İklim Kanunu gerekli mi?
Türkiye, İklim Kanunu’nu meclisten geçirmeyi planlıyor. Söz konusu kanunun amacı; küresel ortalama sıcaklık artış limitinin sanayi öncesi döneme göre 2°C altında tutmak ve ilave olarak bu artışın 1,5°C’nin altında sınırlandırılmasına katkı sağlamak.
Sürdürülebilir(!)
kalkınma ilkesi doğrultusunda da mevcut ve gelecek nesillerin iklim
değişikliğinin olumsuz etkilerinden korunmasını temin etmek amacıyla sera gazı emisyonlarının kademeli olarak
azaltılmak. Ve elbette karbon ekonomisi ve karbon vergisi!
Kanun böyle diyor ama kuantum
mekaniği üzerine yaptığı çalışmalarla 2022 Nobel Fizik Ödülü'nü kazanan John F.
Clauser ve yine Nobel Ödülü sahibi, Dr. Ivar Giaever başta olmak üzere 1600
bilim adamı meselenin aslında böyle olmadığına dair bir deklarasyon yayınladı.
Bu bilim adamları CO2'nin son 150 yıldaki ısınmaya büyük ya
da küçük katkısı olduğuna dair tek bir bilimsel kanıtın olmadığını ifade
ediyorlar.
Ancak BM ve WEF gibi “büyük
sıfırlamacı” elitler sırf öyle diyor diye ülkeler iklim kanunu çıkarmaya
zorlanıyor. Çünkü iklim meselesi politik ve ekonomik bir çerçevede ilerliyor.
Ülkelerin dahil olduğu İklim Değişikliği Paneli’nde yaklaşık
15 yıl önce Himalaya buzullarının tamamının 2035 yılına kadar eriyeceğini
yayınlanmıştı.
Sonra bu yaklaşıma çok sayıda eleştiri gelince “efendim, 2035 değil de 2350 olması
gerekiyordu” dediler. Allah aşkına
bu nasıl bilim? 2350 yılı için iklim
tahminini kim yapabilir? Manyak mı bu insanlar!
Al Gore adında Eski
Amerika Birleşik Devletleri başkan yardımcısı olan bir adam var. Şimdi iklim
meselesiyle ilgileniyor. Bu adam 2009
yılında Kopenhag'daki COP15 iklim değişikliği konferansında Kuzey Kutbu'nun
2014 yılına kadar buzlardan arınmış olacağını söylemişti.
Ne oldu eridi mi buzullar?
Sonra Nature Climate
Change dergisinde yayınlanan bir araştırmada, "bugüne kadarki küresel ısınmanın" deniz seviyelerinin 27 cm
yükselmesine neden olacağı, 110 trilyon ton buzun eriyeceği iddia edilmişti.
1989'da üst düzey bir BM çevre yetkilisi, küresel ısınmanın
devam etmesi durumunda yükselen deniz seviyeleri nedeniyle tüm ulusların
yeryüzünden silinebileceği konusunda uyarmıştı.
Şu aptallığı görebiliyor musunuz?
Oysa yapılan bir araştırmaya göre Arktik deniz buzu 2012'den bu yana erimek bir tarafa tam tersi arttı.
Üstelik kutup ayıları popülasyonunda da artış gözlemleniyor.
Şimdi asıl meseleye gelelim, Roma Kulübü’nün seçkinleri 1972 yılında “Büyümenin Sınırları” adlı bir
kitap yayınladı. Bu kitapta, “dünyanın birbirine bağlı kaynaklarının, küresel
iklimin doğuracağı sıkıntıların mevcut ekonomik ve nüfus artış oranlarını 2100
yılından daha fazla götüremeyeceği” dile getiriliyordu.
Barack Obama'nın Bilim ve Teknoloji Danışmanı ve Beyaz Saray
Bilim ve Teknoloji Politikaları Ofisi Direktörü olan John Holdren adında biri de 1974 yılında yazdığı bir kitapta iklim
konusuna odaklandı ve karbondioksit yayan hidrokarbon yakıtların kullanımının
sera gazlarından kaynaklanan tehlikeli bir çevresel tehdit oluşturduğunu
söyledi.
10 Aralık 1974 tarihli Kissinger
Raporu da Ehrlich’in 1968'de iddia
ettiği gibi çok fazla insan olduğunu savunuyor ve "sayıyı sınırlamamız
lazım" diyordu.
Bu herifler karbonu neden düşmanlaştırmaya başladılar
anladınız mı?
Oysa gerçek bilim adamları “Karbondioksitin kirletici olmadığını Dünyadaki tüm yaşam için gerekli
olduğunu söylüyor. Dolayısıyla fotosentez bir nimettir. Karbondioksit doğa için
faydalıdır ve Dünya'yı yeşillendirir.
İlaveten havadaki ek karbondioksit, küresel bitki
biyokütlesinin büyümesini destekliyor. Bu aynı zamanda tarım için de iyidir,
dünya çapında mahsul verimini arttırır.
Mecliste iklim kanunu
oylayacak vekillere 1600 bilim adamının yayınladığı deklarasyonu okumalarını
tavsiye ediyorum.
Zira iklim acil durumu yok. Büyük bir vurgun var! Bu yüzdendir
ki 2050 için önerilen zararlı ve gerçekçi olmayan net-sıfır karbondioksit
politikasına şiddetle karşı çıkıyoruz.