İlahi Tavsiye
İnsanı en güzel surette yaratıp “eşref-i mahlûkât/mahlûkâtın en şereflisi’’ yapan Yüce Mevla’mız Kur’an’ı Kerim’de onun değerine olumlu manada işaret eden birçok ayet göndermiştir. Bu değeri inanç ve davranışları üzerinden ölçülendirmiş, doğru inanca, güzel ahlâka ve hidayete ulaşmak için yönlendirmiştir.
Hem bedeni hem de ruhi yönüyle, madde
ve mananın bileşimi ile oluşan insan “ahsen-i takvîm” ile “esfel-i sâfilîn”
konumlarında değerlenen veya değersizleşen bir varlık olması onun inancı ve
ibadetiyle doğru orantılıdır. Kur’an’ı Kerim’de Yüce Mevlâ’mız bizi “ahsen-i
takvîm” yapan veya “esfel-i sâfilîn” e sürükleyen şeyleri bazen tavsiye bazen
de emir şekliyle bildirmiş, tercihi bize bırakmıştır.
Allah’ın sıfatlarından biri olan
ilim önce kendini bilmekle başlar. Kur’ân-ı Kerîm’de ilim kavramı daha ziyade
“ilâhî bilgi” yahut “vahiy” anlamında kullanılmış, Hz. Peygamber ilmi yüceltmiş
ve teşvik etmiş, ilmin nâfile ibadetten daha üstün olduğunu söylemiştir. Her
şey Allah’ın ilmi gereği gerçekleşmekte, insan bu nimete ulaştığı zaman “Bu
bana bir ilimden dolayı verildi” diyerek yaratılışa hükmeden ilâhî kararları
yok saydığı, ilmiyle övünmeye kalktığı anda “esfel-i sâfilîn” bataklığına
düşmektedir. (İblîs), “Ben ondan daha üstünüm; çünkü beni ateşten yarattın, onu
çamurdan yarattın” (Araf,12) dediği ve ilmiyle böbürlendiği anda Yüce Allah “Öyle
ise in oradan! Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! Artık sen
aşağılıklardansın!” buyurarak İblîs’i ebedi lanetlemiştir. İlim övünme değil
mütevazi olma aracı olmalıdır. İlminle övünme, Şeytan’a bak!
Geçici olan dünya hayatı bazen
varlık içinde bazen de yokluk içinde geçebilir. Bu da imtihan vesilesidir. Her ne
kadar “İnsan için çalıştığından fazlası yoktur” (Necm, 39) ilahi buyruğu var
ise de Allah zenginliği istediğine bir imtihan vesilesi olarak verebilir. O
zenginliği kendi mahareti kabul edip Yaradan’ı unutan kişinin akıbeti felaket
olur. Hz. Mûsâ’nın kavminden olan ve kendisine sadece hazinelerinin
anahtarlarını güçlü ve kuvvetli bir ekibin bile zor taşıyacağı bir zenginlik verilen,
onunla ahiret yurdunu kazanması, dünya nasibini unutmaması, onlardan ihsanda
bulunması, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaması gerekirken böbürlenip bunları
unutan ve “Bu serveti sahip olduğum bilgi sayesinde elde ettim” (Kasa, 78) diyen
ama sonunda kendisi de evi de yerin dibine batan Kârûn ilahi bir örnektir. Malınla
övünme, Kârûn’a bak!
Dünya hayatında insanlar bazı
konumlara ulaşır, bazı mertebeleri elde eder ama o elde ettiği konumlar yine
onların imtihan vesilesidir. Asıl gaye Allah’ın rızasını elde etmektir. Bu
gayenin dışına çıkınca insan insanlığından uzaklaşır. Kârûn, Firavun ve Hâmân
en açık örnektir insanlığa. Hz. Mûsa onlara açık seçik deliller getirmesine
rağmen onlar yeryüzünde ululuk taslayıp böbürlendiler. Akıbet kiminin üzerine
taşlar savuran fırtınalar geldi, kimini korkunç ses yakaladı, kimi yerin dibine
gömüldü, kimi sularda boğuldu. Allah’ın muradı onlara kötülük etmek değildi,
fakat onlar kendi kendilerine kötülük ediyorlardı. (Ankebut, 40) Rütbenle
övünme Hâmân’a bak!
Bir erkek ve bir dişiden
yaratılan insanlar birbirlerini tanısın ve kaynaşsın diye kavimlere ve
kabilelere ayrılmıştır. Farklı dil, ırk ve renklerde olması üstünlük ölçüsü
değildir. Asalet ne boyla ne de soyla olur. Asalet iman ve yaşayışla olur. Nice
soylu olduğunu iddia edenlerin isyanları sonucu kötü akıbete duçar kaldığının
şahididir tarih. Soyunla övünme, Ebû Leheb’e bak!
Toplumda herkesin yeri ve konumu
farklıdır. Hizmetçilikten yöneticiliğe kadar herkesin bir görevi vardır. Bu
görevi onun üstünlük sağlayacağı bir konumu olmamalıdır. Zalimliğinden ve
inadından ödün vermeyip ilahlık taslamaya kalkan Firavun ’un akıbeti herkese
örnek olmalıdır. Son anda iman sözcükleri bile onu kurtarmaya yetmemiştir. Hep
baş kaldırıp bozguncular arasında yer alan ve konumuyla övünen Firavun’ un
akıbeti ne kötü bir akıbettir. Konumunla övünme Firavun’ a bak!
Dinin insana verdiği en önemli
değer takvadır. Kişisel veya toplumsal üstünlük ölçüsü ahlâktır. Allah katında
da üstünlük ve seçkinlik ancak ve ancak takva iledir. (Hucurât, 13)