Dolar (USD)
34.49
Euro (EUR)
36.25
Gram Altın
2962.10
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

İlkbaharı karşılarken

Yeni yeni etrafını, kendini tanımaya başlayan bebeklere ‘’hani burnun, hani gözün, hani kulağın soruları hep sorulur’ bilirsiniz. O da farkına varmanın mutluluğu, öğrenmenin tadıyla büyük bir özgüvenle elini sorulan azalara götürür. Ah ne de şendir ne de sevimli…

Büyüdükçe insan ‘hani kalbin’ sorusuna çokça muhatap olsa ya…

Hani o sol tarafımızda tik- tak ritmini işittiğimiz ikili ses. Birçok kelimeye uyarlayarak varlığını her an hissetsek keşke (biz- siz, sen -ben, yaşıyorsun- yaşıyorum) gibi.

Yaşamak fark etmektir’ mevsim yoklaması yaptı dün kalbim. Hayatımda elli bahar yaşadım.

1971 ilkbahar+

...

2019ilkbahar+

Hepsinin hanesine artık koydum. Kaç çiçeğe dokundum, kaç sabah sevinçle uyanıp koştum işime gücüme, sayması güç. Baharlar heyecan oldu da hep, bir bahar atladı ömrümüz işte.

Yoklama :2020 ilkbahar (-) yok

‘’Ey aziz ilkbahar geç kâğıdı alıp yine gelsem dedim’’ yok. Koca üç ay -mart nisan mayıs- hatta haziran. Yaşamak fark etmekse; ben 2020 baharında hem yalnızlığın kıymetini hem çoğul yaşamanın kıymetini fark ettim.

Daha acısıydı kaybettiklerimiz. Nefesimizi tutup bekledik her gün.

Sahi ya nefes tutup beklerken kendiliğinden alınan nefesin kıymeti değil miydi farkındalık şimdi de. Entübe bir hayat yaşamadığımız için, dolu dolu aldığımız her nefesin farkında olarak yaşamak ne büyük lütuftu ölüm bizi bulmadan önce. Madem böyle bir imtihanla yüz yüze geldik, kayıp olan nice şeyi yeniden aramaya koyulma enerjisi yüklenmeli değil miydik …

Yaşamak fark etmekse; söz vermeli değil miydik kalbimize? İçerden çıkamadığım pand(emi) günlerini ‘’unutma emi’’ diyerek, yok sayıldığım baharı telafi adına; daha çok ırmak geçeceğim, daha çok papatya derip, gül koklayacağım. Hanımeli dizili sokakları bir boydan bir boya adımlayacağım. Yağmurda ıslanıp koşamadığım tarlalara, bahçelere yol alacağım. Daha çok bakacağım önüme arkama sağıma soluma demeli değil miydik, sobelenmeden.

Kibrit kutusu binaların, pirinç tanesi kadar pencerelerinden gök yüzüne bakmak nasıl da acı verdi bana deyip, bağlı bahçeli uçsuz gökyüzülü yerlere gidip ‘’buralar böyle kalsın boğmayın binalara ‘’demeli değil miydik artık?

Yaşamak fark etmek idiyse; kendi mahsulüm, yiyeceğim, içeceğim için ve en doğalı için mücadele etmem daha kuvvetli olmalı değil miydi?

Unuttuğumuz fark etmeyi fark ederek yaşamaya başlamalı değil miydik artık?

Dişimin ağrısında doktora gidemeyişimi, başucumdaki markete saatli gidişim veya hiç gidemeyişimi silinmez kalemle yazmalı değil miydik, sabah işime koşamayışımı, yeni aldığım elbiselerimi giyemeyişimi, ayakkabılarıma dokunamayışımı ve daha neler neler. Sahip olduğumuzu sandığımız nice şeye uzaktan bakmak acısıyla sahiplikten öte şahitlik için geldiğimiz dünyanın bize ait olmadığını, unuttuğumuzu fark etmek.

Yaşamak fark etmek ise; kımıldayan yaprağa da iyi bakmalıydı kalbim, döne döne düşen yaprağa da. Uçan kuşa da tele takılana da.

‘’İyi bak etrafına ne varsa’’ dedi gönlüm. Bir bahar gittiyse ömründen onu bundan sonraki mevsimlere ekle, kat. Ekle kat kat… Katlı yaşa, katlayarak yaşa. Kâh çoğaltarak, kâh katlayıp içine! Seni huzursuz eden ne varsa, katla.

Yaşamak fark etmek idiyse; iyi bak etrafına. İyi yaşa tüm mevsimleri.

Kendine iyi bak, kendin ki koca bir dünyasın.