Dolar (USD)
34.86
Euro (EUR)
36.61
Gram Altın
3045.48
BIST 100
10058.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Mart 2024

İlahi Tavsiye

İnsanı en güzel surette yaratıp “eşref-i mahlûkât/mahlûkâtın en şereflisi’’ yapan Yüce Mevla’mız Kur’an’ı Kerim’de onun değerine olumlu manada işaret eden birçok ayet göndermiştir. Bu değeri inanç ve davranışları üzerinden ölçülendirmiş, doğru inanca, güzel ahlâka ve hidayete ulaşmak için yönlendirmiştir.

Hem bedeni hem de ruhi yönüyle, madde ve mananın bileşimi ile oluşan insan “ahsen-i takvîm” ile “esfel-i sâfilîn” konumlarında değerlenen veya değersizleşen bir varlık olması onun inancı ve ibadetiyle doğru orantılıdır. Kur’an’ı Kerim’de Yüce Mevlâ’mız bizi “ahsen-i takvîm” yapan veya “esfel-i sâfilîn” e sürükleyen şeyleri bazen tavsiye bazen de emir şekliyle bildirmiş, tercihi bize bırakmıştır.

Allah’ın sıfatlarından biri olan ilim önce kendini bilmekle başlar. Kur’ân-ı Kerîm’de ilim kavramı daha ziyade “ilâhî bilgi” yahut “vahiy” anlamında kullanılmış, Hz. Peygamber ilmi yüceltmiş ve teşvik etmiş, ilmin nâfile ibadetten daha üstün olduğunu söylemiştir. Her şey Allah’ın ilmi gereği gerçekleşmekte, insan bu nimete ulaştığı zaman “Bu bana bir ilimden dolayı verildi” diyerek yaratılışa hükmeden ilâhî kararları yok saydığı, ilmiyle övünmeye kalktığı anda “esfel-i sâfilîn” bataklığına düşmektedir. (İblîs), “Ben ondan daha üstünüm; çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” (Araf,12) dediği ve ilmiyle böbürlendiği anda Yüce Allah “Öyle ise in oradan! Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! Artık sen aşağılıklardansın!” buyurarak İblîs’i ebedi lanetlemiştir. İlim övünme değil mütevazi olma aracı olmalıdır. İlminle övünme, Şeytan’a bak!

Geçici olan dünya hayatı bazen varlık içinde bazen de yokluk içinde geçebilir. Bu da imtihan vesilesidir. Her ne kadar “İnsan için çalıştığından fazlası yoktur” (Necm, 39) ilahi buyruğu var ise de Allah zenginliği istediğine bir imtihan vesilesi olarak verebilir. O zenginliği kendi mahareti kabul edip Yaradan’ı unutan kişinin akıbeti felaket olur. Hz. Mûsâ’nın kavminden olan ve kendisine sadece hazinelerinin anahtarlarını güçlü ve kuvvetli bir ekibin bile zor taşıyacağı bir zenginlik verilen, onunla ahiret yurdunu kazanması, dünya nasibini unutmaması, onlardan ihsanda bulunması, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaması gerekirken böbürlenip bunları unutan ve “Bu serveti sahip olduğum bilgi sayesinde elde ettim” (Kasa, 78) diyen ama sonunda kendisi de evi de yerin dibine batan Kârûn ilahi bir örnektir. Malınla övünme, Kârûn’a bak!

Dünya hayatında insanlar bazı konumlara ulaşır, bazı mertebeleri elde eder ama o elde ettiği konumlar yine onların imtihan vesilesidir. Asıl gaye Allah’ın rızasını elde etmektir. Bu gayenin dışına çıkınca insan insanlığından uzaklaşır. Kârûn, Firavun ve Hâmân en açık örnektir insanlığa. Hz. Mûsa onlara açık seçik deliller getirmesine rağmen onlar yeryüzünde ululuk taslayıp böbürlendiler. Akıbet kiminin üzerine taşlar savuran fırtınalar geldi, kimini korkunç ses yakaladı, kimi yerin dibine gömüldü, kimi sularda boğuldu. Allah’ın muradı onlara kötülük etmek değildi, fakat onlar kendi kendilerine kötülük ediyorlardı. (Ankebut, 40) Rütbenle övünme Hâmân’a bak!

Bir erkek ve bir dişiden yaratılan insanlar birbirlerini tanısın ve kaynaşsın diye kavimlere ve kabilelere ayrılmıştır. Farklı dil, ırk ve renklerde olması üstünlük ölçüsü değildir. Asalet ne boyla ne de soyla olur. Asalet iman ve yaşayışla olur. Nice soylu olduğunu iddia edenlerin isyanları sonucu kötü akıbete duçar kaldığının şahididir tarih. Soyunla övünme, Ebû Leheb’e bak!

Toplumda herkesin yeri ve konumu farklıdır. Hizmetçilikten yöneticiliğe kadar herkesin bir görevi vardır. Bu görevi onun üstünlük sağlayacağı bir konumu olmamalıdır. Zalimliğinden ve inadından ödün vermeyip ilahlık taslamaya kalkan Firavun ’un akıbeti herkese örnek olmalıdır. Son anda iman sözcükleri bile onu kurtarmaya yetmemiştir. Hep baş kaldırıp bozguncular arasında yer alan ve konumuyla övünen Firavun’ un akıbeti ne kötü bir akıbettir. Konumunla övünme Firavun’ a bak!

Dinin insana verdiği en önemli değer takvadır. Kişisel veya toplumsal üstünlük ölçüsü ahlâktır. Allah katında da üstünlük ve seçkinlik ancak ve ancak takva iledir. (Hucurât, 13)