Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.69
Gram Altın
2957.36
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Mart 2021

"İlklerden olmak"

Yüce Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de beyan ettiği bazı vurgular derin tefekkürlerin ve güzel hikmetlerin kapısını aralıyor… Uzun zamandır üzerinde zihnen yoğunlaştığım şu ayeti celile bunlardan bir tanesidir…

“ De ki; Bana Müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma (denildi).” (En’am,14)

Benzeri vurgular ayrıca En’am-163, Araf-143, Şuara-51 ayetlerde de geçmektedir…

Evet, “Müslümanların ilki olmakla emrolunmak” ne anlama geliyor…

Gerçekten ilklerden olma çağrısı oldukça önemli…

Özellikle dava adına bir şey yapılması söz konusu olduğunda, başka öncü ve örnek aramaksızın öne çıkmak, ilk hamleyi yapanlardan olabilmek en yüce eylem ve erdemdir. Başkalarının ne yaptığına, nasıl davrandığına bakmaksızın fırsat bu fırsattır, gün bugündür diyerek ilklerden olmayı ilke edinmek… Herhangi bir beklentiye girmeden ilk omuz veren, ilk elini taşın altına koyan, ilk risk alan olmak övülüyor… Hareketin öznesi, öncüsü olmayı yüce Kitabımız öneriyor…

Bir diğer boyut, her şeyden önce Müslüman olmak, üstlenilen görev, konum, statü ve sahip olunan kariyer ne olursa olsun önceliğimizin, vazgeçilmezimizin Müslümanlığımız olduğunu unutmamak ve bundan ödün vermemek…

Müslüman olma kimliğini tüm kurumsal kimliklerden, konumlardan, kazanımlardan önde tutmak… İdari, siyasi, ticari, akademik, mesleki statüleri Müslüman olma duyarlılığı ile değerlendirmeye almak…

Sanıyorum modern zamanlarda Müslüman kimliğin en zor sınavı… kişisel kaygılar, dünyalık korkularla İslami şahsiyetin flulaşması, ilkelerin silikleşmesi riski altındayız…

Yozlaşma günlerinde ilklerden olmak kolay değildir, her yiğidin kârı olmadığını da biliyoruz… Ancak ilahi ölçekte övülen ve öne çıkan dava derdi ile tüm kınamalara ve korkulara rağmen öncü ve önder olmaktır…

Arada kalmakla, arka sıralarda durumu idare etmekle, dostlar pazarda görsünler hesabına görüntü vermekle yol alınmıyor, dava adamı olunmuyor…

Allah(cc) aksiyon yüklü bir ruhla aktif olmamızı istiyor. Edilgen kalmamızı, pasif durmamızı tasvip etmiyor. Elimizden ne geliyorsa sonuna kadar kullanmamız gerekiyor. Kendi halinde bir gidiş değil, kendini aşan bir duruş üzere olmamız bekleniyor…

Bir çığır açan olmalıyız… İz bırakarak seferi sürdürmeliyiz… Sonrakilerin sürükleyicisi ve toplumsal değişimin meşalesi bizde olmalı… Aksi takdirde nal toplayarak rahmete nail olamayız…

İnsanlarımızın yorgun düştüğü, çoğunluğun dünyevi kaygılarla yoğunluklarını arttırdığı bir süreçte, umut ve ufuk olmak gerçekten takdire şayan bir durumdur… Zor zamanlarda yola revan olmak, zor zamanlarda konuşmak, zor zamanlarda okumak, adam gibi adam olmanın da ispatıdır…

Uhud savaşının en kritik anında, Allah Rasulü (sav) elindeki kılıcı ashabına göstererek;

Bu kılıcın hakkını kim verecek?

Ebu Dücane (r.a) öne atılıyor:

Ben veririm ya Rasulullah

Üç defa tekrarlanan soruya her defasında öne çıkan sahabi Ebu Dücane’dir…

Efendimiz (sav) kılıcı Ebu Dücane’ye teslim eder… Bu defa Ebu Dücane sorusunu sorar:

Ey Allah’ın Rasulu bu kılıcın hakkı nedir?

Parçalanıncaya kadar düşmanla savaşmaktır…

Şimdi bizler Hz. Peygamber (sav) in sorusunu güncelleyebiliriz…

Şu kulluğun hakkını kim verecek? Kardeşliğin hakkını kim verecek? Kitabın, kıblenin, İslami kimliğin hakkını gerçekten kim verecek?

İslami davanın, davetin, duruşun, direnişin hakkını kim verecek?

Kimden bekliyoruz? Yoksa kurtarıcı mı bekliyoruz?

“En”lerden ve “ilk”lerden olmak varken, elenenlerden, eriyenlerden olmak ne kadar hazin, değil mi?