İlhan Selçuk'un zıpırları
Nerede Türkiye'nin, Türk insanının, İslam'ın aleyhine yazan bir gazeteciye rastlarsanız, araştırdığınızda onların Cumhuriyet Gazetesi'ni 40 yıl boyunca yöneten İlhan Selçuk'un tezgahından geçtiğini görürsünüz. Hürriyet Gazetesinin halef / selef iki yayın yönetmeni Enis Berberoğlu ve Sedat Ergin de öyleydi. Cumhuriyet kökenli ve sol görüşlüydüler.
Yıllarca Hürriyet'te başyazarlık yapan 'İslam düşmanlığı' ile tescilli Oktay Ekşi'nin kapağı CHP'ye atması gibi, Enis Berberoğlu da yayın yönetmeliğini devredip soluğu CHP'de almış, hemen Kılıçdaroğlu'nun yardımcılığına getirilmişti.
Köşeye sıkıştıkça Türkiye'ye iftira atmak için her yolu deneyen FETÖ, 17-25 Aralık darbesinin boşa çıkarılmasının ardından Türkiye'nin DEAŞ'a yardım ettiği yalanını tezgahlamaya çalıştı. DEAŞ'a silah yardımı yapıldığı iftirası için MİT tırlarını durdurup aramış, Türkmenlere silah götüren tırları DEAŞ'a gidiyormuş gibi göstermeye çalışmıştı. Bunu da kontrolündeki, şimdi hepsi tutuklu olan savcı, hakim ve subayları kullanarak yapmıştı.
***
Can Dündar, gazeteciydi ama zavallının tekiydi. FETÖ, tüm basını ele geçirme planı doğrultusunda Cumhuriyet gazetesine de el atmış, hileli yollarla gazeteyi yöneten vakfı kontrolüne almıştı. Tam da bu dönemde yayın yönetmeliğine Can Dündar getirildi. Cumhuriyet gazetesi zaten İslam düşmanlığı ile tescilliydi. Can Dündar yönetiminde AK Parti'ye ve liderine duyulan kin ve düşmanlığın dışa vurulduğu bir müsveddeye dönüştü. FETÖ'nün yayınlanması için basına servis ettiği MİT tırları görüntülerini 21 Ocak 2014 günü Aydınlık yayınlamıştı. Yeni Şafak da olayı "Bunun adı vatana ihanet" manşeti ile vermişti.
Aradan uzun bir süre geçtikten sonra aynı haberi Enis Berberoğlu yayınlaması için Can Dündar'a ulaştırdı. Dündar da Cumhuriyet Gazetesi'nde manşetten yayınladı. Bunun adı muhalefet yahut eleştiri değildi, alenen Türkiye düşmanlığıydı. Can Dündar, bununla yetinmiyor, MİT'in DEAŞ'a cihatcı taşıdığına dair FETÖ yalanlarını da manşete çekiyordu.
***
Oktay Ekşi, Hürriyet Gazetesi'nden kovulmasına yol açan son yazısında AK Parti bakanlarına ağza alınmayacak bir hakarette bulunuyordu. Üstelik bunu 'Basın Konseyi Başkanı' sıfatıyla yapıyordu. Yaptığının yanlış olduğunu kabul edip özür dilese bile CHP tarafından ödüllendirilip milletvekili yapılıyordu. Zihniyet hep aynıydı. Karşı tarafa, karşı görüşe asla tahammülleri yoktu; hoşgörü ile bakamıyorlardı. İçlerindeki kin ve nefret, gizlemeye çalışsalar da bir şekilde dışa vuruyordu.
FETÖ iftirasını Enis Berberoğlu'nun servis ettiği, Can Dündar'ın "Tutuklandık" isimli kitabı yayınlanınca anlaşıldı. Her fırsatı paraya çevirme konusunda becerikli olan Can Dündar kitabında, MİT TIR'larına ait görüntüleri kendisine 'solcu bir vekilin 27 Mayıs'ta getirdiğini' yazıyordu. Dündar'ın telefon kayıtları incelenince de o gün Enis Berberoğlu ile buluştukları anlaşıldı. Bu da CHP'li siyasetçinin FETÖ iftiralarına alet olması anlamına geliyordu.
Enis Berberoğlu, gazeteci değil artık bir siyasetçiydi. Muhalif olduğu kişilere karşı mertçe mücadele etmek, yaptıklarına karşı fikir geliştirmek değil, namertçe arkadan ve iftira yoluyla bel altından vurma yolunu seçmişti. Verilen ceza tartışılabilir ancak daha önce FETÖ'nün 'devlete ihanet' için kullandığı bir olayı yayınlatması da onun zihniyetini göstermesi açısından önemlidir.
Mesele, yıllardır Türk basınının köşelerini tutmuş kişilerin hangi zihniyette olduklarını göstermesi açısından önemlidir. Çözüm de vatan millet düşmanlığı ile tescilli bu zihniyetin basın kuruluşlarından, CHP'nin de Türk siyayesitinden tasfiye edilmesinden geçiyor.