İlklerin Diyarbekir'i-1
Her şehrin kimliği olur ve kimlikle anılır.
Şehirlere kimliğini veren değerleridir, kendine özgü değerleri ayrıcalıklı, başka bir ifadeyle "mümtaz" kılar şehri.
Bu şehirde "ev"in kutsandığının (mahremiyet) ve hane halkı olmanın (aile) 11 bin 400 yıllık geçmişi olduğunu biliyor muydunuz?
Ya ölüye saygının 10800 yıllık bir geçmişi olduğunu?..
Peki, başta dört semavi din olmak üzere (ateizm de dahil) 5 inancın aynı anda bu şehirde hem de asırlarca yaşama imkanı bulduğunu biliyor muydunuz?
Ne ilklere tanıklık etmiş bu topraklaru2026
Sanırım bir ay kadar önce yine bu köşede duyurmuştum.
Doğrusu bu kadar ilgi göreceğini beklemiyordum.
Uluslararası sempozyum
Hayır, işin önemsizliğinden değil, Diyarbekir söz konusu olunca elbette ilginin en büyüğünü hak ediyor. Lakin zaman ve konjonktürden dolayı fazla rağbet görmez endişemi gizliyordum. Elhamdulillah yanılmışım. 281 tebliğ 7 farklı salonda 4 gün boyunca sunulacak ise son derece verimli bir sempozyum olacak demektir.
Uluslararası Diyarbakır Sempozyumu'ndan bahsediyorum.
02-05 Kasım tarihleri arasında Diyarbakır Valiliği ve Dicle Üniversitesi tarafından ortaklaşa düzenlenecek olan muhteşem sempozyuma ev sahipliği yapacak Diyarbakır. 18'i yabancı ülkelerden olmak üzere yüzlerce akademisyen, sanatçı, fikir adamı bu sempozyuma katkı sunmak üzere Diyarbakır'da ağırlanıyor.
Sempozyumun paydaşı Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Talip Gül'ün açılış konuşmasında verdiği müjde oldukça sevindiriciydi. Sayın Gül, "Sayın Valimizin başlattığı bu sempozyum ilk ama son olmayacak, inşaallah biz sonraki yıllarda da devam ettireceğiz." dedi. Aslında Sayın Rektör Diyarbakır'ın bu tür organizasyonlara ihtiyacı olduğu gibi, bu organizasyonlarla Diyarbakır'ın daha iyi tanınması, anlaşılması ve buna uygun hizmete sahip kılınmasının gerekliliğini de dile getirmiş oldu.
Sempozyumu tertipleyen Diyarbakır Valisi Hüseyin Aksoy açılış konuşmasında önemle vurguladı,"Kimin Diyarbakır hakkında söyleyecek sözü varsa, kimin Diyarbakır için bir katkısı olacak ise gelip burada söyleyecek, tebliğler kitaplaştırılacak ve istifadeye sunulacak."
Eyvallah.
Sempozyumun konu portföyü oldukça geniş; yemeğinden edebiyatına, kültüründen inancına, mimarisinden ticaretine ve tarımına kadar 27 başlıkta Diyarbakır konuşulacak. Bildiğimiz, bilmediğimiz güzellikleri, zenginlikleri, geçmişe ve geleceğe katkıları ortaya çıkacak Diyarbakır'ın.
Geçen Çarşamba günü başlayıp Cumartesi günü sona erecek olan Sempozyum bu çapta bir ilk. Prof. Ahmet Bilgin'in Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde de Tarihi kimliği ile Diyarbakır Sempozyumu büyük ilgi görmüştü. Lakin konu yelpazesi açısından bu bir ilk olmayı hak ediyor.
Açık ve net söylüyorum,
Cumhuriyet tarihi boyunca Diyarbakır bilinçli, programlı bir şekilde ihmal edildi. Osmanlı dönemindeki potansiyelleriyle 1950'lere kadar gelebilen Diyarbakır bu tarihten sonra sermayesini yiyen şehir oldu.
1970'in ikinci yarısında başlayan şiddet, terör ve ardından gelen 3 darbe ve muhtıra ile gerilen ve gerileyen ülkemizde Diyarbakır daha ağır yaralar aldı. Hükümetler Diyarbakır'ı ve dinamiklerini felce uğratarak adeta ayakları üstünde duramayan bir şehre dönüştürdüler. İşsizliğin en yoğun olduğu şehirlerin başında gelmesine rağmen,hükümetlerin yandaşlarına sağladıkları kredi ve teşviklerle beton yığınları görüntüsü dışında Diyarbakır'a ciddi hiçbir kazanım sağlanmadı.
Bu olumsuzluklara rağmen Diyarbakır'ı taşıyan en önemli dinamik Üniversite olmalıydı değil mi?
Kurulduğu günden bugüne ideolojik kadrolaşma, tek tipçi, jakoben anlayış üniversallığını silip süpürmüştü üniversitenin. Bir de son 8 yılda yaşanan (2008-2016) "F-AKADEMİK"facia Dicle Üniversitesini de Diyarbakır'ı da onlarca yıl kaybettirdi.
2002sonrasındaise Diyarbakırvakarına yakışır hizmetigörmeye başladı, ama bu sefer de KCK gölgesindeetnik temelli siyaset yapan yerel yöneticilerin maniaları çıktı. Muhalefet yapılmalı/ydı elbet, ama bu, ben yapmam hükümete de yaptırmamyaklaşımı ile olmamalıydı.
Bu anlayış 2003 sonrasında Diyarbakır için düşünülen hizmetleri aksatmakla kalmadı, geçmişte mevcut olan zenginliklerinyitirilmesine de yol açtı. 32 yıl önce PKK'nın Eruh baskınından bugüne sermayenin Diyarbakır'la arasına mesafe koyması başlı başına kayıptı. Hükümetin önemli bazı yatırımları da PKK tarafından engellenince olan halka oldu.
Bunun içindir ki bir yandan şehrin asil hüviyetine kavuşması, diğer yandan da halkın müferrih ve müreffeh bir ortama kavuşması için Valilik, Belediye ve Üniversiteye çok büyük görevler düşüyor.
Bakınız, bu şehre son yıllarda 9 milyar dolarlık (26 milyar Lira) yatırım gerçekleştirildiği halde halkta bir karşılık bulduğunu söyleyemeyiz. Bunun sebepleri üzerinde iyice düşünmek gerek. Bir başka ilde, bir başka ülkede birkaç yılda değil 9, 1 milyar dolarlık yatırım yapılsa oranın ölülerine bile yararı dokunurken, Diyarbakır'a yapılan bu devasa hizmet ve yatırım neden halkta bir karşılık bulmuyor? Bunun çoktan bir master konusu olması gerekiyordu.
Bu anlamda sempozyum ciddi bir fırsat oldu. Herkes ve her kesim gibi bütün kurumlar Diyarbekir için üzerine düşeni yapmalı, ancak kayıp yılları da telafi etmek için ayrı bir gayret gerekli.
Diyarbakırlı, Diyarbakır sevdalıları, ilgili kurumlar, siyasi iktidar hatta muhalefet Diyarbakır'ı omuzlamalı, ama sanırım önce Diyarbekir'in omuzlarındaki gereksiz yükü almamız gerekecek.