İlk cumada, Ayasofya’da kimler vardı…
Ayasofya-i Kebir Cami-i ve ilk Cuma… 24 Temmuz cuması…
O ne cumaydı…
Yer heyecanlı, gök heyecanlıydı…
Koşarak Ayasofya’nın kucağına gidiyorlardı…
Atomlar, melekler aşk dolu Mevlevi’ydi…
Bütün âlem bir başka âlemdi…
Her yer Ayasofya idi, Ayasofya iman dolu mıknatıs herkesi kendine çekiyordu…
Tarih ayakta, millet ayakta heyecanlar ne ulviydi…
İstanbul yeniden fethediliyor, gönüller yeniden fethediliyordu… Koşarak şükür secdesine ilk cumaya gidiyordulardı…
Dört minare, bir muhteşem kubbe; dört büyük kitabın hakikatini davasında cem etmiş Rahmeten lil âlemin (sav) oradaydı… Peygamberler ve onların samimi inanları oradaydı… Temmuz sıcağında müminlerin yüreklerini kanatlarıyla serinleten melekler oradaydı… Ervah âleminde Ayasofya alkışı tutmuş temiz ruhlar oradaydı…
Hz. Peygamberimizin zamanından beri, tüm İslam Orduları Komutanları oradaydı… Kolunu, bacağını, gözünü vs. alıp gelen şehitler, gaziler oradaydı… Tüm harp meydanlarının tekbir sesleri oradaydı… Kınalanarak savaşa gönderilen 15’likler oradaydı. Nene Hatunlar ve tüm imanlı kadınlar oradaydı…
Seksen küsur yaşına rağmen, fetih için İstanbul’a gelmiş, Allah için şehit olmuş, Eyüp Sultan oradaydı… O hiç ayrılmamıştı ki, hep mahzunca beklemişti; şimdi manevi bir komutan olarak bir başka bekleyecek ve türbesinden Ayasofya’yı özgürlüğüne kavuşturanlara af ve mağfiret dileyecek…
Kimler yoktu ki! Akifler orada, Kısakürekler oradaydı… Ayasofya aşkıyla tutuşmuş kalem ve kelam erbabı vs. oradaydılar... Çanakkale şehitleri, 15 Temmuz şehitleri ve hak yolunda can feda etmiş tüm şehitler oradaydı… Kimler yoktu ki! Vatanını karşılıksız sevenler, evladını seve seve vatana feda edecek olanlar, Ayasofya için sancı ve Ya Sabır! Çekenler oradaydı… Duvarlarda Necip Fazıl Kısakürek yankılandı, hiç bitmeyen umudu ile Ayasofya taşlarına omuz veren. Bediüzzaman’ın hakikat dolu gür sesi oradaydı… Taşlar kaybettiği ruha ilk Cuma ile kavuştu… Taş gibi olanlar, uzaktan taş gibi bakarken, kalpleri pamuk gibi olanlar, şükürle devleştiler ama kullukla eğildiler,…
Dört minare, dört büyük sultan… Alpaslan, Ertuğrul, Fatih, Yavuz… Bulundukları yerden, günümüze teşrif edip, Peygamberimizin mübarek ruhu incinmesin; eksik var mı diye Ayasofya’yı denetliyorlardı… Ve milletimizde geçmişteki o yüksek şecaati, ruhu yeniden görmenin heyecanını yaşayıp, tebessümle kenara çekilip, torunları Erdoğan’a ve bu millete can feda hizmetkâr olmuşlara buyur diyorlardı…
Ayasofya bayram yeriydi; kâinatın gözbebeği Hz. Muhammed (sav)’in Sahabeleri oradaydı… Hulefa-i Raşidin orada, müctehidler ve müceddidler oradaydı… Ömer bin Abdülaziz, Abdülkadir Geylani, İmam-ı Rabbani, İmam-ı Gazali, Bahaeddin Nakşıbend, Muhyiddin-i Arabi, Mevlana Hazretleri, Bediüzzaman gibi harika insanlar oradaydı… İman ve kuran davası için zindanlara düşmüşler oradaydı… Zikir ehli, fikir ehli sakalı mübarek insanlar oradaydı… Nur Talebeleri, Üstadın yaşayan son varisi Hüsnü Bayramoğlu ağabeyimiz oradaydı... İslam adına ve hayra atılan her adıma destek verip, yarı yolda bırakmayan dava insanları oradaydı… Ayasofya’nın zincirleri koparılmış ve Ayasofya nefes almaya başlamıştı… Nefesi tıkananlar ise; Ayasofya hazımsızlığı yaşayanlar ve siyasi malzeme sloganına sarılanlardı… Bazıları yasaklanmış zıkkımın dibine daldı, bazıları Erdoğan hazımsızlığı ile yüreği Ayasofya olamadı. Ama günlerden Ayasofya’ydı ve Anadolu’nun her köşesinden yüreği iman dolu insanlar vardı; şükür etmesini bilen, Ayasofya’yı kim özgürlüğüne kavuşturdu hazımsızlığı yaşamayanlar oradaydı… Allah, hepsinden razı olsun ve Ayasofya’da diğer camilerde dolup dolup taşsın İnşallah…
Kim yoktu? İmanlı Millete her türlü zulmü etmiş CHP yoktu… Meseleye tarafgirlikle bakanlar yoktu…