İlkay Coşkun ile 'İç hatlar' yolculuğu
“Canlı olmakla insan olma
arasındaki ince çizgiyi oluşturan etkin fark İnsan Modu! İnsanlara zarar
vermemek için insanın kendisini uçak moduna alması misali zararsızlaştırma
modu.” Öyle diyor 2020
yılının Ekim ayında Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık tarafından deneme türünde
yayınlanan İç Hatlar kitabının ilk
denemesinde Sevgili İlkay Coşkun.
İnsan, Kitap,
Dava, Şiir Sanatı ve Dönüş isimli beş başlıktan müteşekkil olan kitabın ilk
bölümü olan İnsan’da iç dünyasının en ince ayrıntılarına kadar yolculuğunu
sürdürüyor ve konunun anlaşılmasında meramına ziyadesiyle ulaşıyor. Bir bakıma
da insanın kendi iç dünyasına yolculuk imkânı sunuyor.
Bazen
çocukluğumuza inerek orada bıraktığımız mutluluk kırıntılarını bulup çıkartarak
bugünün huzursuzluğunda bizi umutlandırmayı başarıyor. Bugünün huzursuzluğunda
neleri kaybettiğimizi de inceden inceye gözlerimizin önüne seriyor. Sonra da
içine düştüğümüz yanlışları ve eğrilikleri nasıl düzeltebileceğimizi de en
edebi üslupla sözün hal diliyle anlatıyor. Mesela Yaşlılık Aylığı yazısında bir
denemeden ziyade bir öykü ile karşılaşıyorsunuz. Bir öykü okuyor olsanız da
öykünün içindeki hayattan dersleri çıkarabiliyorsunuz kendinize. Nihayetinde “Nasipten öte köy yok!” dedirtiyor
insana.
Geleceğe
kayıtsızlığımızdan sıyrılıp bir pandemi ile gelecek adına distopik tezler
savurmaya başlar olduk. Kendi iç yolculuğumuza hayatın içinden örneklerle
hayatımıza el feneri olan yazılar, kalbimize dokunarak yolumuzu aydınlatıyor ve
bizi distopik halimizden uyandırmaya gayret ediyor.
Canına yandığımız
şu dünyada konuşarak anlatamadığımız o kadar çok şeyimiz var ki; acaba susarak
anlaşılabilir miyiz, diye düşündüğümüz zaman “Susmak, bir iç çekiş, kendine
yöneliştir. Susmak; tüm sesleri, acıları sessize almaktır. Susmak, sözün
soğutulma aşamasıdır.” diyor İlkay Hocam. Belki de susarak daha iyi
anlaşılırız. Her ne kadar susmak ıstırap
yüklü olsa da…
Kapı, kilit noktasıdır
hayatın. Tarihin miladı, sıfır noktası ise hayatın miladi da kapıdır desek
yanılmış sayılmayız. Hayatın, ötesi ve berisidir. Ötesine dikkat edilmezse
uçurum, berisi ise bataklık olur, saplanır kalır insan. Kapı figürünü de sıcak
çay eşliğinde içimizi ısıtacak şekilde sunuyor bize İlkay hocam. Ki, çay taze ise muhabbet daha yeni demini
alıyor demektir.
Hayatın içinden
örneklerle ve çözümlemelerle dolu olan kitapta mevcut şehir yapısı ile
gelenekten gelen yapı arasında şehir hayatının geldiği noktanın sıkıntısı
imgelenirken Çiçero'ya sorulan Roma imparatorluğunun nasıl yıkıldığını
sorusunun ‘Bilgisizdik ve çok konuşuyorduk.’ cevabı bize pek de yabancı
değil sanırım!
Her kitap, yeni
bir şey öğretir insana. Bazen daha önce bildiklerinizi dahi ilk defa öğrenmiş
olursunuz kitaplarda. İlkay Hocam, İç Hatların ikinci bölümünde kalem, kâğıt ve
okuma ekseninde okuma ve yazmanın kıymetine değinirken Üstad Nuri Pakdil'in ‘Güvercin
bir sevincin, yükselişin ve umudun simgesi. Köpek; yalnızlığın, korkunun,
savunma gereğinin simgesi. İstanbul’da ne kadar güvercin varsa Paris’te o kadar
köpek var’ mekân kıyasında ince bir dokundurmanın müşahhas örnekliğini
taşıyor. Ki mevzu İstanbul ise Paris bizim için teferruattır. Her ne kadar
Paris Âşıklar Şehri olsa da İstanbul da Aşkın Şehridir.
Kalemi kuvvetli
bir yazar olmasının yanında iyi bir okur da olan İlkay Coşkun, kitap okumaları
ile ilgili değerlendirmeleriyle bir bakıma yazarların eserlerine duyduğu saygı
ile takdire şayan bir vefa örnekliği sunuyor.
Her şairin,
yazarın bir duruşu vardır. İlkay Hocam da bu duruşunun şifrelerini kitabının Dava bölümünde gösteriyor bize. Kendi
satırlarında gizlidir detayı yazarın. Okurken bu detaylara vakıf olacağınızı
ümit ediyorum.
Otuz yıla yakın
bir zamandır şiir ile hemhal olan İlkay Coşkun, şairliği ve şiir anlayışı ile şiire
ilişkin görüşlerini Şiir Sanatı
bölümünde bizimle paylaşıyor. Ona göre, ‘Derdini, hayalini, itirazını şiire
dökene şair denir.’ Şiir için ise ‘Devrimleri, özgürlükleri başlatan ilk adımın
sesidir.’ der.
Hayatın devam
ediyor olduğunun en önemli işaretlerinden birisi dünyanın kendi ekseni ve
güneşin etrafında sürekli dönüyor olmasıdır. Bu dönüşüm, hayatın garantisidir.
Durmak, durağanlık öldürür insanı. Nereye giderse gitsin nihayetinde kendine,
içine, özüne dönmeli insan. Bundan da öte bize şahdamarımızdan daha yakın olan
Allah'a dönmeli. Ki o zaman dönüşlerin bir anlamı olur. Bütün dönüşlerin nihai
dönüşünün ölüm olduğunu vurgularken İlkay hocam, “Allah’tan geldik ve hiç şüphesiz
yine O’na döneceğiz.” ayetini hatırlatıyor bize.
Hülasa okurken birçok
satır ve cümlenin altını çizdiğim kitap, iç yolculuğumda güzel bir yoldaş
oldu. Aslında İlkay Hocam, hepimizin bildiği lakin göz ardı ettiği meselelerin
önemine değinirken okuruna da iç hesaplaşma imkânı sunuyor.
Okurken
ziyadesiyle müstefid olduğum İç Hatlar'dan sizin de istifade edeceğinizi umarak
okumanızı tavsiye ederim.
Kalemin kuvvetli
ve okuru bol olsun İlkay Coşkun Hocam. Kalemine, yüreğine sağlık…