İlaç ve toplum psikolojisi
Bugünlerde farklı platformlarda arkadaşlarla konuşmalarımız ve okumalarımızda farklı fikirler zihnimi tekrar işgal etti. Buna bir de özellikle gündelik hayatta giderek artan şiddet, insanların tahammülsüzlüğü, azalan nezaket ve vulgerliği de eklediğimizde zihnimde dolaşan fikirler ve sorunların sayısı da bir hayli kabardı.
Geçen gün arkadaşım Esan beyle (Gül) konuşmamızın bir mihverini psikiyatri ve ilaçlar oluşturdu. Bu konuda yazılmış önemli eserlerden ikisini benimle paylaştı. Birisi Prozac Toplumu ve bir diğeri de Thomas Szasz Psikoterapi Miti. Konu aslında özellikle psikiyatrik ilaç kullanımının yaygınlaşması.
Tabii ki herhangi bir ilacın toplumda yaygınlaşmasına iyi gözle bakamayız. Ama iş psikiyatri ilaçları olduğunda sorunun tartışılması gereken daha vahim boyutları da ortaya çıkıyor. Biraz orada da tartışmalarımızın bir hülasası olan (tartışmaya katılan Ebuzer Dişkaya ve Abdülaziz Tantik'i de burada anmalıyım) bazı noktaları temas etmek isterim.
Birincisi, Toplumumuzda bu tür ilaçların yaygınlaşması (ki Avrupa toplumlarında da yaygındır), toplumda bu tür hastalıkların artması demeye gelebilir. Gerçekten de toplumumuzda tahammülsüzlüklerin artması, hayatın gerilimi vb. insanları bu hale getirmektedir. Tamam da hayat eskiden de zordu.
Buna önemli bir başka faktörü daha eklemeliyiz. Foucault, hepimizin bildiği gibi bilgi/iktidar ilişkileri kadar, normal/anormal sınırlarının nerede ve kimler tarafından oluşturulduğunu tartışmıştır. Günümüzde küresel iktidarlar normal ve anormal sınırlarını belirlemekte ve böylece kimin hasta olup olmadığına bu kriterlerle bakmaktadırlar. Biz de bunları çoğunlukla sorgulamadan kabul etmekteyiz. Bu kriterlere vurulduğunda toplumda yaşayan insanların çoğunda en azından bir anksiyete bulmak çok zor olmayacaktır.
Modern dünyaya geçerken yine Foucault'un da dikkat çektiği bir başka kırılma, bu tür vakaların tamamen psikiyatrinin ellerinde ve her şey telafi edilebilir mantığıyla düzeltilmeye çalışılmasıdır. Bu sebeple psikiyatrlar ve hatta psikologlar günümüz hayatının şamanı yerine geçmişlerdir. Hatta dizilerde de vurgulandığı üzere psikoloğa danışmadan iş yapılmaması istenmektedir. Geçmişte insanlar kahinlere sormadan iş yapmıyorlardı.
Bir kere temel mesele insanı hasta ve anormal olduğuna inandırmak ki, ondan sonrası ilaç kullanılarak halledilmeye çalışılmaktadır. Öyle ki bu ilaçların kullanımı da giderek normalleştirilmektedir.
Bunların üzerine tartışmamızda Esan beyin dikkat çektiği bir nokta vardı ki, esas tartışılması gereken boyut burasıdır. Acaba toplumlar gelecekte ilaçla mı yönetilecekler? Yani küresel ölçekte ilaçlar ile uyuşturulmuş bir dünya mı tasavvur edilmektedir? Doğrusu üzerinde düşünmeye değer bir soru.
Modern psikiyatrik ilaçların önemli bir özelliği bedenin susturularak tepki veremez hale getirilmesidir maalesef. Onun için bu ilaçları kullananlar sürekli bir uyuma ve sessizlik halini yaşıyorlar. İnsan bedeninin etkiler karşısında bazı tepkileri vermesi gayet doğaldır ve esasında bu doğallığın korunması gerekiyor.
Tabii ki tüm bunlar bir bilim olarak psikoloji ve psikiyatrinin değerinin düşürülmesi anlamına gelmiyor. Doğrusu Freud'dan başlayarak bu bilimlerle ilgilenen Jung, Fromm vb. şahısların eserlerini önemsiyorum. Bu durum, belirttiğim şahsiyetlerin tüm fikirlerine katıldığım anlamına gelmez. Fakat bu bilimleri ve onların verilerini araçsallaştırarak, toplumların aleyhine sonuçlar üretecek sorunların da iyi farkında olmak gerekir.
Tam da bu sebeple günümüz toplumları üzerinde güdülen siyasetler ve uygulanan global politikalar karşısında bilim ve onu önceleyen değerler tekrar ajandamızdaki yerini almalıdır.