İlahiyat işleri
Tarih boyunca din bilhassa iktidarlar tarafından kendi başına bırakılan bir alan olmamıştır. Dinle mesafeli ve hatta “dinsiz” iktidarlar bile bir şekilde din konusunda sıkı ve esnek düzenlemeler yapmışlardır.
Bunun
sebeplerinin başında dinin meşruiyet temeli oluşturması gelmektedir. Fakat
bunun öncesinde dinin insan için vazgeçilmez bir fenomen olduğu gerçeğini
vurgulamak lazımdır. İnsan özellikle ölümlü bir varlık olmasıyla bağlantılı
olarak “aşkın” bir boyuta sahiptir. Tam da bu sebeple evreni ve kendisini
kavrayışı aşkın bağlantılarla mümkün hale gelmektedir. İşte insanın bu aşkın
boyutu, onu “din”selleştirilmiş bir hayata ve ögeye bağlı kılmaktadır.
Bu
noktada insanların kiminin ateist, agnostik, dinsiz olduğu şeklinde itirazlar
yapılacaktır. Doğrusu bu kategoriler nominal olarak zikredilse bile, inanma
ihtiyacı sebebiyle insanlar bir müddet sonra kendi inanç, düşünce ve felsefi
görüşlerini dinselleştirmektedirler. Bugün postmodern dinimsi yapılar, yeni
dini hareketler, yaşam tarzları ve inançlar söylediğimiz hususun önemli
örneklerindendir. Diğer yandan Kur’an-ı Kerim’in mentalitesi açısından meseleye
yaklaşırsak, insanlara bir “yaşam tarzı” sunan her şey “din” kelimesiyle
karşılanır. Dolayısıyla ateizm de bir dindir aslında.
Dolayısıyla
“din” hiçbir şekilde insanlığın gündeminden çıkmayacak bir olgudur. Erken
modernleşme ve sekülerleşme teorileri dinin devrinin biteceği gibi öngörülerde
bulunmuşlarsa da, artık bu teorilere pek itibar eden yoktur. Çünkü bu teorilere
sosyal gerçeklik onay vermemiştir. İnsanlık maddi açıdan ne kadar gelişirse
gelişsin, din asla insan hayatından çıkmayacaktır. Çünkü aşkınlık insanın içine
Allah’ın (CC) yerleştirdiği bir enfüsi çıpadır. Bu bağlamda insanlar din ve
aşkınlıkla sağlıklı temas kur(a)madıkları durumda dinimsi yapılara bağlanmaya
devam ederler.
İşte
tam da bu sebeple ilahiyat alanı ciddi bir öneme sahiptir. Fakat bugün ilahiyat
alanı çok farklı mecralardan müdahale görmekte; adeta kendi haline
bırakılmamaktadır. Söz gelimi; ilahiyatın müfredatına sıklıkla müdahale
edilmektedir. Üstelik bu müdahaleler cemaatlerden tutun da ilgili ilgisiz çok
farklı kesimlerce yapılmaktadır. Tıp fakültesi ya da hukuk fakültelerinin
müfredatlarının tartışıldığını hiç duydunuz mu?
Bir
iki tane din kitabı okuyan ilahiyatçı imiş gibi konuşmakta, “gerçek din bu”
diye ahkam kesmekte; farklı dini gruplar ilahiyatı hiçe saymakta ve ilahiyatın
yerine dini bilginin üretimi için kendilerini ikame etmeye çalışmaktadırlar.
Kamuoyunda zaten hiç eksik olmayan ve bir şekilde “din” üzerine odaklanan her
tartışmada herkes faturayı ilahiyata kesmekte; ilahiyattan açıklama
beklemektedir.
Şu bilinmelidir ki; ilahiyatçılar sosyal
medyadaki her popüler ve anlıksal tartışmalara cevap yetiştirmeye çalışan insanlar
olmamalıdır. Bu sebeple ilahiyatçılar sürekli gündem değiştirmeye yönelik
gündelik balon ve köpüklerle değil, kendi gündemleriyle uğraşmaya devam etmelidirler.
Zira sürekli bu köpükler peşinde koşarlarsa, işlerini yapamaz hale gelirler.
Bugün
insanlık derin bir kriz içinde kıvranmaktadır. Bölüşümde adaletten insan
onurunun korunmasına, borçlan(dır)madan köleleştirme ve sömürgeye kadar
ilahiyatın öncelikle üzerinde durması gereken ajanda bulunmaktadır. Dijitalizm
bir mutlaklık olarak algılanmakta, küreselleşmenin insan onurunu ve iradesini
hiçe sayan yaşam tarzı çağın gereklilikleri kabul edilmekte iken bunlara
ilahiyatın tabii ki itirazı olacaktır. İnsan iradesinin ve özgürlüğünün yeniden
ona tevdi edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Dolayısıyla din gerçekliği ifşa
edecek şekilde yeniden konuşulmak durumundadır.
Bugün
insanlık Tanrı taklidi yapan ya da Baudrillard’ın deyişiyle Tanrı’ya göndergesi
olmayan Tanrılara bağlanırken, köpük tartışmalara odaklanmak esas sorunları gör(e)memek
demeye gelmektedir.