İlk dört madde!
Anayasa’nın ilk dört maddesi değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.
Bitti!..
Bu ilk dört madde ile HÜDAPAR haricindekilerin bir sorunu
yok.
Hepsi öyle diyor,
Süper mutabakat!..
Tamam, “cızzz!”
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, şöyle bir “felsefi tartışma”
açmak isteyince, “Ellerini kırarız!” tehdidiyle karşı karşıya kaldı malûm.
Gelinen noktada, Sayın Kurtulmuş da, ilk dört maddenin
hiçbir noktası ve hiçbir virgülü ile “sorunun” olmadığını kendi üslubuyla ifade
etmiş bulundu.
Peki…
“Yeni Anayasa, Yeni
Anayasa” denilerek gündemimizin tam ortasına atılan ne?
Anayasa, nasıl olacak da Yeni Anayasa olacak?
“Darbecilerin
hazırlattığı Anayasa"dan kurtulup, milli iradeye dayanan Yepyeni, “Yepisyeni” bir Anayasa yapmak…
Bu nasıl olacak?
Anayasa Yeni Anayasa olmayacaksa, bundan önce olduğu gibi “bir takım değişiklikler”le mi
yetinilecek?
Neler değişecek?
Nelerin değişmesi isteniyor?
“Darbe Anayasası’ndan
kurtulacağız!” cümlesinin altını
doldurabilen yok.
Mesele, 50 artı 1’in 40 artı 1’e düşürülmesi ise, “Yeni
Anayasa” gibi iddialı bir söyleme ne gerek var?
Bunlar tartışılır…
“Bunların tartışılması
teklif dahi edilemez!” hükmü yok Anayasa’da.
50 artı 1, hâşâ, ‘Ayet
Hükmü’ değil!..
Mutabakatla indirebilirsiniz.
İlk 4 madde konusunda bu kadar geniş mutabakat
sağlanabiliyorsa…
Uygulamadaki “Türk Tipi” denilen Başkanlık Sistemi konusunda
da, değişikliğe gidilebilir.
Parlamenter Sistem ile Başkanlık Sistemi’nin tam ortasını
bulabilir; “Yarı Başkanlık Sistemi”ne “yumuşak”
geçiş yapılabilir!
O sistemde Cumhurbaşkanı da olur, Başbakan da…
Koalisyon da olur, ne var ki…
50 artı 1 sistemi;
bir nevi koalisyon modeli değil mi zaten?
“Ortaklarınıza”
danışmadan hangi “büyük” adımı
atabilirsiniz ki?
“LAİKLİK MESELESİ” NE
OLACAK?
Bu Yeni Anayasa tartışmalarına bakarken, benim aklımda hep “Laiklik meselesi” var!..
Laiklik meselesi ne olacak?
Anayasa’nın “sağlam
kazığa” bağlanan 2. Maddesi’nde, “Laik
Devlet” oluşumuzun altı çiziliyor.
Peki, Laiklik ne demek?
Tanımı üzerinde mutabakat sağlanamayan, "muğlak"
bir kavram!
Yüksek malûmlarınız olduğu üzere,
Memleketimizi büyük zararlara uğratan bütün darbeler ve
darbe girişimleri “Lâiklik”
kavramına yaslandırıldı.
Milli Görüş’ün partileri, “Lâiklik karşıtlığı”ndan hüküm giydi, kapatıldı.
Neredeyse üçte ikilik Meclis çoğunluğu ile iktidarda bulunan
Ak Parti, “laiklik karşıtlığı”ndan yargılandı,
mahkûm oldu, “para cezası”
ile güç belâ kurtulabildi.
AK Parti gibi laikliğin teminatı olmuş, geniş kitleleri,
“sisteme entegre etmiş” bir partiye,
böyle bir ceza!
Başörtüsü, Kur’an Kursu yasaklamalarının; şirketlerin “yeşil sermaye” ilânıyla batırılmasının
gerekçesi, “Lâiklik karşıtlığı”ydı.
İmam Hatipler, meslek okulları “Laiklik hassasiyeti” öne
sürülerek biçildi zamanında.
Peki, bundan sonra ne olacak?
Yeni Anayasa çalışmaları sonucunda, laikliğin “keyfi yorumlarla” uygulanmasına engel
olunabilecek mi?
Tamam ilk dört madde, noktası virgülüne dursun…
Peki ya 24. Madde ile onun devamı olan 14. Madde ne olacak?
4’üncü madde, 24. Madde ve 14. Madde.
Hepsi de 4’lü.
Dört dörtlük, “ayarlama”!..
Madde 24’e bakalım:
“Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir!”
Ne güzel bir ifade değil mi?
Yok…
Acele etmeyin “devamı” var.
Anayasa değil de, “Amayasa”
denir, ‘Kenan Evren Metni’ne…
24. Madde’nin devamında da “Ama” var:
“Anayasa’da yer alan
hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti
ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.”
Bölünmez bütünlük meselesi, sonuçta “esas” mesele değil.
Darbeler, darbe girişimlerinin öne sürülen gerekçesi, “bölünmez bütünlüğe aykırı faaliyetler”
olmadı;
Laikliği ortadan kaldırmayı “amaçladığı” öne sürülen faaliyetler oldu!..
Bundan dolayı, maddenin merkezinde "lâiklik"
kavramının olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yani…
“Biz, bu memlekette
‘Din, Vicdan Hak ve Hürriyetleri vardır’ dedik AMA… Lütfettiğimiz bu hak ve
hürriyetler, laikliği ortadan kaldırma “AMACI” ile kullanılamaz!..
Geldik mi, yine “niyet” okumaya?
Kimin, neyi ne amaçla yaptığını nereden bileceksiniz?
Buna kimler karar verecek?
Nasıl karar verecek?
Refah Partisi’ne kapatma davası açan Başsavcı, bir
Fıkıhçı’nın “Ayakta bevl etmek (küçük
hacet gidermek) mekruhtur!” özetli yazısını bile, Laiklik karşıtlığına
yormuştu.
Başörtülülerin taktıkları aslında türbandı, o simgeydi,
laikliği ortadan kaldırmanın bir simgesiydi.
İmam Hatiplilerin “imamlıktan” başta mesleğe
yönlendirilmeleri, laikliği ortadan kaldırmak içindi…
Bir sürü şey işte; memleketimizi tüketen tartışmalar!..
Peki…
Hani "Yeni Anayasa" denilen var ya…
Yarım yamalak da olsa, gerçekleşirse…
Bu laiklik meselesi ne olacak?
Bugün için Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanı, hadi, O bir şeyleri
tutuyor…
Sırtlarını Sayın Cumhurbaşkanı’na yaslamış olanlar da,
şimdilik “idare” ediyor..
Ya, bir başka gün gelirse…
Ya, “geçmiş
dönemdeki” yoruma, vesveseye dayalı “laiklik” uygulamalarını benimseyen
biri, bu yetkilerle Cumhurbaşkanı olursa?
Her şey eskisine döner mi, dönmez mi?
“Efendim, başörtüsünü
Anayasa ile teminat altına alırız, olur biter!”
Sanki tek meselemiz, başörtüsü meselesi!
x
Hayır, “Laiklik” kavramının net bir şekilde tanımlanması,
çerçevesinin net bir şekilde çizilmesi ve bir başka dönemde “istismar edilmesinin” önüne geçilmesi lâzım.
Hadi bakalım; “Değiştirilmesi teklif dahi edilemez” maddesinden,
yani 4. Madde’den geldik, laikliğin istismarına kapı açan 24. ve oradan da 14.
Madde’ye…
Onlara dokunabilir misiniz?
Laikliğin üzerinde geniş mutabakat bulunan ve istismarların
önüne geçen bir tanımını yapabilir misiniz?
Kimileri diyor ki…
“Ya kardeşim,
birileri müdahale edecek olduktan sonra Anayasa mı dinler, geç bunları!”
Bu doğru da…
O zaman, niçin uğraşıyoruz, “Yeni Anayasa, Yeni Anayasa”
diye?
Gelsin Başkanlık Sistemi’nde “revizyon” teklifi…
Olsun bitsin, mesele buysa!
Kulağı tersten göstermenin ne anlamı var?