İlahi öğretide tedebbür (1)
İlahi Öğretide Kavramlar yazı
dizimizin bu bölümünde TEDEBBÜR kavramını ele aldık. Bir düşünme biçimi olan
tedebbür de tefekkür gibi düşüncenin derinliği ile alakalıdır. Ancak tedebbürde
düşüncenin yönü farklıdır.
Kur’an-ı Kerim’de düşünme-anlama-kavrama
ile ilgili mefhumlar düşünme biçimine göre, yani düşüncenin yönüne göre farklı
anlamlar alıyor. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de yeterince örnek bulmak mümkün.
Türkçe’de de geçmiş bir olayın,
anının üzerindeki düşünme “anmak,
hatırlamak, yâd etmek” gibi farklı kavramlarla ifade ediliyor. Kimse yeni
ya da gelecekte yaşanacak bir konu hakkında “anınız” ya da “anmaz mısınız?”
yahut da “hatırla(ma)dınız mı?”
demez. Nitekim Arapça’da da geçmişte yaşanan, bilinen bir husus hakkında “zikir” ve “tezekkür” gibi kavramlar kullanılıyor. Elbette bu iki kavram sadece
geçmişi anmak için kullanılmıyor, başka hususlarda da tezekkür ve zikir
kavramlarının kullanıldığını biliyoruz, ancak bu iki kavramın ilk
çağrışımlarının “anma, hatırlama”
olması boşuna değildir.
Tedebbür de düşünme, anlama ile
ilgili önemli bir kavramdır. Kur’an-ı Kerim’de “arkasını düşünme, ardını dikkate alma, gerisini hesaplama” için tedebbür kavramı kullanılır.
Tedebbür, “bir şeyin arkasından gitmek, bir şeyin peşine düşmek” anlamındaki
“debera” kökünden oluşmuş bir
sözcüktür. Kur’an-ı Kerim’de de (3:111, 8:50, 54:45) “ön”ün “arka”sı anlamına
gelen “dübür” de debera kökünden
türemiştir. Bu kökten aşina olduğumuz ve (tam olarak anlamına uygun olmasa da)
sık sık kullandığımız “tedbir”, “müdebbir” gibi kavramlar da yine aynı
kökten gelmektedir.
Konumuz olan TEDEBBÜR kavramının Kur’an-ı Mubin’deki kullanımlarına baktığımızda
kimi meallerde olduğu gibi salt ve düz olarak “düşünün-düşünmeniz gerekmez mi?” ya da “aklınızı kullanın…” gibi anlamların “tedebbür”ü karşılamadığını rahatlıkla görebiliriz. Zira bir düşünme
ameliyesi olmakla birlikte tedebbür ”düşünmenin yönü” itibariyle diğer
düşünme biçimlerinden farklıdır.
Tanımında da görüldüğü gibi Kur’an-ı Mecid’de vahiy söz konusu olduğunda,
tedebbür etmemiz isteniyorsa
bununla; söylenen sözün, yapılan işin, alınan kararın, verilen hükmün
arkasındaki “gücü” tanımamız
isteniyor. Kur’an-ı Azim’de fiil olarak geçen ve “tedebbera” formundaki kullanımı insana yöneliktir. Yani bu düşünme
veçhi insana yöneliktir, çünkü tedebbürün muhatabı insandır. Oysa aynı kökteki
“tedbir” formu Allah Teâla’ya işaret
eder: Tedbir eden Allah’tır.[1]
(Akraba kavramlarla birlikte)
Kur’an-ı Kerim’de debera kökünden türemiş kelime sayısı 44’tür. Tedebbür olarak
Kur’an-ı Azim’de dört yerde geçer. Ve geçtiği bağlamlarda Rabbimiz’in insanlardan
tedebbür etmesini istediği şey, “söz,
kavl ve Kur’an”dır, yani tedebbürün yönü ‘vahy’dir. Vahyi tedebbür etmemizi emreden Rabbulalemin adeta, bu gönderdiğim mesajların insan sözü
olmasının imkân ve ihtimali var mıdır? Bu sözlerin arkasında her şeye gücü
yeten Allah’tan başka birisinin olması mümkün müdür? diye uyarıp meydan
okuyor.
Sırasıyla 4:82, 23:68, 29:28 ve 47:24. Ayetlerde geçen tedebbür
Sa’d/29:28 ayeti hariç diğerlerinde emir sigasıyla “tedebbür etmediler mi-etmezler mi-etmiyorlar mı?” olarak geçiyor.
Sa’d Suresinde ise “…tedebbür etsinler
diye…”[2]
şeklinde geçiyor.
Allah’ın son vahyi olan Kitab-ı
Mubin’de “tedebbür etmiyorlar
mı-etmezler mi-etmediler mi?” olarak geçmesinin anlamını ayetlerin siyak ve
sibakında (bağlam) bulabiliriz.
Mesela Allah Tebarek Teâla, “Kur’an’ı tedebbür etmezler mi? Eğer
Allah’tan başkasından gelseydi, onda çok sayıda çelişki bulurlardı.”[3]
demeden önce:
Bu Resul’e/Elçi’ye kim itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çeviren
çevirsin; seni onlara bekçi olasın diye elçi göndermedik. Sana ‘Baş üstüne’ derler, fakat yanından ayrılınca içlerinden bir kesimi,
geceleyin senin dediğinden başka şeyler tasarlarlar. Allah onların
tasarladıklarını kaydeder/yazar. Onlara karşı dikkatli ol ve Allah'a güven. Güvence
olarak Allah yeter.”[4] Diye buyurur ve sonrasında, “Kur’an’ı tedebbür etmezler mi? Eğer
Allah’tan başkasından gelseydi, onda çok sayıda çelişki bulurlardı.[5]”
buyuruyor. Allah Teâla inanmayanların tasarladıklarını anlattıktan sonra inananların
kendisine güvenmesini ister (iman) ve inanmayanların (kâfir) planlarını boşa
çıkaracağının müjdesini veriyor. Son ayette de inanmayanlar için onlar bu vahyin arkasında kimin olduğunu
idrak etmiyorlar mı(yetedebberune?diyor.
Devam edeceğiz, İnşaAllah.