İktidara düşmansınız da devletten ne istiyorsunuz!
Somut ve görünür ihanet 17 Aralıkta ortaya çıkarken 25 Aralık ve 27 Mart'ta daha vahim operasyonlara imza atacaklarını çoğumuz düşünmemiştik. İyi niyeti tartışılmaz halkımız zaten ihanet sarmalının başlangıcında, meselenin aslında dershanelerin kapatılması olduğunu zannetmekteydi. Lakin paralel yapının icraatları deşifre edildikçe, cürümleri ifşa olmaya başlayınca çatışmanın dershane meselesi olmadığı gibi tipik bir hükümet veya iktidar muhalifliği olmadığı da belirginleşti.
Cemaat-hükümet arasında bir süredir devam eden çekişmenin masum/sıradan bir anlaşmazlık olmadığı artık şüphe götürmüyor. Öte yandan cemaat icraatlarıyla; sivil, dini ve milli gayeleri hedeflemiş, evrensel değerler üzerine inşa edilmiş görüntüsündeki tüm imajını yerle yeksan ederken meşruiyetinin sorgulanmasına giden kapıyı da kendi eliyle açmıştır.
7 Şubat ile başlayan tüm operasyonların hukuk-etik tanımaz, kural-sınır bilmez, milli menfaat ve birlikteliği önemsemez oldukları aynı amaca hizmet ettiği ortada. Paralel yapının kendini merkeze alan bir anlayışla dış ve rakip güçlerle işbirliğine girmekten çekinmediği de deşifre olmuştur. Üstelik serdettiği eylemlerin ülke/millet/vatan/toprak/bayrak vs gibi ortak değerleri zedeleyici, ülkeyi uluslar arası platformda zor duruma düşürücü sonuçlara yol açmasını önemsemediği de kesinleşmiştir.
Neye ve hangi amaca hizmet etmek üzere organize edildiği, kullanıldığı artık tartışmalı olan bu teşekkül, her atraksiyonuyla millet vicdanında yargılanmayı sürdürdü. 7 Şubat'tan, 27 Mart'taki hudutsuz ve usulsüz saldırılarıyla kendini imha etmeye çalışan, yenileceğini anlayınca intiharı tercih eden bir camia görüntüsü vermeye de devam etti. Söz konusu camia en büyük hatasını ise son hamlesiyle yaptı. Bununla, siyaset ve gündemle alakadar olmayan insanların vicdanlarında dahi meşruiyetini tartışmaya açmış, iyi niyetinin sorgulanmasına yol açmıştır.
İlk başlarda Milli Güvenlik Kurulu toplantısına ait olduğu iddia edilen lakin sonra Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Bakanlık Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'in Suriye konusunu görüştüğü özel ve stratejik toplantı kayıtlarının uluslar arası kamuoyuna servis edilmesi bu yapının, menfaati için sınır tanımadığını gösteren önemli bir numune oldu.
Her ne kadar paralelciler daha önce ülke ve millet menfaatlerini önemsemediklerini ortaya koyan eylemlere imza atmış, özel görüşmeleri, devlet sırlarını rakip ülkelere ulaştırmış; üst düzey insanların mahrem kayıtlarını dış güçlere servis etmiş olsa da son yaptıkları tevil dahi kabul etmez bir ihanet örneği oluşturmuştur.
Ülkemizin Suriye politikasına ilişkin önemli ipuçları bulunabilecek, devletimizin savaş yaşayan sınır komşusuna yönelik stratejisine yönelik bilgi verebilecek; devletin üst kademe yöneticilerinin sadece kendi aralarında kalması gereken bir görüşmeyi servis etmenin adı açık ve nettir. Bu kadar kritik bir görüşmeyi dünyaya ulaştırmayı hiçbir amaç ne niyetin masum göstermeyeceği de açık ve aşikardır!
Her ne kadar Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu her ne kadar ses kayıtlarında tahrifat olduğunu ifade etse de ülkeye ihanet açısından bu çok da önem arz etmez. Ses kayıtlarında tahrifat olsun ya da olmasın bunun servis edilmesinin tanımı nettir!
Paralelcilerin şimdiye kadar yaptıkları eylemleri çeşitli yorumlarla savunmaya çalışanların çoğu da bu son cürüm karşısında sessiz kalmayı tercih etmişlerdir. Ülke menfaatine verdiği zarar, ülkenin dünya kamuoyunda suçlu pozisyonuna düşürülmesi amaçlandığı belli olan servis eyleminin iktidar düşmanlığı olarak yorumlanması da artık mümkün değildir. Adı, apaçık milli sırları ifşa etme olan bu eylemin tanımının "casusluk ve vatana ihanet" olduğu ortadadır!
İşlenen cürmün korkunçluğu, yol açabileceği muhtemel zararlar ülkesini ve milletini seven her insan bünyesini sarsarken bir süredir belli bir kesimin sözcülüğüne soyunmuş Nazlı Ilıcak gibiler dışındakiler tarafından savunulamamıştır bile. Sözde demokrasi havarisi Nazlı Ilıcak ise gerçek çehresini daha birkaç gün evvel -kendisini ev sahibi gibi gördüğünün verdiği cesaretle olacak- usta bir gazeteci için "Pis köylü, taşralı. Senin kulağını çektireceğim!" tehdit ve yorumuyla göstermişti zaten.
Yıllardır halkın düşüncesine sahip çıktığını iddia eden Ilıcak, -tanıdığım en nezaketli insanlardan biri olan- Abdülkadir Selvi için 'pis köylü, taşralı' derken aslında bilinçaltı kusması yaşadığı fark etmemiş sanırım!
İşte milleti böyle tahkir edip küçük gördüğünü aşikar eden Nazlı Ilıcak'ın mevzu bahis görüşme kayıtlarının kamuoyuna servis edilmesi konusunda yaptığı savunma da absürt ve komik olmaktan öteye gidememiştir. Sayın Ilıcak bunu, halkın bilgilendirilmesi olarak yorumlayıp cansiperane savunurken eyleminin, operasyon sahiplerini afişe ettiği anlamına geldiğini de hesaba katmamış olmalıu2026