Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.17
Gram Altın
2972.46
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Ocak 2023

İlahi öğretide tedebbür (2)

Kur’an-ı Kerim’in tedebbür etmemizi istediği vahiydir. Tedebbürün düşünme ile alakalı olduğunu daha önce de söylemiştik lakin bu düşüncenin yönü daha ziyade vahyin arkasındaki gücün bilinmesi ve bu gücün takdir edilmesi ile ilgilidir. Böylelikle vahyin menşeine iman edildikten sonra içeriğini kavrama ve içeriğe uyma kolaylaşacaktır.

Tedebbürün, “Bir sözün arkasında yatan maksadı ve merâmı anlamaya çalışmak, bu amaçla o söz üzerinde düşünmek” olarak anlaşılması da mümkündür. Ancak söz konusu söz, kavl, vahy olunca durum direkt olarak Allah Subhanehu Teâla’nın azameti ile ilgili bir kalıba dönüşüyor. Zira söz, kavl, vahy Allah Teâla’nın peygamberlere gönderdikleri buyruklarla alakalıdır. Dolayısıyla insanlar gelen vahyin arkasındaki gücü idrak edip kabul ederse pek çok sorun kendiliğinden hallolurdu.

Kur’an’ı tedebbür etmezler mi? Eğer Allah’tan başkasından gelseydi, onda çok sayıda çelişki bulurlardı.”[1] Ayetinde de görüldüğü üzre şayet insan tedebbür eder ise bu ayetlerin ve Kur’an-ı Mubin’in Allah Teâla’dan gayrısından gelmediğini idrak etmek için yeterli delil bulacaklardı. Çünkü tedebbürde bu muazzam ayetlerin arkasında yanılmaz, şaşmaz, her şeye malik ve her şeyin bilgisine sahip yegâne güç olan Allah Teâla olduğu görülecekti/r.

Keza;

“Bu sözü tedebbür etmediler mi? Yoksa kendilerine, eski atalarına gelmemiş olan bir Kitap mı geldi?”[2] ayetinden de anlaşılıyor ki şayet vahy üzerinde tedebbür edilseydi onun türedi bir şey olmadığını, atalarına gelen kitapların kaynağından gelen vahy olduğunu ve bu sözlerin arkasında Allah Subhanehu Teala’nın olduğunu göreceklerdi. Bu yüzden başka bir ayet-i celilede:

“Kur’an’ı tedebbür etmezler mi? Yoksa kalp­leri üzerinde kilitler mi var?”[3] buyurularak insanların ayetler üzerinde gerekli bir şekilde düşünmedikleri, bu yüzden de inen vahyin arkasındaki gücün Allah cc olduğunu idrakten mahrum kaldıkları ve bunun da kalplerin kilitli olmasıyla özdeş olduğu vurgulanıyor.

Muhammed Suresi 25. Ayet-i Celile ise tedebbür etmeyenler için, “Doğruları bütün açıklığı ile gördükten sonra sırtlarını dönenleri Şeytan aldatmış ve onlara umut vermiştir.”[4] buyurulur. Demek ki tedebbür eksikliği insanların doğruları görmelerine ve hakka teslim olmalarına mani oluyor. Şayet tedebbür etmiş olsalardı muhakkak bu vahyin kaynağının yeri ve göğü yaratan Allah Tebarek Teâla olduğunu kabul edeceklerdi.

Kur’an’ı tedebbür etmezler mi? Eğer Allah’tan başkasından gelseydi, onda çok sayıda çelişki bulurlardı.[5] Çelişkiden münezzeh olan Kur’an-ı Mubin’in arkasında Âlemlerin Rabbi’nden başkasının olması düşünülemezdi. Ancak her şeyi yaratan, yer şeyin Maliki, her şeyin müdebbiri olan Allah’tan cc gelen vahiyde çelişki bulunmaz. Yoksa kulun eserinde nakısa ve tenakuzun olmaması düşünülemez.

Ayet-i Celilelerden de anlaşılıyor ki tedebbür bir düşünme biçimidir. Söz konusu vahy olunca tedebbür etme ile vahy Sahibi’nin azameti ile indirdiği vahyin arkasında olması kast ediliyor.

Kök olarak “arka” ya da “peşinde” gibi anlamlara gelen tedebbürün Kur’an-ı Kerim ile ilgili kısmında arkasındaki gücün bilinmesi ile birlikte bizden yapılacak ya da yapılan işin, söylenecek ya da söylenen sözün, meydana gelen olayın arka planı hakkında bilgi sahibi olmasını ve bu konuda gerekli TEDBİRin alınmasını ister. Tedebbür ile tedbirin aynı kökten türemiş olması bu anlamı pekiştirmektedir.

Düzeltme: Önceki yazımızın 2. Dip notunda sure ve ayet numarası sehven hatalı yazılmıştır. 2. Dipnotun sure ve ayet numarası 38:29 olacaktır. Düzeltir, özür dileriz.



[1] 4:82.

[2] 23:68.

[3] 47:24.

[4] 47:25.

[5] 4:42.