Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
08 Aralık 2013

İlim Yayma

Bugün Türkiye'de inançlı insanlar rahat nefes alabiliyorsa, o kahramanları, o serdengeçtileri unutmamak lazım. Onlar bu ülkenin kara sevdalı gönüllüleriydi. Önden giden atlılarıydı. Geleceği düşündüler. Kara bahtlı insanların önünü açtılar. Büyük yürekleriyle, sağlam inançlarıyla davayı sırtladılar. Hiçbir beklentileri yoktu. Sadece Allah rızası için yola çıktılar. Cahil bırakılan nesillerin acısını içlerinde hissettiler. Beşikten mezara kadar öğretilmesi emredilen 'ilm'i esas aldılar. Onu vatan sathına yaymak ve gençleri cehaletten uzaklaştırmak için gecelerini gündüzlerine kattılar. Bugün çoğunun ismini bilmiyoruz. Çünkü onlar bilinmek için bilmek için yola çıkmışlardı. Dertleri şöhret, gayeleri makam mevki değildi.

İlim Yayma Cemiyeti'nden bahsediyorum. Türkiye'de çok partili sisteme geçildikten hemen sonra kurulmuştu cemiyet. 1951 yılında. Yani Demokratların iktidarı zamanında. 50'den sonra Türkiye'de ekonomik, siyasu00ee ve kültürel hayatta mühim hizmetler başlamıştı. Kendisine gelen toplum dirilmiş, ayağa kalkıyordu. Türkiye'de belki de ilk sivil toplum hareketi gerçekleşiyor, ilk derneği kuruluyordu. İstanbul Sirkeci'de bir araya gelen 68 mümtaz hayırsever ve vatanperver insan, millu00ee ve manevu00ee değerlerimizi ihya ederek geleceğe taşımak, ilim ve irfan çalışmalarını destekleyerek yaygınlaştırmak için 11 Ekim 1951 tarihinde İlim Yayma Cemiyeti'ni kurdular. Bu hayırlı cemiyetin ilk yönetim kurulu şu muhterem isimlerden oluşuyordu: Av. Seniyüddin Başak (Başkan), Vehbi Bilimer (Başkanvekili), Nazif Çelebi (umumi katip), Cemalettin Tunç (muhasip), Yusuf Türel (üye), Hamid Çağıl (üye) Mazhar Sündüs (üye). Cemiyet, kuruluşunun hemen ardından Maarif Vekaletinin (Milli Eğitim Bakanlığı'nın) talebi ve okulun ilk müdürü olan merhum Celaleddin Ökten'in (Celal Hoca) gayretiyle 17 Ekim 1951'de İstanbul'un Samatya/Etyemez semtinde ilk İmam Hatip Okulu'nu açtı.

Tohum atılmıştı. Aradan yıllar geçti. İlim çalışmaları hızlandı. Okullar çoğaldı. Anadolu'nun ücra yerlerinden büyük şehirlere tahsile gelen yoksul çocuklara, gençlere sahip çıkıldı. İlim Yayma Cemiyeti daha sonra vakfa dönüştü. İlim Yayma Vakfı dün 40. yılını idrak etti. Düzenlenen törende Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan güzel bir konuşma yaptı ve mühim açıklamalarda bulundu. 1940'lı yıllarda Kur'an-ı Kerim öğrenmek ve öğretmenin suçların en büyüğü olduğunu hatırlatan Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti:

"Çocukluğumuzda evlerimizin basıldığını, babamızdan dedemizden de kursların basıldığını öğrendik. Hocalar tutuklanır, öğrenciler korkutulur, anne babalar tehdit edilirdi. Elifba kitaplarının adeta birer suç aleti gibi, birer zararlı neşriyat gibi toplanıp el konulduğunu ben mecliste birkaç kez anlattım. Şehirlerin ortasında kitaplar yığılır, toplu halde yakılırdı. Bütün bu zulme ve tepkiye rağmen her ilçede köyde yürekli insanlar çıkıyor, adeta başlarını bu yola koyuyor, Kur'an unutulmasın diye mağaralarda, kümeslerde kelle kucakta çocuklara ilim öğretiyorlardı. Bu yürekli insanlar olmasaydı alınlarında secde izi taşıyan genç nesillerimiz olmazdı."

İmam Hatip yıllarında bazı arkadaşlarının haftalarca harçlık alamadığını duygu yüklü sözlerle ifade eden Erdoğan o zorlu günleri anlatırken hüzünlü bir atmosfer içinde şu hakikatleri bütün vatandaşlarımıza ifade etti:

"Ayaklarına giyecek ayakkabı, üstlerine giyecek bir ceket bir kravatları yoktu. Yatılı okulda, yurdumuzun imkanları neyse onunla yetiniyorlardı. Ama işte o arkadaşların imdadına o hayırseverlerimiz yetişiyordu. Çoğunun kim olduğunu ne biz bildik ne o ihtiyaç sahibi arkadaşlarımız bildi. Kendilerini hiç göstermediler. Sağ elleriyle verdiklerini sol elleri hissetmedi. Verirken de hiçbir ayrım yapmadılar. Bu bizden şu sizden diye bir ayrım yapmadılar. Bu doğuludur, bu batılıdır, bu siyahtır, bu beyazdır, bu Türk'tür, bu Kürt'tür demediler. Verdik karşılığını alırız demediler. Sizi biz okuttuk. Siz artık bizim neferimizsiniz demediler. İnsana borsada işlem gören bir meta, üzerini yatırım yapılabilir bir finans aracı olarak asla bakmadılar. Buradan ne kazanırız hesabına girişmediler. İnanın o hayırseverleri bir Allah biliyor. Bir de sadece kendileri."

Evet aslında Başbakan söylemek istediğimiz her şeyi söylüyor. Bir iyiliğin, bir hizmetin nasıl yapılması gerektiğini herkese gösteriyor. İlim Yayma'yı kuranlar hiçbir ayırımcılık yapmadılar, cemaat, hizip taassubu göstermediler. Okuttukları vatan evlatlarına minnet etmediler, onları birer emirber nefer gibi yetiştirmediler. Onları hür bıraktılar. Çünkü hürriyetin insan için ne kadar önemli olduğunu biliyorlardı. "Zaptu rapt" altına almayı düşünmediler gençleri. Onlara doğru yolu, sağlam istikameti ve temel prensipleri işaret edip sonra da serbest bıraktılar. O gençler yapılan iyilikleri unutmadı. Okudular, ilmi önce öğrendiler sonra yaydılar. Kendilerini iyi yetiştirdiler. Sağlam, inançlı, vatanına, milletine, devletine bağlı nesiller olarak memleketlerine sahip çıktılar. Bediüzzaman'ın 'nesl-i cedid'i, u00c2kif'in 'Asım'ın nesli", Necip Fazıl'ın 'Büyük Doğu' nesli, Sezai Karakoç'un 'Diriliş nesli' işte ortadaydı. Hizmetin başındaydı. Hiçbir beklenti içine girmeden, alın terleriyle, gözyaşlarıyla, inançlarıyla, himmetleriyle ve azimleriyle yola çıktılar. Bugün Türkiye'de bir bahar havası yaşanıyorsa, imanlı insanlar zilletten, meskenetten kurtulup hak ettikleri mevkilere gelebiliyorsa işte o öncülerin himmetlerini, çabalarını unutmamak lazım. O abide şahsiyetlerin, o isimsiz kahramanların vefat edenlerine Allah'tan rahmet diliyorum. Hayatta olanlara da sağlıklı, bereketli ömürler niyaz ediyorum.