişleri verip, bir taraftan salata ve soslardan atıştırırken diğer taraftan da sabırsızlıkla beklemeye koyuluyoruz. Sabrımız tükenmeden çi böreklerimiz servis ediliyor. Buz gibi Kalabak suyu eşliğinde 1, 2, 3, 4... birer birer mideye indiriyoruz. Hakikaten lezizmiş.

Garsona teşekkür edip, böreğin pişiriliş anına şahitlik etmek isteğimizi beyan ediyoruz. Garson müsaade almak için patrona yöneliyor, kısa bir teyakkuz hali zuhur ediyor. Bir telaş hali ki, sormayın; sebebini biz de anlayamadık. Adamları bu sıcak havada bir de biz terletmeyelim deyip, mekandan içimize kurt düşmüş vaziyette ayrılıyoruz!..