Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Nisan 2023

İkram, adab, usul

Geleneğimizde muhtaca yardım etmek inancımızdan neş’et eder. Öyle ki kendileri istemeden verdiklerimizle pek çok kişi ve ailenin yarınlarına katkı sunuyoruz. Bazen az, bazen çok ama her hâlükârda hiç olmazsa karın doyuracak kadar ikramla birbirimizin ihtiyacını gidermekten geri durmuyoruz.

Vermek değerlidir hatta İslam Metafizikçileri kerimlik gereği, “ihtiyacı olmayana vermek de değerlidir” diyorlar ki çok yerinde bir tespittir bu. Bu değere layık şekilde vermek suretiyle hem insanların ihtiyacını karşılamış oluruz hem de onların dünyaya, insana bakışını güzelleştirebiliriz.

Hem ikramda bulunmak Allah Teâla’nın ihsanıdır. İnsana başkalarına verebilecek şeyler (mal, ilim, fikir…) bahşetmiş, sonra bahşettiğinden başkasıyla paylaşma şuurunu da bahşetmiş. Bundan âlâ iyilik mi olur? Kaldı ki vermekle inanan insan sahip olduğu malın da asıl sahibini bilir, takdir eder ve O’na layık olduğunu gösterir. Malın asıl ve essah sahibinin hayırda kullanmak üzere insana bıraktığı mal ve metaı muhtaca vermekle, Allah Teâla ile muhtaç insan/lar arasında hayırlı bir aracı olma şerefi de inanan insana Allah’ın cc lütuf ve ihsanıdır.

İnsanların ihtiyacını karşılamayla ilgili pek çok ayet-i celile, hadis-i şerif olduğu gibi büyüklerimizin bu meyanda serdettikleri çok değerli vecizeler de geleneğimize dair külliyatı süslemektedir. Bu sözlerden en çarpıcı olanlarından biri de İmam Hüseyn’e (s) ait:

Size bir ihtiyacını söyleyip el açan biri, böylece onurunu size takdim ediyor demektir; o halde siz de kendi onurunuza saygılı davranın ve (o istemeden) onun ihtiyacını giderin.

Ayrıca ikramda, sadaka-zekât verme ya da insanlara başka türlü destek çıkma gelişi güzel, daha doğrusu alelade olmamalıdır. Çünkü alan kişi veren kişinin yanında biraz eziklik hissedebilir, bu sebeple ikramda bulunan bu hassasiyeti dikkate alarak muhatabının zor duruma düşmemesini sağlamalıdır.

İkramda bulunurken herkese uygulanması gereken adab ve edeb bellidir lakin bazen bu kurallar ihmal edilebilir. Mesela toplumsal statüsü normal standartların üzerinde olan şahsiyetlere ikramda bulunurken gösterilen ihtimam, bir kapıcı ya da temizlik çalışanına gösterilmediği vakıadır. Oysa ikramın kendisi büyük bir değer içermekte ve ikramda da bu değere uygun davranış sergilenmelidir.

Anlatılır:

Şey Tantavi’nin kızı bir gün biraz fasulye ve az da pilav alarak bakır bir tepsiye koyup, yanına da patlıcan, salatalık ve bir kaç tane kayısı ekledikten sonra dışarı çıkacaktı ki babası kızını durdurup soruyor:

- Hayrola kızım, nereye böyle? der.

Kız, “Babacığım babaannem bu yemeği güvenlik görevlisine götürmemi istedi" der.

Bunun üzerine Şeyh Tantavi:

- Gel kızım. Yemeği götürmen iyi lakin bu şekilde değil. Bak kızım, şimdi mutfaktan bir kaç tabak daha al, her gıdayı ayrı tabaklara koy ve tepsini güzelce düzenle. Tepsiye kaşık, bıçak ve bir bardak su da koy, öyle götür. Bir havlu almayı da unutma. Bu şekilde ikramda bulunmak daha uygun düşer yavrucuğum" der.

Kız babasının söylediklerini harfiyen yerine getirip yemeği güvenlik görevlisine götürür. Döndükten sonra babasına soruyor:

Babacığım neden böyle yapmamı istediniz?

Şeyh :

"Sevgili kızım, yemek ikramı “malın” sadakasıdır. Yani bu tür ikramlar mal ile alakalı sadakadır ve tabi ki bir iyiliktir. Ama bir şeyi düzgün vermek de 'kalbin' sadakasıdır. Yani kalbin de sadakaya eşlik etmesidir. Birincisi ile yani yemek ikramıyla insanların karnını doyurursun; lakin uygun veçhile ikram ettiğinde ise insanların kalbini doldurursun. Biz ikisinde de hassas olmalıyız kızım. İlk şekliyle götürmen güvenlikçi kardeşimize ‘önemsiz birisin’ hissi verirdi, ancak ikinci haliyle ikram, güvenlikçiye yakın bir dost, iyi bir misafir olduğu hissini verir. Şimdi söyle kızım hangisi daha uygun düşer?" dedi.

Şeyh Tantavi sözlerine şöyle devam etti:

-Maldan vermek ile gönülden vermek arasında büyük bir fark vardır. Gönülden olanın hem Allah katında hem de insanlar yanında değeri daha büyüktür (kaldı ki mülkiyetin Sahibi cc böyle istiyor, A. Ay), dedi, sonra biraz durdu Şeyh ve kızının gözlerinin içine bakarak sözlerini şöyle tamamladı:

- Bak yavrucuğum. Yapacağımız ikramlar, sevgi ve iyilikle birlikte olsun. Sakın aşağılayıcı ve küçük düşürücü olmasın.

Evet, Tantavi çok haklı.

Değil mi ki mal da mülk de Allah Subhanehu Teâla’nındır. Kabul edelim, biz Müslümanların mülkiyet anlayışı ile el-Malik esma-i celilesi arasında ciddi bir sorun var. Yoksa dünyaya bu kadar tamah etmezdik.

Gelin, başta “malikliğimiz”i sorgulayalım, sonra kendimize “el-Melik neremize düşer” diye soralım. Göreceğiz ki biz bu esma ile problemliyiz. O zaman bu sorunumuzu çözmek daha kolay.

Haydi Bismillah!