Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Mart 2020

İkinci Pakette Neler Olmalı?

İlk olarak Çin’de ortaya çıkan ve tüm dünyayı etkisi altına alan Korona virüsü küresel ekonomiyi de tehdit ediyor.

Virüsün yayılma hızını azaltmak için evlerde kalınması istenirken ekonomik aktivitelerde büyük oranda yavaşlamalar başladı.

Ticaretin yavaşlamasıyla birlikte başta kobiler olmak üzere birçok esnafın ticaret hacmi azaldı ve borç ödeme noktasında büyük endişe içine girmiş durumdalar.

Ticarette en önemli mesele şüphesiz ki güven unsurudur. Görüştüğüm kobi işletmecileri “30 yıldır koruduğumuz ticari itibarımızın virüs sebebiyle kaybolması bizi daha fazla ürkütüyor” diyorlar.

“Bunun için ne yapılması gerekiyor? Talepleriniz neler?” diye sorduğumda şu maddeler ile taleplerini sıralıyorlar.

  1. Halkbank için uygulanan protokolün diğer bankalara da yayılması
  2. Ticari hayatlarına devam ettirebilmeleri için en önemli kredi ve sermayesi olan çek ödemelerinin karşılıksız olması durumunda bu üç aylık süre içinde yazılacak çeklerin sicile işlenmemesi ve 3 ay haciz işlemi yapılmaması
  3. KGF kredilerinden faydalanabilmek için “vergi borcu yoktur” şartının bu süreç için aranmaması
  4. Ticaretin devamı için bavul ticareti yapanlarında göz önüne alınarak gümrük kapılarının ticari faaliyetlere uygun hale getirilmesi. Böylece müşteriler ile dijital ortamda yapılan anlaşmalar ticari faaliyete dönerek işlerin aksamasının önüne geçebilir.
  5. İş yeri kira ödemeleri için 3-5 aylık bir çözüm bulunması.

Şüphesiz ki bu talepler içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı paket içerisinde çözülebilecek maddeler de bulunmaktadır. Ancak çözülmesi için de gündeme getirilmesi gerektiği için burada yeniden ele aldık.

Çünkü Türkiye ekonomisi büyük ölçüde kobilerin sırtında yükseliyor. Kobilerin iflas etmesi Türkiye ekonomisinin temellerini sarsabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi 2018 Ağustos ayında yaşanan kur operasyonunun etkilerini azaltıp tam işler rayına oturmaya başladığı bir dönemde böylesi bir virüs sebebiyle yeniden darboğaza girilmesi esnafı büyük sıkıntıya sokacaktır.

Devletin ekonomiye destekleri böyle bir durumda elbette kamu bütçesini zorlayacaktır. Ancak daha derin bir kriz ile karşı karşıya kalmamak için denk bütçe politikasından biraz taviz vermek gerekiyor. Nitekim birçok ülkenin de aynı şekilde kamu borcunu düşünmeden destek paketleri açıkladığına şahit oluyoruz. Kamu borcunun GSYH oranı en düşük ülkelerden biri de Türkiye. Ticaretin ve dolayısıyla ekonominin daha derin bir krize girmemesi için zamanında ve doğru hamleler yapmak önemlidir.

Devletin evde kalma çağrısı ile birlikte kapanan ve iş hacmi azalan işletmeler böyle bir dönemde işçi çıkarmalara başlayacak böylece hâlihazırda yüksek olan işsizlik oranlarında artış olacaktır. İşsizliğin oluşturacağı talep daralması üretimin azalmasına üretimin azalması da talebin daha fazla daralmasına neden olur ki bu durum akıllara 1929 yılında ABD merkezli yaşanan “Büyük Buhran” durumunu akıllara getirmektedir.

Bazı vatandaşların beklentileri ve bazı ekonomistlerin de görüşüne göre devletin herkese para dağıtması yönündedir. Bu durum karşılıksız para basmak ile birlikte son dönemde azalan enflasyonun tekrar hızla yükselmesine neden olur. Hızla yükselen enflasyon ile birlikte artan işsizlik ve talep daralmasıyla birlikte oluşacak stagflasyon durumu yine derin bir ekonomik krize yol açacaktır.

Bu süreçte elbette devletin yapacağı, yapması gerekenler var. Ancak her şeyi devletten beklemek de doğru değil. “Zor günler” için ayrılan paraların gün yüzüne çıkma zamanı. İşten çıkarmak yerine kısmi zamanlı çalışma, kısmi zamanlı ödeme gibi alternatifler uygulanmalı. Tek taraflı fedakârlıklar değil herkesin fedakârlık yapma zamanı geliyor.

Korona virüsü süreci sona erdikten sonra da bizi yeni bir dünya bekliyor olacak. Küreselleşmenin zayıfladığı, koruma duvarlarının yükseldiği, mobilizasyonun zayıfladığı, yerli üretimlerin artırıldığı bir dünya bekliyor.

Üretimlerini Çin merkezli olarak planlayan küresel şirketler bu süreçte tedarik konusunda büyük problemler yaşadı. Ekonomik milliyetçilik giderek artarken küreselcilik zayıflama trendine girecektir. Bu da uzun süredir bu köşeden gündeme getirmeye çalıştığım küreselci-ulus devletçi çatışmasının önemli bir safhası olarak görülebilir.

Kitlesel üretimin yerini daha mikro ölçekli sanayi siteleri almalıdır. Böylece istihdam artışı sağlanabilirken fiyat artışları sınırlandırılabilir. Savunma sanayi, yerli otomobil gibi büyük yatırımlar elbette devlet öncülüğünde büyük üretime devam etmelidir ancak daha küçük, yerel sanayi sitelerinin artırılması gerektiği ortaya çıkmıştır.