İlkbaharı karşılarken
Yeni yeni etrafını, kendini tanımaya başlayan bebeklere ‘’hani burnun, hani gözün, hani kulağın soruları hep sorulur’ bilirsiniz. O da farkına varmanın mutluluğu, öğrenmenin tadıyla büyük bir özgüvenle elini sorulan azalara götürür. Ah ne de şendir ne de sevimli…
Büyüdükçe insan ‘hani kalbin’ sorusuna çokça muhatap olsa
ya…
Hani o sol
tarafımızda tik- tak ritmini işittiğimiz ikili ses. Birçok kelimeye uyarlayarak
varlığını her an hissetsek keşke (biz- siz, sen -ben, yaşıyorsun- yaşıyorum)
gibi.
Yaşamak fark
etmektir’ mevsim yoklaması yaptı dün kalbim. Hayatımda elli bahar yaşadım.
1971 ilkbahar+
...
2019ilkbahar+
Hepsinin hanesine artık koydum. Kaç çiçeğe dokundum, kaç
sabah sevinçle uyanıp koştum işime gücüme, sayması güç. Baharlar heyecan oldu da
hep, bir bahar atladı ömrümüz işte.
Yoklama :2020 ilkbahar (-) yok
‘’Ey aziz ilkbahar geç kâğıdı alıp yine gelsem
dedim’’ yok. Koca üç ay -mart nisan mayıs- hatta haziran. Yaşamak fark
etmekse; ben 2020 baharında hem yalnızlığın kıymetini hem çoğul yaşamanın
kıymetini fark ettim.
Daha acısıydı
kaybettiklerimiz. Nefesimizi tutup bekledik her gün.
Sahi ya nefes tutup beklerken kendiliğinden
alınan nefesin kıymeti değil miydi farkındalık şimdi de. Entübe bir hayat yaşamadığımız
için, dolu dolu aldığımız her nefesin farkında olarak yaşamak ne büyük lütuftu
ölüm bizi bulmadan önce. Madem böyle bir imtihanla yüz yüze geldik, kayıp olan
nice şeyi yeniden aramaya koyulma enerjisi yüklenmeli değil miydik …
Yaşamak fark
etmekse; söz vermeli değil miydik kalbimize? İçerden çıkamadığım pand(emi)
günlerini ‘’unutma emi’’ diyerek, yok sayıldığım baharı telafi adına; daha çok
ırmak geçeceğim, daha çok papatya derip, gül koklayacağım. Hanımeli dizili
sokakları bir boydan bir boya adımlayacağım. Yağmurda ıslanıp koşamadığım tarlalara,
bahçelere yol alacağım. Daha çok bakacağım önüme arkama sağıma soluma demeli
değil miydik, sobelenmeden.
Kibrit kutusu
binaların, pirinç tanesi kadar pencerelerinden gök yüzüne bakmak nasıl da acı
verdi bana deyip, bağlı bahçeli uçsuz gökyüzülü yerlere gidip ‘’buralar böyle
kalsın boğmayın binalara ‘’demeli değil miydik artık?
Yaşamak fark
etmek idiyse; kendi mahsulüm, yiyeceğim, içeceğim için ve en doğalı için
mücadele etmem daha kuvvetli olmalı değil miydi?
Unuttuğumuz fark etmeyi fark ederek yaşamaya başlamalı değil
miydik artık?
Dişimin ağrısında doktora gidemeyişimi, başucumdaki markete
saatli gidişim veya hiç gidemeyişimi silinmez kalemle yazmalı değil miydik,
sabah işime koşamayışımı, yeni aldığım elbiselerimi giyemeyişimi,
ayakkabılarıma dokunamayışımı ve daha neler neler. Sahip olduğumuzu sandığımız
nice şeye uzaktan bakmak acısıyla sahiplikten öte şahitlik için geldiğimiz
dünyanın bize ait olmadığını, unuttuğumuzu fark etmek.
Yaşamak fark
etmek ise; kımıldayan yaprağa da iyi bakmalıydı kalbim, döne döne düşen
yaprağa da. Uçan kuşa da tele takılana da.
‘’İyi bak etrafına ne
varsa’’ dedi gönlüm. Bir bahar gittiyse ömründen onu bundan sonraki mevsimlere
ekle, kat. Ekle kat kat… Katlı yaşa, katlayarak yaşa. Kâh çoğaltarak, kâh
katlayıp içine! Seni huzursuz eden ne varsa,
katla.
Yaşamak fark etmek
idiyse; iyi bak etrafına. İyi yaşa tüm mevsimleri.
Kendine iyi bak, kendin ki koca bir dünyasın.