I.Kılıçarslan'ın kabri bir mektupla aydınlandı
Dara çekerken hüzün mutluluk hallacını
Tarih kim bilir nerde kaybetmiştir tacını
Nurullah
Genç
Başka
yer ve zamanlara ait, insan-varlık ilişkisinin bugün burada bulunuşuna tarih
diyoruz. İnsanın dünyaya katılımından itibaren kendisini ilgilendiren her olay,
tarihin konusu olmuştur. Geçen aylarda basında oldukça geniş yer alan
I.Kılıçarslan’ın kabrinin Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde bulunduğuna dair
iddialar artık iddia olmaktan çok öte bir gerçek. 15-17 Ekim 2021 tarihleri arasında Diyarbakır’da Dicle
Üniversitesi’nin ev sahipliği yaptığı “Uluslararası Silvan ve Sultan I. Kılıçarslan Sempozyumu”
bugüne dek yapılan çalışmaların akademik bağlamda ele alındığı bir üst süreç
oldu. I. Kılıçarslan’ın kabrinin Silvan’da olduğu iddiası ile başlayan akademik
ve bilimsel çalışmalarla taçlanan bu sürecin bir hikayesi var: Diyarbakır
Valisi Sayın Münir Karaloğlu Bey’in sempozyum açılışında yapmış olduğu
konuşmadan anladığım kadarıyla süreç şöyle gelişiyor: Efendi Barutçu Bey,
Diyarbakır Valisi Sayın Münir Karaoğlu’na bir mektup yazıyor. Mektubu oldukça
ehemmiyetli bulan valimiz bu mektubu Dicle üniversitesi rektörü Prof. Dr. Mehmet
Karakoç hocamızla paylaşıyor ve sayın rektörümüz de aynı heyecanla bir bilim
heyeti oluşturup bu konunun araştırılması hususunda bir talimat veriyor. Sayın Rektörümüz
Prof. Dr. Mehmet Karakoç’un danışmanı tarihçi Doç. Dr. Oktay Bozan ve Rektör
Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Tanyıldız gibi isimlerin öncülük ettiği arkeolog,
antropolog ve tarihçilerden oluşan heyet, Silvan’da çalışmalara başlıyor.
Böylece tarihi kayıtlara göre
Diyarbakır, El-Cezire ve Musul hâkimi Çavlı’ya karşı verdiği savaşta Habur’da
boğulan ve Atabey’i Humartaş tarafından yaptırılan “Kutbetü’s-sultan” adlı
türbeye 13 Temmuz 1107 tarihinde defnedilen ancak türbesinin asırlardır nerede
olduğu kesinlikle bilinmeyen Sultan I. Kılıçarslan’ın kabri bulunmuş oldu. Anadolu’ya
akın eden Haçlı ordularını durduran, Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Süleyman Şah’ın oğlu I. Kılıçarslan’ın kabrinin bulunduğu
yer için bir türbe yapma hazırlıklarının da devam ettiğini biliyoruz.
Şehirler, mekanların yazdığı tarihlerdir. Bizim, kadim şehirleri ve bağrında
sakladığı cevherleri keşfedebilmemiz için onun geçirdiği evreleri iyi analiz
etmemiz gerekmektedir. Emîrî Efendi’nin de ifade buyurduğu gibi “Gerçek tarih, geçmişten geleceğe en büyük
delildir. Medeniyet hayatı tarihle ayakta durur.” Öyleyse kadim tarih
kitaplarının yanı sıra yeni bir tarih yazıcılığı başlatılmalı ve her
şehrin/kentin kendi tarihi güncellenerek yeniden yazılmalıdır. Bu tarih
yazımında mühim zatlara ait türbelerin kitabeleri, mezar taşı kitabeleri, resmi
ve özel mühürler, gümüş, bakır ve diğer madenlerden imal edilmiş bazı eserler,
kazılarak işlenmiş kâseler, kaplar ve süs eşyaları gibi tarihe kaynaklık edecek
her şey ve modern çağda şehirlerle ilgili yeni gelişmeler kayıt altına alınmalı
ve böylece her şehrimiz ve kadim kentlerimiz için bir şehir arşivi ve şehir
hafızası oluşturulmalıdır. Bugün bu bağlamda atılan bazı adımların varlığını
biliyor ve büyük mutluluk duyuyoruz.
Tarihte satılan ve yakılan kitaplar, belgeler; yıkılan ve yok edilen tarihi mekânlar yoluyla bir şehrin, bir milletin kültürel hafızasını sıfırlamak isteyenlere karşı dik duruşlu ve kararlı yöneticilere, hakkı söylemekten çekinmeyen bilim insanlarına ve duyarlı vatandaşlara ihtiyaç vardır. Bunlar tespih taneleri gibi birbirine bağlı, birbirlerini takviye edici olmalı ve istikrarlı çalışmalar yapmalıdırlar. Bu vesile ile I. Kılıçarslan’ın kabrinin aydınlanmasında ve ruhunun şad edilmesinde emeği geçen herkese teşekkürü borç biliriz. Kim bilir, bir zaman sonra Celâleddin Harezmşah’ın torunları, dedelerinin kabrinde fatiha okumak için yollarını yine mürşid şehir Diyarbekir’e ve medeniyetler beşiği Silvan’a düşüreceklerdir.