0

Muş'ta düzenlenen "15 Temmuz Direnişten Dirilişe Konferansı"na konuşmacı olarak katılmak üzere yollardayım. İşbu yazı da Muş uçağında kaleme alındı. Aslında kaleme alınmadı. Birbirimizi kandırmayalım. Teknoloji, aldı kalemi elimizden. Bu yazıyı İphone'un klavye tuşlarına dokunarak yazıyorum.

Ceren Kenar ile Avrupa Parlamentosu'na, "Türkçe" çalışma dilinin ilk gününe katılmak için gittiğimiz Strasbourg'da sohbet ederken, Ceren, "Köşe yazılarımı telefonumun notlar kısmında yazıp gazeteye gönderiyorum" demişti. İşte o günden beri ben de köşe yazılarımı telefonla yazıyorum.

Sesinizi duyar gibiyim.

"Kalem bırakılır mı?" "Kalem, bir yazarın mütemmim cüzüdür. Olur mu öyle şey?" "Kalemsiz yazar mı olur?" diye itiraz ediyorsunuz. Ki etmekte de haklınız. Ama bu itirazı Ceren Kenar'a edin lütfen. Zira beni bu işe bulaştıran Ceren'dir.

Uçakta adetimdir. Okumadığım bütün metinleri uçak havalanmadan önce telefonuma indiririm, sonra telefonumu uçuş moduna alır, yolculuk boyunca bu metinleri okurum. Seyahatlerde en sevdiğim şeydir bu. Eksiklerimi tamamlamış, yarım bıraktığım okumaları bitirmiş olurum. Tabi bazen de okumam gereken kitapları alırım yanıma, bu da iyi gelir bana.

Büyükşehirlerin insanı yutan koşuşturmacasından, ruhlarımızı mekanikleştiren telaşesinden sıyrılır insan yolculuklarda. Kendini dinleme fırsatı bulur. En çok da yapmadıkları, yapamadıkları, ardında bıraktıkları, düşünceleri, hayalleri canlanır insanın.

Çünkü büyükşehirler, bunların hiçbirini yaptırmaz insana, koşturur, nefes nefese bir yaşam mücadelesi içinde tepindirip durur sizi. Hayal bile kuramayacak, ardınıza bile dönüp bakamayacak hale getirir sizi. Fark edemezsiniz ama bunların hiçbirini...

Benim yolculuklarım, çoğu zaman ruhuma, içime ya da kendime yolculuğa dönüşür. Keyif alırım bundan, ardıma bakarım, kimi unuttuğuma bakarım. Önüme bakarım, neyi hayal ettiğime, düşlediğime bakarım. İyi gelir...

Neyse...

Malumunuz, dün "Dünya Çocuk Hakları Günü" idi!

Uçakta şöyle biraz gündeme bakayım istedim. Kim ne yazmış, kim ne paylaşmış, hangi "vicdan maskeli" duyar kasmış, hangi "masum makyajlı" katil gözyaşı dökmüş görmek istedim.

Bir de ne göreyim...

Bütün katiller, 1 günlüğüne "çocuk aktivisti" olmuş. Bütün vampirler, 1 günlüğüne "çocuk haklarını koruma ve kollama gönüllüsü" olmuş.

Amerika'dan Rusya'ya, Avrupa'dan Uzakdoğu'ya herkes çocukların üzerine "sarı papatyalar" atıyor.

Heyhat!

"Ulan" diyesim geliyor!

Diyorum da!

Ulan Esfele safilinler! Ulan vicdansızlar!

İkiyüzlüler, aşağılık yaratıklar!

Hepiniz bu kadar vicdanlı, bu kadar duyarlı, bu kadar merhametli iseniz, bu kadar çocuk hakları düşkünü iseniz kim öldürüyor ulan o zaman bu çocukları?

Ulan madem çocuk sevginiz sınırlarınızı aşan bir sevgi ise, bu sevginiz sınırlarınızın ötesine fışkıracak kadar büyükse, bu çocukları kim katlediyor ulan!

Kim öldürüyor? Bu çocuklar neden ölüyor!

Her saat 300 çocuk açlıktan ölüyor, açlıktan! Bu mu sizin çocuklara olan düşkünlüğünüz? Bu mu adaletiniz? Bu mu vicdanınız, merhametiniz?

Gözlerinizin önünde Suriye'de yüz binlerce çocuk katledildi! Irak'ta yine öyle, milyonlarca çocuk öldürüldü, yersiz, yurtsuz, eğitimsiz kaldı. Filistinli çocuklara hergün işkence yapılıyor. Suriyeli Müslüman çocuklara tecavüz ediliyor, organları sökülüp zengin züppelere satılıyor! Hepsi gözlerinizin önünde oluyor!

Ey sosyal medyada duyar kasan 1 günlük çocuk hakları yanlıları! Ne yaptınız ulan siz, bu katliamlar, tecavüzler, işkenceler karşısında? Bunları durdurmak için ne yaptınız ulan ne!..

Hiç! Evet hiçbir şey yapmadınız.

Hatta kılınızı bile kıpırdatmadınız. Konforlu, sıcak, kuş tüylü yatağınızda keyifle izlediniz olan biteni!

Şimdi hiç utanmadan, hiç sıkılmadan 1 günlüğüne "çocuk hakları" diyorsunuz.

Yılda 364 gün, ölümlerini izlediğiniz, yok edilmelerine göz yumduğunuz, tecavüze uğramalarına, organ mafyalarının eline düşmelerine, işkence altında acı çekmelerine seyirci kaldığınız çocuklar için yılda 1 gün "hak/hukuk" diyorsunuz!

Timsah gözyaşları döküyorsunuz, yüzünüze "şefkat makyajı" yaptırıp şirin ve sempatik görünmeye çalışıyorsunuz, kanlı dişlerinizi saklamak için "merhamet maskesi" takıyorsunuz.

Kim inanır ulan size, kim?

Kim inanır masum olduğunuza, çocukları sevdiğinize, onların hak ve hukukunu koruduğunuza, adaletli olduğunuza?

Bu eleştiriler, itirazlar, haykırışlar sadece Batı toplumuna, Batı sermayesine, kapitalizme değil hiç kuşkusuz!

Konformist Müslümanlara da bir haykırış, bir yakarıştır!

Onlara da sesleniyorum! Yani kendimize!

Ey düşkünler! Ey ahireti dünyaya değiştiren gafiller!

Siz bu düşkünlükten, bu uykudan, bu gafletten uyanıp çıkmadıkça sizi kimse çıkarmayacak!

Siz kendi çocuklarınıza, kendi medeniyetinize, kendi dindaşınıza, kendi aidiyetinize, gururunuza, onurunuza, namusunuza ve çocuklarınıza sahip çıkmadıkça Batı sahip çıkmayacak.

Siz sustukça, Batılı katiller Müslümanların çocuklarını katletmeye, kanlarını dökmeye, işkence ve tecavüz etmeye devam edecek.

Ve sen sevgili kardeşim!

Sen sustukça!

Sıra sana da gelecek!